İnfial Toplumunda Aslı Erdoğan Olmak

Aslı Erdoğan kitaplarında bir arkeolojik çalışma yapın. Bakalım kaç tane örgüt, kaç tane örgüt propagandası bulacaksınız?

Aslı Erdoğan tutuklandı. Bir yazarın tutuklanmasından sonra söylenecek en son söz ilk önce söylenir oldu; “Aslı Erdoğan’ın manen ve maddeten bu sürece dayanacak yapıda olmadığı…” Onu gerçekten ve içtenlikle sevenlerin söylediği/yazdığı bu sözü tartışmayı tarihe havale ediyorum. Ancak, şu kadarı söylenmeli ki, bir yazarın kendisi için söylemediği/söylemeyeceği bir sözü başkaları bu kadar kolay söylememeli. Çünkü buradaki başat sorun, ruhsal ve fiziksel olarak “narin” bir kişiye yazıklanmak değil, bir yazarın tutuklanmış olması. Üstelik sosyal medyada dolaşımda olan son yazısında, Aslı Erdoğan özellikle kendisi için düşünülen “zayıflıklara” da açık bir biçimde itiraz etmekte…

Kutuplaştırılmış bir toplumda her türlü infial mümkün

Aktardığımız ve eleştirdiğimiz bu söz aslında, sokaklarda gördüğümüz infial hallerinin elitlerin süzgecinde üretilmiş örneği!

15 Temmuz sonrası sıklıkla yaşanan “birlik beraberlik” söylemi bile bir kutuplaşmayı içinde barındırmakta. Ayrıca, sürecin asıl suçlularının da böylelikle üstü örtülmekte. En ustalıklı polisiye entrikalarından daha ileri boyutlu bir entrika ağının içindeyiz sanki. Yıllarca FETÖ propagandası yapanların, ceza hukukunun “manevi unsur ve iştirak bahsi” içinde “Asli manevi fail, azmettiren asli manevi fail” konumları bu patırtı içinde perdelenmekte. Yaratılan ve her gün kışkırtılan duygusal infial halleri de bu perdelemeye katkı yapıyor. Azmettiren asli manevi faillikten geçtik, sorumlular hiç olmadı “Azmettiren fer’i manevi fail, fer’i iştirak” hükümleri uyarınca suçlanabilirler. İşlenen ağır suçtan nedamet getirmek, suçun faili olunmuş ise, bu suçun sonuçlarını ortadan kaldırmaz. Suçun sonuçlarını ortadan kaldırma ancak ve ancak yargı kararı ile olur. Ama elimizde nasılsa propagandacı bir Aslı Erdoğan var; gerisi önemli değil! Gürültü içinde olup bitiriliyor her şey…

Yüksek desibelli gürültü ve uğultudan demokrasi çıkmaz. Bu uğultu ve gürültü tek başına demokrasiyi getirmez. Getirebilmesi için, o gürültü ve uğultunun söze dönmesi, iletişim sağlanması, anlaşılabilir olması gerekir. Bunu en iyi yapanlar yazarlardır. İnfialin gürültüsü bu açıdan, “çevrilmeden” işe yaramaz.

Yazarların özel örgütleri ve örgüt propagandası

Yazarların örgütleri edebiyattır, kitaplardır, düşüncedir. Dahası, her cümle, her harf bir örgüttür. Her cümle, kitap örgütünün propagandasıdır. Her söz, yazarın kurduğu örgütsel yapının bir parçasıdır. Örgütün ana birimlerinden biri de alfabedir. Ben de itirafçı, mütekait ve nadim eki FETÖ mensupları gibi yazı ve yazar örgütün ipliğini böyle böyle pazara çıkarıyorum şimdi.

Evet, yazarlar da tek kişilik ama yine de dünyanın en büyük, en tehlikeli örgütleridirler. Çünkü insanın bulguladığı ve dünyanın en büyük örgütü olan “düşünce” örgütünden güçlerini alırlar. Dünyanın ilk olmakla birlikte ve aynı zamanda ilk yasadışı örgütüdür düşünce yetisi! Bu örgütün bağımsız alt dallarını oluşturur gerçek yazarlar. Aslı Erdoğan da gerçek bir yazardır.

Yazara ilişmek, yazara iliştirmek

İliştirilmiş gazeteciler tanımını Körfez Savaşı’nda gördük. Gazeteciler orduya “iliştiriliyordu” ve böylece iliştirildiği ordunun gözünden savaşı dünyaya duyuruyordu. Bu bir iktidar eksenli propaganda yöntemi idi. En azından ahlaki ve insani açıdan “suç” olmasına karşın, zaten yasaları yapanlar da iktidarlar olduğu için, ortada ne suç vardı ne sorun…

Şimdi yazar ilişmek için bazı “öcü” hallerinin kullanıldığına tanık oluyoruz. Gerçi bu yöntem çok yeni değil. Örneğin Nazım Hikmet “vatan haini” idi. Ona bu “öcülemeyi” iliştirenler ise, “kapak” gibi bir şiirle cevabını aldılar. Çünkü muhatapları şair Nazım’dı; “Evet ben vatan hainiyim…” Böylece asılmak isteten yafta, içine doldurulan şiirle paramparça, yerle yeksan oldu. Yaftanın failleri de, dünya durdukça duracak bir şiirsel intikamın ezikleri olarak tarihteki yerlerine sabitlendiler. Bu sabitleme cezasını ne çekiç, ne çivi, ne ip ve zincir; sadece söz, yani şiir başarmıştır.

Bir de şu var ki, Nazım’a vatan hainliğini iliştirenlerin siyasal ardılları, onun şiirlerini siyasal söylem malzemesi yapmaktan da geri kalmıyorlar. Sap döner, hesap döner durumu! Çamur at izi kalsın denir ya, şu da var ki, her çamurun bir kuruma ve dökülme ömrü vardır… tarih içinde böyle çamur da, failler de tel tel dökülür. Kalıcı olan şiirdir, yazıdır, kitaptır.

12 Eylül 1980 öncesi ve hemen sonrasında da “komünizm” geçerli bir iliştirme nitelemesi/suçlamasıydı. Özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında, insanlar kızdıkları, zarar vermek istedikleri kişileri “komünist” diye şikâyet edebilme alçaklığını göstermişlerdir. Bu furyadan, Arif Damar’ın da zarar gördüğü söylenir; iş yeri ile ilgili bir kira sorununda, muhatabı da komünistlik kozunu kullanmıştır.

İlginç olan, neo-liberal yeniden yapılanma işini üstlenen anti-komünist Özal’ın, komünizm suçu ile ilgili olan, eski Türk Ceza Yasası ünlü 141 ve 142. maddelerini kaldırmasıydı! Söz konusu para oldu mu gerisi teferruat!

Çözüm sürecindeki “Oslo ve PKK” merkezli tartışma ve yaşananlara hiç girmiyorum. Ama o sürecin “mağduru” Hakan Fidan özel yasa ile korunmuştu! Anımsıyoruz. Sonra, Nevruz Günleri de çok uzakta yaşanmadı…

Hakan Fidan’a yasal zırh ile koruma sağlandı. Yoksa içinde “PKK” geçen birçok suçlamanın sanığı olabilirdi. O dönemde diyelim ki bu suçlamayı FETÖ üyeleri yapacaktı. Ama gelinen aşamada ve yaşanan çatışma ortamında, “Oslo sürecinin” figürleri, mevcut yasalar nezdinde, anılan yasal zırh olmasaydı, çok da masum sayılmazdı…

Tek zırhı kalemi olan Aslı Erdoğan tutuklu…

İnfial ortamında, iş yine gelip güncel siyasete dayanıyor: İstihbarat örgütü başındaki bir “özel” kamu görevlisi ile, Aslı Erdoğan aynı yazıda yan yana geliyor işte!

Bu koşullarda, yazara ilişmeyin, yazara iliştirmeyin!

Aslı Erdoğan kitaplarında bir arkeolojik çalışma

Yazar kitap yazar, okunmak ister. Biz kitap yazısı yazarız, daha çok kitap yazılsın, daha çok kitap okunsun, diye. Yazar tutuklansın diye değil… Yazarın tek yargıcı okurlarıdır. En büyük, en kesin hükmü de okurlar verir, Bu hüküm, okumama cezasıdır. Yazar için bundan daha büyük ceza olamaz.

Aslı Erdoğan kitaplarında bir arkeolojik çalışma yapın. Bakalım kaç tane örgüt, kaç tane örgüt propagandası bulacaksınız?

Bulacağınız tek örgüt, başlarda söylediğimiz harfler, kelimeler, cümlelerdir. Kitapların kendisi örgüttür. Öyle güçlü örgütler ki; devletler değil, kitaplar kalıcıdır. Tarih boyunca yıkılmayan hiçbir devlet görülmemiştir, ama kitapların yıkıldığı vaki değildir. En fazla yakılırlar!

Aslı Erdoğan kitaplarını okuyun; bir örgüt daha göreceksiniz; çözümlenmiş insan…

Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Edebiyatçılardan, Aslı Erdoğan için imza kampanyası

Read Next

Maç Günü İşlenen Bir Cinayet; Devre Arası

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *