Boş verin sabun köpüğü kitapları, klasikleri okuyun!

Yaşanmaz bir yer haline gelmişken ülke, “okuyucuya içsel yolculuğun kapılarını açan” ya da “kader mahkûmları”nın dramını anlatmaya çalışan kitapları düşürmüyoruz elimizden.

Eğer klasiklerden söz edeceksek Italo Calvino’ya başvurmadan olmaz. “Klasikler, insanların, hiçbir zaman ‘Okuyorum’ demedikleri, genellikle ‘Yeniden okuyorum’ dedikleri kitaplardır” diyor Bay Calvino… Bu güzelim cümleyi buraya bırakıp, yürüyelim… Bugün sabun köpüğü kitaplar okuyan hatırı sayılır bir topluluk var Türkiye’de.

Moda olan…

Kulaktan kulağa yayılan…

Arkadaşım okumuş, çok güzelmiş, ondan duydum ben de aldım okuyorum, çok güzel…

Bu ve benzeri şeyleri çoğaltabiliriz elbette.

Nedir bu sabun köpüğü kitaplar?

Neden okuyup duruyoruz?

Ülkenin hali ortada… Şehit haberleri, neredeyse bir buçuk saate uzayan “haberler”de sadece on beş saniye yer bulurken… “Etkisiz hale getirilen teröröristler”in neredeyse otuz beş yıldır sonu gelmezken… Canlı bombaların nerede ne zaman insanları katledeceği ülkeye büyük bir korku salarken… “Avrupa’ya gidiyoruz” diye yola çıkan bir ülkenin, kendisini Ortadoğu’nun ortasında bulması… Yaşanmaz bir yer haline gelmişken ülke, “okuyucuya içsel yolculuğun kapılarını açan” ya da “kader mahkûmları”nın dramını anlatmaya çalışan kitapları düşürmüyoruz elimizden.

“Okumak iyidir, insanlar okusun da ne okurlarsa okusunlar” denip durdu yıllardır. O, sıradan, sabun köpüğü kitaplardan iyi kitaplara geçileceği düşünülüyordu. “On adımda kedinizi nasıl eğitirsiniz”den ya da “süper pahalı arabasını satan adamın maceraları”ndan Kafka’ya, Dostoyevski’ye geçileceğini düşünmenin saflığı…

İnsanlara içsel yolculukların kapılarını açan kitaplar değil bizi diğer insanların iç dünyalarına yolculuklara çıkaracak kitaplar okumalıyız. John Steinbeck’in Cennet Çayırı, örneğin. On iki öykünün yer aldığı Cennet Çayırı’ından iki öykü okuyun, “yolculuğa çıkmak” nasılmış, neymiş görün. Küçük bir dünya kuruyor Steinbeck, Cennet Çayırı’nda ve o dünyada yaşayan insanların iç dünyalarına sokuyor bizi nefis cümleleriyle. İnsan ruhunun o karanlık, o bilinmez labirentinde dolaşırken, bugünü, çevremizi, dünyamızı daha iyi anlamamızı sağlıyor. Uzaktan bakınca bir cenneti andıran bir vadide yaşayan insanların yaşadığı hayal kırıklıkları, yıkımlar, felaketler var o yemyeşil vadide…

Steinbeck’le kalmayıp Amerikan edebiyatının kurucularından biri olan Mark Twain diyeceğim size… Tom Sawyer ve Huckleberry Finn’in maceralarını elbette ki okumuşsunuzdur. Günümüz çocukları ne kadar tanır Tom ya da Huckleberry’i. Şöyle bir düşünün bakalım, en son ne zaman duydunuz, kurbağalı bir derenin çamurlarına bulanmış bir çocuğun hikâyesini. Oysa her çocuk mutlaka okumalı, tanımalı Tom’u da Huckleberry’i de. Nora Kitap, Twain’in bugüne kadar Türkçeye çevrilmemiş bir kitabını, Kral Arthur’un Sarayında Connecticut’lu Bir Yankee’yi yayımladı. Müthiş bir fantastik hikâye var Kral Arthur’un Sarayında Connecticut’lu Bir Yankee’de. 1889 yılında yazmış Twain bu kitabı. Bilimkurguda “zamanda yolculuk”un ilk örneklerinden biri. 19. yüzyıl Amerikası’ndan bir yankee, kendini birdenbire 6. yüzyılda bulur. Nerededir dersiniz? Artık Kral Arthur’un sarayında… Bırakın “kader mahkûmları” geyiğini anlatan kitapları. Twain’in daha o zamandan nereden gelip nereye gideceğimizi nasıl müthiş bir öngörüyle anlattığına tanık olun. Benzersiz bir kitap okuyun.

Boşverin sabun köpüğü kitapları…

Stefan Zweig’ın Mary Stuart’ını okuyun diyeceğim size…

Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği’ni okuyun…

Italo Calvino’yla başlamıştık…

Haksız çıkarın Calvino’yu…

Klasikleri okuyun…

Klasikleri.

Derviş Şentekin
Latest posts by Derviş Şentekin (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Bir çocuk kitabında ölümün yeri

Read Next

Kadın olmak; acıdır, acımaktır – Karaliçe ve Sonra

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *