Romanın akışı içinde anlatılan gerçek ve masalın birbirine karıştığı inanılmaz hikayeler ve karakterler, yerinde kullanılan baharatlar gibi çok güzel bir tat bırakıyor okurken.
Çıt Yok, İsmail Güzelsoy ile tanışma kitabım. Çok mutluyum çünkü daha okunacak güzel Güzelsoy kitapları beni bekliyor. Her kitabı edinmenin ve başlamanın okur için ayrı bir öyküsü vardır. Bazen kitabın ismine, arka kapağında yazılanlara ya da kapak resmine vuruluruz raflarda incelerken. Çıt Yok’ta bunlardan hiç biri ilgimi çekmedi, kitabı satın almamın iki sebebinden birisi ve en önemlisi yazarın ismi idi, çokca duymuştum, özellikle kitap zevkine çok güvendiğim Kitap Eki yazarı Güzella Bayındır’ın tavsiyesi etkili olmuştu. Diğer sebep ise kitabın kitapçıdaki kampanya nedeniyle oldukça düşük bir fiyatının olması idi, çok kitap okuyunca bütçemizin uyması için bazen kampanya takibi, halk kütüphanelerini ziyaret ya da arkadaşların kitaplarından ödünç alma gibi yolları seçebiliyoruz. Bununla beraber ben de diğer kitap severler gibi kitabın bir ruhu olduğuna inanıyor ve sadece ticarete konu bir eşya olarak görülmesinden rahatsızlık duyuyorum. Bir kaç yıl önce ummadığım bir sokak arasında karşılaştığım ve ayaklarımın istemsizce o tarafa yöneldiği sahaftan, sırf içerdeki kişinin esnaf edasıyla “abla klasikler de bu tarafta” demesi nedeniyle hemen çıkmıştım.
Kitabı aldıktan sonra bir kaç ay boyunca elim gitmedi kitaba. Okunacak diğer kitaplarımla beraber yanımda taşıdım tatile giderken. Sonunda bir gün sakin sakin köyde oturup bahçede serbestçe dolaşan horoz ve tavukları izlerken kitabın kapağındaki horoz çağrışım yaptı, okumaya başladım ve bitirene kadar gece gündüz elimden bırakmadım. Horoz dövüşleri bana çok itici gelir, kitapta bundan bahsedildiğini okumuştum arka kapakta. Kitabı okurken bir kez daha ne anlatıldığından çok nasıl anlatıldığının önemli olduğunu idrak ettim. Horozlar ve horoz dövüşleri ile ilgili kısımları nefessiz, iştahla okudum.
Kitaptaki anlatım gücüne hayran kaldım. Konuya çok değinmek istemiyorum çünkü yazar kurguyu öyle özel ve güzel bir şekilde işlenmiş ki konu hakkındaki herhangi bir bilginin sihri bozmasını istemiyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında geçiyor olaylar, baş karakter konsoloslukta çalışan Sohrab. Aşkı, ölümü ve sonsuzluğu anlatmaya çalışıyor Sohrab torunu İskender’e çeşitli şekillerde.
Romanın akışı içinde anlatılan gerçek ve masalın birbirine karıştığı inanılmaz hikayeler ve karakterler, yerinde kullanılan baharatlar gibi çok güzel bir tat bırakıyor okurken. Benzer tadı İhsan Oktay Anar kitaplarında bulduğumu anımsadım. Kitap hayatımıza dair çok önemli noktalara temas ediyor ve bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Çok güzel, çok güçlü bir eser, okuyunuz.
“Dünyayı, onu sevdiğimiz birine tarif ederken yaşarız aslında. Bütün sanatlar, güzellikleri anlatan her şey bu oyunun çeşitlemeleridir yalnızca.” (sayfa 80)
|
- Artık Bir Kitabım Var - 5 Nisan 2018
- 1980’lerin Nijeryası’nda bir hikaye: Benimle Kal - 13 Şubat 2018
- Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - 28 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI