Önce yazardan başlayalım. 1972 İzmir doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği, Bilgi Üniversitesi’nde sinema öğrenimi gördü. Düzenli maaş karşılığı hendeseyle iştigal etmenin yanı sıra; yazmakla, telli çalgıları tıngırdatmakla, yeni diller kurgulamakla ve olmayan ülkelerin haritalarını çizmekle ilgilendi. Afili Filintalar’da ve Ot dergisinde yazı ve hikâyeleri yayınlandı.
Afşin Kum, şimdi ilk romanıyla karşımızda. Sıcak Kafa’yı fırsat bilerek, yazarla kitabını konuştuk.
İlk romanınız Sıcak Kafa raflarda yerini aldı. Editörünüz Alper Canıgüz, buradan başlayalım isterim. Nasıl gerçekleşti bu buluşma?
Bu buluşma aslen yirmi küsur yıl önce, bir üniversite kantininde gerçekleşti. O zamandan beri de bayağı bir zamanımızı birlikte geçirdik, düşünce şeklimiz ve dert ettiğimiz meseleler oldukça benzeşti. Dolayısıyla, bana göre, Alper’in bu kitabın editörü olması kadar doğal bir şey yok. Aynı zamanda bu hikayeyi en iyi anlayacak kişilerden bir olduğu için de ideal bir durum.
Ülkenin gündemine tam oturan bir kitap, bir hikaye Sıcak Kafa. Paranoyalar, herkesin birbirinden şüphe duyduğu tekinsiz bir atmosfer. Nasıl oluştu hikaye?
Hikâye ilk ortaya çıktığında ülkenin gündemi bu kadar karanlık değildi. Kitabın yazılma sürecinde, ülkenin atmosferi giderek ağırlaştı, kitapta anlatılan dünyaya benzedi. Bir açıdan bir rastlantı bu ama çok da şaşırtıcı bir rastlantı değil. Kitapta anlatılan, tam bu çağa ait olan değil, tarih boyunca tekrarlanan bir hikaye. Aklın, mantığın, uygarlığın baskı altında kaldığı ve toplu bir delilik halinin egemen olduğu zamanlar daha önce de yaşandı ve ne yazık ki şu anda da yaşanıyor.
OT Dergisi’nden ve Afili Filintalar’dan tanıyoruz sizi aslında. Romandan önce bu mecralarda yazmak hazırlık niteliğinde miydi yazarlığa?
Önceden planlanan, bilinçli bir hazırlık değildi ama pratikte öyle oldu denebilir. Afili Filintalar sayesinde, yazdıklarımın okunması ve beğenilmesi deneyimini yaşadım. Yazdıklarım aracılığıyla çok çeşitli insanlarla bağlantı kurma şansı buldum. Bu da bana daha çok ve daha ayrıntılı yazma konusunda cesaret verdi. Roman yazma aşamasına da böyle bir sürecin sonunda geldim.
Murat Siyavuş, bir dilbilimci. Kitapta dillere dair ilginç detaylar var. Dille ilişkinizden bahsedelim.
Dilbilim, üzerine en çok okuduğum ve düşündüğüm konulardan biri. Dilin, insanın ortaya koyduğu eserler içinde en görkemlisi olduğunu düşünüyorum. Tüm diller için geçerli bu. Bilgiyi ve düşünceyi olanca ayrıntısıyla aktarabilmek için böyle bir araca sahip olmak, insanın başardığı her şeyin kökeninde var. Ama aynı zamanda ele avuca sığmaz, yerinde durmayan ve siz onu anlamaya çalışırken her an değişmeye devam eden bir şey olduğu için de büyüleyici.
Arka kapak metninde şöyle bir cümle var: “Acımasız bir devlet kurumunun peşine düştüğünü öğrenince, evden çıkıp hayata karışmak ve salgının dönüştürdüğü dünyayla yüzleşmek zorunda kalır.” Evden çıkmak hepimizin meselesi, özellikle bugünlerde. Dünyayla yüzleşmek için salgını mı beklemeliyiz?
Yılgınlık, iktidar sahipleri tarafından planlı bir şekilde yaratılan bir ruh hali. Bana sorarsanız dışarı çıkmak ve dünyayla yüzleşmek için bekleyeceğimiz hiçbir şey yok. Hemen çıkmalıyız. Ama bu “söylemesi kolay” olan bir şey. Geleceğin daha iyi olacağına dair umutlarımız kırıldıkça yılgınlık yaygınlaşıyor. Bununla nasıl baş edeceğimizi ben de bilmiyorum. Aklıma gelen tek yol, sonuna kadar yazmak, konuşmak, anlatmak, doğru bildiklerimizi söylemek. Böylece yavaş yavaş ama kalıcı şekilde bir şeyleri değiştirebiliriz belki.
Zihinden zihne bulaşan hastalık fikrinin ilham kaynağı nedir?
Başlıca iki ilham kaynağını zombiler ve memetik teorisi olarak sayabilirim. Kitabın hikâyesi, bir ölçüde zombi şablonunu izliyor. İnsanı insanlıktan çıkaran ve yayılması engellenemeyen bir hastalığın uygarlığın sonunu getirmesi fikri, zombi hikâyelerinin de temeli. Burada farklı olan, hastalığın et ve kanla değil dille ve sözcüklerle yayılması. Bu da memetik teorisinin tanımladığı kültürel evrimle uyuşuyor ve pek çok başka konu üzerinde fikir yürütme imkânı sağlayan bir alan açıyor.
Bilimkurgu türüne yakınlığınız nereden geliyor? Türkiye’den, dünyadan mutlaka okunmalı dediğiniz yazarlar kimlerdir bilimkurgu söz konusu olduğunda?
Bir bilimkurgu fanatiği değilim, okuduğum şeyler içinde bilimkurgunun ağırlıklı olduğu söylenemez. Ama yazmak söz konusu olduğunda bilimkurgunun sağladığı geniş olanaklar var. Günümüze ve halihazırda yaşadığımız dünyaya, bir adım geri çekilip daha geniş açıyla bakma şansı vermesi ilgimi çekiyor. Belki biraz da mühendislik eğitimi görmüş olmaktan kaynaklanan bir yatkınlığım olduğu söylenebilir. Bilimkurgu külliyatı içinde Aldous Huxley, George Orwell, Ursula K. Le Guin ve özellikle de Stanislaw Lem, ilham verici bulduğum yazarlardır.
- Sıcak Kafa
- Yazar: Afşin Kum
- Türü: Roman
- Baskı Yılı: Kasım 2016
- Sayfa Sayısı: 192 Sayfa
- Yayınevi: April Yayıncılık
- Dile, Uygarlığa, Dünyanın Sonuna Dair Bir Roman: Sıcak Kafa - 10 Kasım 2016
- Adam Fawer: “Günümü Okurlar Aydınlatıyor!” - 13 Temmuz 2016
FACEBOOK YORUMLARI