Giorgio Bassani’nin 1962 yılında yazdığı ve savaş sonrası İtalyan yazının başyapıtları arasında sayılan Finzi-Contini’lerin Bahçesi, bir adamın sevgili kenti Ferrara ile ilgili hatıraları anlatılıyor.
Türkçeye ilk kez “Kararan Bahçeler” adlı kitabıyla 1974 yılında çevrilmişti Giorgio Bassani. Hürriyet yayınlarının hazırladığı kitap 2015 yılı Ekim’inde YKY tarafından gerçek ismi olan “Finzi-Contini’lerin Bahçesi” adıyla yayımlandı. Giorgio Bassani’nin 1962 yılında yazdığı ve savaş sonrası İtalyan yazının başyapıtları arasında sayılan bu romanda bir adamın sevgili kenti Ferrara ile ilgili hatıraları anlatılıyordu. “Finzi-Contini’lerin Bahçesi”nden bir kaç yıl önce -1958’de- yayımlanan “Altın Gözlük”te de mekan yine Ferrera. Basaani, birbirini -sıra gözetmeksizin- tamamlayan bu iki romanıyla -kendi ifadesiyle- “belli bir toplum tipinin, tarihsel, duygusal, sanatsal, hatta ideolojik bakış açısından derinlikli bir görüntüsünü sunmak” istemiş. Bu, aynı zamanda yazarın faşizme karşı tavrını ortaya koyuyor.
1916 yılında, varlıklı Ferrara Yahudilerinden bir ailenin ilk çocuğu olarak Bologna’da doğan Giorgio Bassani, Mussolini iktidarının ırkçı yasalarına rağmen Bologna Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden 1939 yılında mezun oldu. Ancak hiçbir işe giremedi, yayımlanan ilk kitabına kendi ismini koyamadı ve 1943’te faşizme karşıt gizli siyasal etkinlikte bulunmak suçlamasıyla tutuklandı. Savaş bittiğinde birbiri ardına verdi eserlerini;. 1944 ve 1947’de şiirleri, 1953’te “Passeggiata prima di cena” [“Akşam yemeğinden önce gezinti”], 1955’te “Gli ultimi anni di Clelia Trotti” [“Clelia Trotti’nin son yılları”] romanları yayımlandı. Etkin bir entelektüeldi Bassani; önemli dergi ve yayınevlerinde yayın yönetmenliği yaptı, üniversitede dersler verdi, İtalyan sinemasına senaryolarıyla katkıda bulundu. 1958’de “Gli occhiali d’oro” [“Altın Gözlük”] romanı yayımlandı. 1962’de yayımlana “Finzi Contini’lerin Bahçesi “Bassani’nin başyapıtıdır. Büyük beğeni toplayan roman 1971’de Vittorio de Sica’nın yönetiminde beyazperdeye aktarılmış, tıpkı roman gibi film de önemli ödülere değer görülmüştü.
‘Bir zamanlar Ferrara’da’
“Fitzi-Conti’lerin Bahçesi”nde, olayların tanığı, 1930’ların sonlarnda edebiyat fakültesi öğrencisi, yahudi bir gençti. İtalya’dan faşizmin yükselişini, yahudilere yapılan baskıları onun gözlerinden izlemiştik. “Altın Gözlük”te zaman, mekan ve anlatıcı değişmemiş. İki romanı farklılaştıran hikayeleri: Anlatıcının hafızası bu kez Venedik’ten geldiği Ferrara’da modern bir muayenehane açan ve bir süre kentin en saygın insanları arasında yer alan doktor Athos Fadigati’ye odaklanıyor.
Başlangıçta nazik, güven veren tavırları, dışarıya karşı bariz ilgisizliği, daha yoksul hastalara merhamet duyan anlayışlı ruhuyla sevilmiştir. “Tüysüz yanaklarının solgun teninde parlayan ve onu sempatik kılan altın çerçeveli gözlükleri, ergenlik çağında mucize eseri krizden kurtulan ve her zaman hatta yazın bile yumuşak İngiliz yünlerine sarmak zorunda kaldığı doğuştan kalp hastası iri cüssesi, hiç de hoş olmayan şişmanlığı ile onda, daha ilk görüşte insanı çabucak kendine çekiveren ve güven uyandıran bir şey vardı” diyecektir anlatıcı. Üstelik hem zengindir hem de “doğası gereği apolitik” olduğunu açıkça belirttiği halde Nazi partisi kimliğine sahiptir. Herkes Dr.Fadigati’nin seçeceği eş konusunda tahminlerde bulunurken, nereden çıktığı belli olmayan dedikodular yayılır ortaya. Doktoru küçümsemek için artık bir el kol hareketi, bir yüz buruşturması ya da “o biçim”, “onlardan” demek yeterli olacaktır. .
Anlatıcı ile Dr.Fadigati arasında tren yolculukları sırasında bir arkadaşlık başlar. Orta yaşlarını süren, kültürlü, ince zevklere sahip, herkese her zaman ölçülü ve kibar davranan bu adamın eşcinselliği nedeniyle düştüğü yalnızlığı keşfeder. Dışlanma korkusu, gizlenme refleksi ve yaşama arzusu patalojik bir ruh haliyle son bulmuştur. Anlatıcı için bu ruh hali hiç de yabancı değildir. Irk Yasaları’nın çıkarıldığı 1938 İtalyasında yahudi cemaat üyelerinden birisi olarak kendisi de benzer bir halet-i ruhiyededir. Peki ama “mutlak yalnızlık içinde, etrafındaki herkesin düşman kesildiği böyle bir yaşamın sonsuza kadar sürmesi mümkün müdür?”…
Dışardakiler
Anlatıcı, “Finzi Contini’lerin Bahçesi”nde acıklı sonu önceden haber vermişti. Benzer bir hikaye anlatım kurgusuyla yazılan “Altın Gözlük”te ise daha ilk paragrafında ifşa etmiş Dr.Fadigati’nin akibetini; “sonu içler acısı olan bu zavallı adam”! Kuşkusuz cesurca bir hamle, sonu bilinen bir hikayeyi merakla okutacağına duyulan güven var arkasında. Ama aynı zamanda tragedyaların geleneksel kalıplarını kullanma arzusu da var. Yazgı bellidir. Buna rağmen roman kişisinin hayata tutunma mücadelesinine kayıtsız kalamayız. Hikayenin hüznünü yoğunlaştıran tam da budur işte. Okuyucu müdahalede bulunmak, onu başına gelebilecek tehlikelere karşı uyarmak ister. Bu imkansız isteğin yakıcılığı oranında bağlanırız romana ve kahramanına. Geri döndürülmesi mümkün olmayan o uğursuz yazgıyı bildiğimiz, felakete ağır ağır yaklaşmanın yükünü taşıdığımız halde bu yalnız ve dışlanmış insan için başka bir son dileyerek izleriz hayatını. Anlatıcı gencin de yaptığı aslında okuyucudan farklı sayılmaz. Üstelik bu geriye dönük hatırlama sürecinde doktorla kendisi arasında “dışlanmışlık” paydası üzerinden kurduğu ilişki duygularını kat be kat ağırlaştırıyor.
“Altın Gözlük” otobiyografik bir roman değil ama duygusal açıdan anlatıcı ile Giorgio Bassani arasında bir örtüşme olduğu çok açık. “Finzi Contini’lerin Bahçesi” hakındaki yazımda da belirtmiştim; Bassani büyük bir ustalıkla, “abartmaksızın, yargılamaksızın, güzellemeden bile kaçınarak, artık değiştirilmesi, geri getirilmesi olanaksız geçmişi öylece, boş umutları, acıları, bilinmezleri ve belirsizlikleriyle üstlenerek” öylesine yoğun bir anlatı evreni yaratıyor ki tam da onun paylaşmayı arzuladığı duygularla kalıyoruz hikayede.
Bassani, bu hüzünlü hikayeyi tarihsel koşullarıyla birlikte, eşcinsellere ve yahudilere yönelik siyasi ve toplumsal dışlama mekanizmalarını sergeleyerek işlemiş. Böylelikle faşizmin her yere, özelliklere insan teklerine sirayet eden kirli, çürük ve boğucu etkisini de hissettiriyor. Geçmişe dair ama günümüzü de kuşatan bir roman.
Meraklıları için bir not; “Altın Gözlük”, 1987 yılında yönetmen Guilliano Montaldo tarafından sinemaya uyarlanmış, usta oyuncu Philippe Noiret, Dr.Fadigati rolünde muhteşem bir performans sergilemişti.
- Altın Gözlük
- Yazar: Giorgio Bassani
- Çeviren: Yelda Gürlek
- Baskı tarihi: 2016
- Sayfa yapısı: 96 sayfa
- Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
- Mary Shelley’in Yaratığı - 4 Şubat 2018
- Jules Verne’in Fantastik Dünyası - 28 Kasım 2017
- Dorian Gray’in Portresi; Yazarını Yok Eden Roman - 19 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI