Bu Ay Ne Okumalıyım? 10 Kitapla Okuma Notları

Ne okumalıyım diye düşünenlere Murat S. Dural’dan keyifli bir liste önerisi…

Sevgili dostlar, Şubat ayında okuduğum kitaplarla karşınızdayım. Her zaman dediğim gibi “naçizane” okuma listemi ve düşüncelerimi okuyabilirsiniz.

1

Geçtiğimiz ay ilk kitabım Hakan Bıçakçı’nın yazıp Berat Pekmezci’nin çizdiği “Otel Paranoya”. Öncelikle söze şöyle başlayayım; rafta yeni çıkan eserler arasında Hakan Bıçakcı’nın yazdığı, Berat Pekmezci’nin çizdiği bir kitap görünce resmen üstüne atladım. Kasaya gidince 38 sayfalık bu “eser”in 23 TL olduğunu gördüm. Evet pahalıydı ama yine de aldım. Okumak için her elim gittiğinde beklediğimi bulamayacağım kaygısı taşıdım. Buraya kadar her şey kaygı vericiydi. Sonunda elime alıp heyecanla okuyup sonunda gözlerimi boşluğa dikene kadar. Evet pahalı, bir daha böylesine bir delilik yapar mıyım bilmiyorum ama bu bir Hakan Bıçakcı ve Berat Pekmezci “ESER”i. Açıkçası çok beğendim. Daha uygun fiyatlı ama beraber ortaya koydukları daha nice kitap/kitaplar temenni ediyorum.

2

İkinci kitap Mehmet Berk Yaltırık’tan “Tepedeki Bar”. Sevgili Yaltırık Uzun süredir tarihçi kimliği, ülke öykücülüğüne kattıkları ile takip ettiğim çok değerli bir yazar. “Tepedeki Bar” “Gölge E-Dergi” gibi internet üzerinden bilimkurgu, korku, fantastik eserlere yer veren efsane bir dergide yayınlanan bir öykü serisinin bir araya getirilerek özel olarak basılmış hali. Açıkçası yazarı tanıdığım, yapabileceklerini bildiğim için kurgusunu, dilini tahmin ediyordum. Ama Mehmet Berk Yaltırık’ın beni şaşırtacağından da (ki bu ilk değil) emindim. Öyle de oldu. Mevzuyu anlasanız bile sizi şaşırtmaktan, güzel örülmüş kurgusu ile ağa düşürmekten, dili ile sizi zinde ve meraklı tutmaktan geri durmuyor. “Tepedeki Bar”ı beğendim ve artık Mart ayında İthaki Yayınları’ndan çıkacak romanı “Yedikuleli Mansur”u çok daha büyük bir merakla bekliyorum. Şunun şurasında 10 Mart’a ne kaldı? Umarım yeni “eser”i çok daha fazla eserin habercisi olur.

3

Josep Heller’in “Madde 22”si “Muhakkak okunması gereken 100 kitap” içinde olması sebebiyle dikkatimi çekmişti. Açık konuşmak gerekirse “bugüne kadar yazılmış en iyi traji-komik, taşlama eser” denmesi fazla abartılı gelmişti. İlk 100 sayfada zorlandığımı hissettim. İşin içinde askeri bir takım yerler, nesneler, kişiler olması da beni biraz bunalttı fakat, ve fakat belli bir noktadan sonra yazarın ne demek istediğine, diline, anlatımına, kurgularına alışınca elimden düşüremez oldum. 618 sayfa nereye gitti anlamadım. Kısacası hem Joseph Heller hem de “Madde 22″yi tanımak keyifliydi. Uzun soluklu, bambaşka anlatımı olan, içinde dikkatli gözler ve kulaklar için sürprizler barındıran bir kitap. Tanıştığıma gerçekten memnunum.

4

Ve “Aşkın Karanlık Yüzü”. Birbirinden değerli 14 yazardan başımızı döndüren, atmosferi değiştiren, dünyayı tersine döndüren aşka dair, onun var olduğunu bildiğimiz ama çoğu zaman görmezden geldiğimiz karanlık tarafına dair bir derleme. Nihayetinde o 14 öyküden biri benimki. Kendimi bir tarafa koyarsam geriye kalan birbirinden usta, kendi karanlığına sahip değere, yazara ait özel bir kitap okuyacağınızı söyleyebilirim. Öykü derlemesi ve seçilen konsept bir yana, tasarımı, kapağı ile güzel bir eser oldu. Tüm emek verenleri kutluyorum. Korku, tekinsiz severlere tavsiye ederim.

5

Uzun süredir beklediğimiz “Bir Yeniçeri Masalı” açlığımıza değen bir Hamit Çağlar Özdağ “eser”i olmuş. Dili, kurgusu, akışkanlığı olağanüstü. Okumaya başladığınız andan itibaren elinizden düşüremiyorsunuz. Tek olumsuz tarafı 244 sayfa olması. “Neden 245 sayfa değil” diyorsunuz. Yakın bir dostumun kaygılı bir şekilde dediği gibi (ki bu çok güzel bir şey) “Abi kitap bitiyor…” Umuyor ve diliyorum ki bu “eser” bir seri olur, devam eder. Okumaya doyamadım. Dili kullanışı, kurgu zenginliği ile İhsan Oktay Anar’ı çok andırıyor. Şaka yapmıyorum ve basit bir taklit filan değil bu kitap. Sevgili Hamit Çağlar kelimeleri, cümleleri müthiş bir emekle yoğurmuş. Çok zengin bir Osmanlı görselliği, fantastik bir rüya vaat ediyor. Kesinlikle kaçırmayın.

6

“Uykulu Kuytu Söylencesi”. Hepimizin filminden dolayı bildiğimi bir öykü. İçinde Irving’e ait nefis öyküler var. Açıkcası çok beğendim. Washington Irving yeni dünyanın kırsallarında eski Avrupa’nın karanlık unsurlarını çok güzel sergiliyor. Dilinden, kurgusundan neredeyse Poe kadar keyif aldım. Gotik seviyorsanız kaçırmamanızı tavsiye edeceğim bir kitap. Kolay okunabilir, yazar hakkında kafanızda fikir oluşturabilecek bir kitap.

7

Hasan Ali Toptaş geç keşfettiğim, kısa zamanda çok sevdiğim bir yazar. Açıkcası bana anlatı sanatıyla, dili kullanışı ile büyük (ulaşamayacağım) bir ilham kaynağı. Özellikle “Bin Hüzünlü Haz” favorimdir. Son kitabı “Kuşlar Yasına Gider”de ise bu sefer aile hayatına, geçmişin ve şu anın derinlere şeffaf bir yolculuk yapıyoruz. Açıkçası dilini bu derece değişik katmanlarda kullanan, kimi zaman bilinç akışı ile insanın zihnini açan bombardımana tutan, kimi zamansa son kitabındaki gibi su gibi akan, damakta tat bırakan kaç yazarımız var acaba? Kısaca üstadı eleştiremem bile. Güzel kitap. Okurken kendi aile hayatıma çok gidip geldim. Kimi zaman hüzünlendim, kimi zaman gülümsedim. Tavsiye ederim.

8

Haruki Murakami en sevdiğim yazarlardan biri. Dilini kullanışı, kurgusunda hiç solmayan mistik hava, akışkanlığı beni her kitabını okumaya zorluyor adeta. “Sputnik Sevgilim” yazarın binle sayfa ile ifade edilen kitaplarına oranla “Koşmasaydım Yazamazdım” gibi kısa bir eser. Roman ve biyografik bir kitap olarak birbirlerinden ayrılıyorlar. Bence, eğer Murakami okumaya yeni başlayacaksanız ya da okunacak kısa bir Murakami metni arıyorsanız güzel bir tercih olabilir.

9

“The Sandman 3. Cilt: Rüya Ülke”… Açık konuşmak gerekirse sabırsızlıkla beklediğim üçüncü cilt önceki iki cildin yanında sönük kaldı, içerik olarak beni doyuramadı. Tabii ki bu benim düşüncem ve tabii ki yine de bu Neil Gaiman üstad ve usta çizerlerin emeği. Önceki ciltlerdeki derinliği, yoğunluğu bulamadım. Bir “Sandman” hayranı olarak almamak, kütüphaneye koymamak olmazdı, orası ayrı.

10

Son kitap Terry Pratchett’tan “Eşit Haklar”. 40’ın üzerinde kitaptan oluşan bir “Fantastik Seri” denilince “Diskdünya” bana okunması zor, birbirine bağlı, içine girdiğim zaman çıkamayacağım bir evrenmiş izlenimi vermişti. Bu önyargıdan sadece sondaki önerme, “içinden çıkamayacağım” kısmı gerçek oldu. Seve seve kaldığım bir diyara adım attım. Fikrine çok güvendiğim dostlarım (Özellikle Ozancan Demirışık ve Hazal Çamur) bazı kitapların bağımsız olduğunu, istediğimden başlayabileceğimi, muhakkak okumam gerektiğini söylediğinde Terry Pratchett ile tanışmak istedim. İlk olarak “Mort”u okudum ve hayran kaldım. İkinci kitabım “Faust / Eric” olmuştu. Çok daha zorlu bir kitaptı (kötü anlamda değil, daha derindi). “Eşit Haklar” ise yine ve yeniden “Mort” tadını verdi. Harika bir kitap. Terry Pratchett fantastiğe sarmaladığı günümüz ile, inanılmaz dili, akışkanlığı, espri anlayışı ile muazzam bir adam/yazar. Kitapları beni hem istediğim diyarlara götürürken hicvi, taşlamaları, göndermeleri ile gülmekten yerlere yatırıyor. Muhteşem bir hayal gücü. Bence muhakkak okunması gereken bir yazar. Ek ve faydalı olabileceğini düşündüğüm bir bilgi olarak; “Diskdünya” serisini hangi sırayla okumak gerektiğini merak ediyorsanız FRP.NET’in (Aynı zamanda Deli Dolu Yayınları’nın) çok güzel, bilgilendirici bir grafiği var. Oradan istediğiniz seriye (evet “Diskdünya’da başlamak için çoklu seçenekler mevcut) başlayabilirsiniz. Bulamazsanız, benimle iletişime geçerseniz size özelden bildirim yaparım.

Gelecek ay görüşmek üzere. Kitaplarla, bilgiyle kalın. Sevgiler…

 

 

Murat S. Dural
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kaan Arslanoğlu’na Açık Mektup

Read Next

Kitaplı, kütüphaneli, kitaplıklı evler, okullar, sokaklar bizim olsun!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *