Hakikatin kitabı; Kuyuda

“Üretmeden tüketmek en büyük ahlaksızlıktır.”

Sizi seçkin kitap mağazalarının çok satan, çok bulunan, janjanlı, hardcoverlı, parıltılı, kahveli-çaylı, internet platformlarında satılırlığı tescilli, alayı afili, besili kitap yığınlarının önünden hafif tırıs bir protokol geçişiyle, arka rafların kuytusunda gerçek okurunu bekleyen “Kuyuda”yı keşfetmeye davet ediyorum…

Diğerleri gibi bağırmadığı için sesini belki de duyamadığınız oysa haddi zatında çokça sesi bünyesinde muhafaza eden bir öykü kitabı “Kuyuda”. Öykülerinde, yaşadığımız döneme ait  -ama acılı, ama sancılı, ama sanrılı, ama iğneli, ama isyanlı, ama inkârlı, ama hakikatli- gerçekleri usta, yaratıcı, katmanlı, oturmuş bir dille anlatmış Belma Fırat.

“Kuyuda” her satırı düşünülerek, ince ince işlenmiş, okurdan pür dikkat isteyen, felsefeden, mitolojiden esin almış bir yapıt. Yazarın öykülerindeki farklı, zengin ve çok yönlü bakış açıları, zihinlerde yeni pencereler açmaya muktedir.

Aslında bütün öyküler aynı dertle meşgul değil. Kitapla aynı ismi taşıyan öykü; yarattığı etki, ele aldığı konu ve konuyu işleyiş tarzı açısından belki de üzerinde en fazla zaman harcanması gerekeni.

Bu kadar acının üst üste yaşandığı karanlığı bol günlerde hatta yıllarda, “mağdurun dilini” kıvamında anlatabilmek, acıyı ondan nemalanmadan aktarabilmek zor. Bu anlamda zorlu bir iş başarmış Kuyuda. Art arda sıkıntılar yaşanılan, birinin bitmeden diğerinin hortladığı kötülüğün tam da göbeğinde, yenileriyle her daim tazelenen acı, -aslında hiç de eski olmadığı halde- geride kalmaya yani unutulmaya namzet. O yüzden unutulmak üzere derinliklerine savrulduğu kuyunun dibine inip, gerçeğe bakabilme cesaretini gösterebilmek, hesaplaşmak, aynayı ve merceği mahirce kullanabilmek, “hokka uzatabilmek” pek zor.

“Unutmak, ölümün unutturduğunu unutmak… Hakikat!” diyor işte tam da burada, yazar.

Unutulmaya aday acıyı Pandora’nın kutusundan çıkarmak ve ona daha yakından, büyük bir dikkatle bakabilmek, acının sahiplerine-hatırasına, itildiği görünmezliğe, terk edildiği bilinmezliğe gösterilen bir meydan okuma değil mi? İlaveten, bu hatırlatış, belki de küllenmeye yüz tutmuş duyguların, yine ve yeniden ayaklanmasını tetiklemez mi? Unutmak, inkâr etmek, yok saymak, reddetmek, dönüp arkaya bakmamak daha kolay değil mi?

Evet, kolaydır, hatta kolaycılıkdır… Bu yüzden de yazar, yaşadığı dönemin evrenini yansıtma derdi taşımalıdır ve hatta kısmen bununla da yükümlüdür, duygusunu hissettiren öykülerle dolu Kuyuda. Gerçekten de birileri “hakikatte” ne olduğunu göstermeli, hatta gerekirse bas bas bağırabilmeli!

Boşluktan çektiği kelimeler, geniş bir hazineden geliyor Fırat’ın. Gerçeküstü sahneler; kimi iş toplantısına hazırlanan ve ütü yapan bir annenin tanrı anlatıcıyla dillenen öyküsünde, kimi ünlü öykü yazarına gelen sahipsiz ama “yaşayan” mesajda, kimi acıyı turistik gezi yapanlara uyan gafil anne ve oğulda, kimi klasiği popüler bir tüketim imajına çeviren objede, hayat buluyor. Öykülerin ortak yanı ezber bozmaları…

“Ü-ret-me-den” adlı en sevdiğim öykünün hatırlattığı bir manifestoyla köy enstitülerini saygıyla anarak, bitiriyorum:

“Üretmeden tüketmek en büyük ahlaksızlıktır.”

Unutmadan…  “Hakikatli” olana itibar edip okumak da üretimdendir!

  • Kuyuda
  • Yazar: Belma Fırat
  • Türü: Öykü
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 118 Sayfa
  • Yayınevi: NotaBene Yayınları

 

Müjde Alganer
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Güneşi Yakanların Selamı

Read Next

Köyünden çıkmadan dünyayı okuyan kadın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *