Kitapkurdu Sahaf 25 Yıldır Devam Eden En Güzel Yolculuğun Adı!

Şimdi sırada Kitapkurdu Sahaf’ın kurucusu Erol Malçok’la söyleşimiz var.

Kitapkurdu Sahaf ile söyleşimizi iki adımda yaptık. Önce Antalya’da sevgili Fırat Çelik ve Özcan Doğan bizi Kitapkurdu’nda ağırladı, devamında da Erol Malçok. Kitapkurdu’nun şehrin kültürel buluşma yeri olduğunu ziyaretlerimizde hemen hissettik, okurlar selamlaşmak, kitapları karıştırmak, dergilerini seçmek üzere Antalya’nın en sıcak saatlerinde kitabevindeydi.

Hem Özcan Bey’in hem de Fırat Bey’in anlattıklarında ortak bir tema var: Yeni dönemde raflardaki kitaplara göre dizayn edilen bir okur modeli yaratılmak isteniyor onlara göre, vitrine çıkarılan kitaplarla aslında dönemin okuru şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu raf sistemine, bu vitrindekiler çılgınlığına inat Kitapkurdu’nun raflarında az rastlanır bir sistem, bir tasnif var. Örneğin toplumsal cinsiyet, ekoloji politikaları, modern felsefe gibi ayrımlarla düzenlenen raflar, çoğu hacimli kitapçıda karşılaşmadığım kadar özenli ve zengin. Şehrin dinamiklerini göz önünde bulunduran Kitapkurdu, Türkçe kadar diğer dillerdeki kitaplara da yer açıyor, raf yaratıyor.

Yine önemli bir not: Üniversitelerin, üniversite öğrencilerinin okurluğundaki büyük sorunlar. Akdeniz Üniversitesi neredeyse 45.000 öğrenciye sahipken, felsefeden sosyolojiden tek tük öğrenci geliyor aktardıklarına göre. “Kendi aralarındaki sohbetlerinden bile anlayabiliyoruz aslında öğrencileri. Kaba edebiyat bilgisine bile sahip olmayanları görüyoruz.” diyor Özcan Bey ve ekliyor: “Hâlâ kırmızı kapaklı kitap var mı diyen de var, eline tutuşturulan kitap listesiyle gelen de.” İmza ve söyleşileri ağırlılık vermemelerinin en büyük nedeni bu, geçtiğimiz zamanlarda davet ettikleri ünlü bir yazarın etkinliğine dahi 8 okur gelmiş, sorulardan biri de “Kitaplar neden bu kadar pahalı?” olmuş.

Şehrin korsanla mücadelesinden de söz ettik, 7 – 8 yıl önce ciddi bir darbe vurulmuş korsana, bugünlerde yine kulaklarına korsana dair haberler çalınıyormuş. Hem Özcan Doğan hem Fırat Çelik, öğrencileri nitelikli okumaya davet ediyor, panayır havasında düzenlenen, şehre tek kuruş bırakmadan kitapçıların neredeyse bir yılda yapabileceği satışı bir haftada yapıp şehri terk eden yayınevlerine sesleniyor, şehre yayılacak etkinlikler, imzalar, söyleşiler için projeler yapılmalı diyorlar.

Şimdi sırada Kitapkurdu Sahaf’ın kurucusu Erol Malçok’la söyleşimiz var. Tüm Kitapkurdu ailesine vakit ayırdıkları için tekrar teşekkür ediyorum.

Kitapkurdu Sahaf’ın kurucusu Erol Malçok
  • Merhaba Erol Bey. Kitapkurdu ile hikayeniz nasıl başladı, ilk sorumuz olsun.

Hoş geldiniz. Başlayalım o zaman anlatmaya…

Yozgat’ın Sarımbey Köyü’nde ortaokulu bitirdikten sonra okuyabilmem için yatılı okula gitmem gerekiyordu. Ailem benim tercihlerimi dikkate almadan güvenli olur gerekçesiyle 1984 yılında askeri okula gönderdi. Askeri okulu bitirip 4 yıl çalıştıktan sonra bir türlü bağdaşamadığım askeriyeden firar ettim çünkü yapılan sözleşmeden dolayı istifa gibi bir hakkınız olmuyor. Çeşitli yerel televizyon kanallarında çalıştıktan sonra hep istediğim iş olan kitapçılıkta karar kıldım. Askeri okul kütüphanesinde ne bulursam okuyordum ama o kitaplar bana yetmiyordu. Bir gün kitap fuarında psikoloji okumaya nereden başlamalıyım diye sorduğum kitapçı bana Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı kitabını önerdi ve neden bu kitabı okumam gerektiğini de çok güzel anlattı. Bir gün kitapçı olursam böyle olmalıyım fikri sanırım bende o zaman oluştu.

Kitapçılığa önce pazarlama şirketlerinde başlamak zorunda kaldım. Çalışma koşulları çok kötüydü ama işi çok sevdiğimden katlandım. Sonrasında benim için bir okul işlevi de görecek olan Antalya Akdeniz Kitabevi ile anlaşıp orada çalışmaya başladım. 90’lı yıllarda Akdeniz Kitabevi yazar söyleşileri ve imza günleriyle adeta Antalya’nın kültürel ortamını şekillendiriyordu ve bana da çok katkısı oldu. Oradan 1999 yılında ayrılıp kısa süre de Ardıç Kitabevi’nde çalıştıktan sonra kendi tarzımı oluşturabilmek için 2000 yılı sonlarında Kitapkurdu Sahaf’ı açtım. Kısa süre sonra fark ettim ki merkezin aynı zamanda birinci el kitapçıya da ihtiyacı var. Böylece hem birinci el hem ikinci el kitap birlikteliğiyle çok zengin bir arşivimiz oluştu.

  • Kitapkurdu’nun ziyaretçilerinin yaş aralığı, beklentileri, alışkanlıkları ile ilgili neler söylersiniz?

Kitapkurdu Sahaf’ın her yaştan okuru var. Zaten çocuk kitaplarına pedagojik açıdan sorunlu olup olmadığını inceleyerek ve kendi çocuklarımıza da okuduğumuz kitapları kitapçıda bulundurarak büyük bir önem veriyoruz. Her yaştan okurun en büyük beklentisi iyi bir iletişim kurup bizimle arkadaş gibi olmak, okuduklarını paylaşmak. Genellikle okur kitlemiz hayata dair bir derdi olduğu için düzenli kitap okuyan insanlardan oluşuyor.

Örneğin Akdeniz Kitabevi’nden, 1994’ten beri tanıdığım halen düzenli gelen birçok okurumuz var. Üniversitenin akademik ortamına katkı sunmaya ayrıca çaba gösteriyoruz. Bazen kendimi Stefan Zweig’ın Sahaf Mendel’ine benzetiyorum. Okuduğum ve yazdığım alanlarda lisans ve yüksek lisans öğrencilerine kaynak ve yazı bulmak çok hoşuma gidiyor. Popüler kitapları da kısmen bulunduruyoruz. O konuda özellikle gençlere karşı önyargılı değiliz. Edebi kalitesi çok düşük popüler kitaplar genç okuru bir süre sonra tatmin etmiyor zaten o arada biz devreye girip onların ruhunu örselemeyecek çok güzel ve akıcı edebi eserler verip güzel bir geçiş yapmalarını sağlıyoruz. Sonra kendileriyle dalga geçiyorlar ben nasıl 3 cilt Kötü Çocuk kitabı ya da diğer popüler kitapları okumuşum diye. 

  • Yayınevlerinin ilgisi nasıl kitapçınıza? Saha elemanları uğruyor mu, dağıtım kanallarından sık ziyaret gerçekleşiyor mu?

Birkaç yayınevini hariç tutarak şunu söyleyebilirim ki yayınevleri bu konuda çok vasat durumdalar. Bu vasatlık onları fuarlara mahkum kılıyor. Bu yüzden de fuarlar giderek kültürel etkinlik ortamı, yazar-okur-yayıncı, çevirmen buluşmasından çok sıcak satış noktalarına dönüşüyor. Bu periferideki kitabevleri açısından da pek hoş bir durum değil. Kimi okurlar bir yıl boyunca %30-40-50 indirimle kitap alacağı fuarları bekliyor. Oysa fuarlar tanıtım, söyleşi ve buluşma ortamları olmalıdır. Yayınevleri dağıtım sorununu çözmek için her kentte güvenebileceği bir kitapçı bulup onunla direkt çalışsa bu sorunlar kendiliğinden çözülür yoksa AVM kitapçılarına mahkum kalıp rafta kitaplarını sergiletmek için para bile öderler. Biz bahsettiğim sistemi Doğu Batı Yayınları ile çok güzel oturttuk. Ve şu ana kadar hiçbir sorun da yaşamadık karşılıklı olarak.

  • Peki dağıtımla ilgili notlarınız var mıdır? 

Dağıtımla ilgili en çok yaşadığımız sorun dağıtımların kimi kitapları stoklarında bulundurmamalarından dolayı geç temin etmek ya da edememek şeklinde oluyor. Bir de çoğu dağıtımın perakende satış siteleri de var ve kitapta yüksek indirim yaptıkları için bizim satış yapmamız çok güçleşiyor. Bununla ilgili bir düzenleme olmalı, haksız rekabet koşulları oluşuyor çünkü. Bizim bir tekelle fiyat indiriminde yarışmamız mümkün değil. Bu konuda Fransa’da çok güzel bir yasa var. İnternet satışında en yüksek indirim %15 olabiliyor ve kargoyu kesinlikle alıcı ödüyor. Bu yasa butik kitabevlerini korumak için çıkarılmış.

  • Evet, sabit fiyat yasası uzun süredir üzerinde konuşulan, çalışılan bir mesele, özellikle Yayıncılar Birliği bu yasayla ilgili birçok toplantı yaptı, yurtdışından konunun uzmanlarını sektörle buluşturdu. Bir diğer konu… Her kitapçının, her şehrin kendi çoksatanları, kendi hepsatanları var aslında, genel çoksatan listelerinin ötesinde bazı yazar ve kitaplar, bazı şehirlerde özellikle karşılığını buluyor. Siz en çok hangi yazarları, hangi kitapları satıyorsunuz, ne öneriyorsunuz?

Biz kitabevini açtığımız ilk yıllarda ironik olsun diye çok satanlara karşı “Bizde Çoksatanlar” şeklinde bir pano oluşturduk. Bu liste haftalık olarak değişiyor. Sonra farkettik ki kendi popüler kitaplarımızı oluşturmuşuz böylece. Bu bizi mutlu etti çünkü edebi değeri olan bir romanın, ekoloji politikaları ya da cinsiyet politikaları içeren bir kitabın, vegan – vejetaryenliği tartışan metinlerin popüler olması çok kıymetli. Bir de Antalya’da yaşayan yazar ve şairlerin kitapları haliyle daha çok satıyor. Çoğu arkadaşımız zaten, bazen kendiliğinden imza-söyleşi ortamı oluşuyor kitabevinde. Okurlar bu yazarlarla kitabevinde karşılaşıp sohbet edince çok mutlu oluyor. Bazıları yazdığı metinleri paylaşıyor onlarla.

  • Diyarbakır’da gerçekleştirdiğim söyleşilerden birinde kitapçı dostumuz popüler dergileri önemsediğini ve desteklediğini belirtti ve ekledi, “Kitap okumasa da dergi okuyor, yazardan dergi sayesinde haberi oluyor, bu bile bir kazanım.” Siz nasıl değerlendiriyorsunuz popüler dergileri, yazarları keşfetmek için bir başlangıç sayabilir miyiz?

Evet popüler dergiler bu işlevi görebilir ama az çok kitap okuyanlar dergi okuyor zaten. Çeşitli yazarlarla tanışmasını okurla doğrudan ve etkili bir iletişim kurarak sağlamak daha etkili oluyor gibi geliyor bana.

  • Yayıncılar Birliği TÜYAP zamanında kitapçıları bir araya getiren bir toplantı düzenledi, sabit fiyat meselesi, dağıtım gibi konular konuşuldu. Bu tarz buluşmaları bir yayıncı olarak çok önemsiyorum, sizin görüşlerinizi de öğrenmek isterim. Fuar zamanları kitapçılar için nasıl daha etkili kullanılabilir, neler yapılabilir, beklentileriniz nelerdir birlik ve oluşumlardan?

Yayıncılar Birliği’nin bu buluşmaları sonuç alıcı önerileri de dikkate alarak daha çok yapması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de bu kriz ortamında yayıncılığın önemli renkleri olan küçük yayınevlerinin kapanmaması için hep birlikte çözümler üretmeliyiz. Yukarıda da bahsettiğim gibi en çok da haksız rekabetle uğraşılması ve fuarların gerçek içeriğinde olması için çaba gösterilmeli. Ben kitabevlerinin fuarlara katılmasını doğru bulmuyorum. Fuarlarda kitap satışı yasak olup yayınevleri küçük standlarda tanıtım ve buluşmalar gerçekleştirmeli, yerellerdeki yazar – okur potansiyelini açığa çıkarmak için çaba göstermeli. Söyleşiler, film gösterileri ve forumlar yapılmalı. Ne demek istediğimi anlatmak açısından Antalya’da Konyaaltı Fuar ve Kongre Merkezi’nde en son yapılan fuarı örnek vermek istiyorum: Fuara gittiğimde ilk karşılaştığım tablo flama ve afişlere konulan yazarların %90’ının erkeklerden oluşması ve bunların da çoğunun savaş anılarını yazan asker emeklileri olmasıydı. Fuar programında renkli diyebileceğim hemen hiçbir etkinlik söyleşi yoktu. Yıllardır aynı yazarlar gelip aynı şeyleri anlatıp duruyordu.

  • İlginiz için, görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.

Teşekkür ederiz, her zaman bekleriz.

Nazlı Berivan Ak
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Korkunç ve amansız bir saplantının öyküsü: Kumarbaz

Read Next

Yeni Gelen’in Eylül Sayısı Raflardaki Yerini Aldı!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *