Özcan Karabulut ve Şahap Sıtkı

 

Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’nde Özcan Karabulut, öykücülüğünün bütün izleklerini yeniden sunuyor öykü tutkunlarına.

Raftan

Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati

Öykünün militanı olarak tanınır Özcan Karabulut. Özellikle öykü dergiciliğini öykücülüğümüzün merkezine yerleştiren, öykücülüğe büyük bir alan açan imzaların başında gelir. 1990’ların ikinci yarısında başlayan öykü dergileri kuşağının mimarlarından biridir. Düşler Öyküler, İmge Öyküler, Dünyanın Öyküsü dergilerinin yayın yönetmeni olduğu gibi, yayımlanan başka öykü dergilerinin de yoldaşı, yardımcısıdır. Öykücülüğümüzün gündeme taşınmasında bir büyük katkısını daha anmadan geçmemek gerek; Ankara Öykü Günleri. Öykü günlerinin kurucusudur. Doksanların sonlarına doğru ilk kez gerçekleştirilen Ankara Öykü Günleri birbirinin peşi sıra pek çok yerde öykü günleri düzenlenmesine ön ayak olmuştur. Pek çok yerde düzenlenen öykü günlerinde de Özcan Karabulut’un desteğini görürsünüz. Militanlık bu kadarla kalmaz; Dünya Öykü Günü’nün fikir babalığını yapacaktır. Uluslararası Pen Örgütü 14 Şubat’ı Dünya Öykü Günü olarak kabul eder. 14 Şubat Sevgililer Gününde ‘sevgiliye şiirler okuma’nın yerini, ‘sevgiliye öyküler okuma’ alacaktır. Özcan Karabulut diye başlayınca öykü militanlığı bitmiyor; Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği’nin kuruculuğunu yapacak, başkanlığını yürütecektir. Bütün bu öykü eylemliliği içerisinde aynı zamanda öykücülüğümüzde kendine özgü yerini edinmiş bir öykücüdür Özcan Karabulut.

Öykü okuyucularını uzun süredir bekletiyordu. İlk öykü kitabı Karşı Öyküler 1984’te yayımlandı. Hüzünle Bazı Günler 1990’da, Baştan Sona Yalnızlık 1997’de, Belki de Kaybeden Zaman 1998’de, Aşkın Halleri 2000’de yayımlandı. İki dergide yayımlanan iki öykü dışında 2000 yılından bu yana öykü kitabı yayımlamadı. Ama bu süre içinde Amida, Eğer Sana Gelemezsem adlı güçlü bir romanla buluşturdu okurunu. Geçtiğimiz günlerde Can Yayınları arasında yayımlanan yeni öykü kitabıyla çıkageldi: Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati.

Tutkulu ilişkilerin, yalnızlıkların, yolculukların, gitmelerin, cinselliğin, bireyin kendini sorgulayışının, güncel toplumsal göndermelerin yazarıdır Özcan Karabulut. Karşı Öyküler, Hüzünle Bazı Günler adlı kitaplarındaki ilk gençlik günlerini konu alan öykülerinden, Aşkın Halleri’ndeki olgunluk öykülerine dek kendi biçemini oluşturan, yazı evrenini sürekli daha ileri taşıyan bir öykücüdür. 12 Eylül’le kesintiye uğrayan yaşamları, yenilmişlik duygusunu, boşluğa düşen, yalnızlaşan bireyi, parçalanan ilişkileri odağına alır. Aşka doğru koşarak onarmaya çalışırlar kendilerini Özcan Karabulut’un öykü kahramanları. Baştan Sona Yalnızlık’la, Belki de Kaybeden Zaman’la, Aşkın Halleri’yle doruğa ulaşacaktır, bireyin toplumla çatışması, sorgulaması, yalnızlaşması ve aşkın sağaltıcılığına koşması.

Cesur bir anlatıcı olarak çıkar karşımıza Özcan Karabulut. Öyküde de, romanda da güncelin, politik olanın göndermelerinden korkmaz, söylenmeyeni ya da kısık sesle söyleneni söylemek ister, bazen yüksek sesle yazar yazacağını. Anlatıcısını, karakterlerini sorgulamaktan korkmadığı gibi yazarın kimliğini, sesini de sorgulamaktan korkmaz. Cinselliği de cesurca, özgürce kullandığını söyleyebiliriz. Cinsellik bütün sorgulamaların, bütün karşı çıkışların, yalnızlıkların, yeniden umutlanmanın, yenilmişliklerin, sığınmaların, kopuşların, gidişlerin büyük imgesidir. Öykülerdeki cesur cinsellik öykü kişilerinin değişimidir, dönüşümüdür, devrimidir.

3214_ozcan_karabulut937

Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’nde Özcan Karabulut, öykücülüğünün bütün izleklerini yeniden sunuyor öykü tutkunlarına. Anlatımını yenilediğini görüyoruz öncelikle. İlk iki kitabında daha uzun cümlelerle, daha tanımlayıcı olurken, sonraki üç kitabında anlatımını zenginleştirmişti. Çağrışımlara açık, geri dönüşlere, bilinç akışlarına açılan, farklı kurgulara yönelen bir anlatımı seçmişti. ‘Ben anlatıcı’nın gücünü arttırıyordu. Son kitabındaki öykülerinde daha yalın, daha derinlikli bir anlatıma yöneldiğini söyleyebiliriz. Yolculuklar yine var ama yolculukların getirdiği dönüşümlü, çağrışımlı anlatımın yerini yalın, daha görüntüye yakın, hareketli bir anlatım almış. Bunun, izleklerden öte, daha ustalığa dönük olduğunu düşünüyorum.

Son öykülerde de öykü evrenini derinleştiriyor Özcan Karabulut. Yalnızlıklar, kırıklıklar, yitirmişlik, yeniden kazanmak isteme duygusu, yaşanan acılar, sorgulamalar öykülerde yerini alıyor. Gündelik politik göndermelerden, yaşanan toplumsal olaylardan izler öykülerin arka alanını oluşturuyor. Gezi günlerinden madenlere, doğuda yaşananlardan TEKEL direnişine, Suruç katliamına, çocuk işçilerden tecavüzlere… Gündelik olanın göndermelerle arka alanda kullanılması, belirleyiciliğiyle öykünün atmosferini, öykü kişilerini, toplumsallığı tamamlıyor. Cinselliğin bütün öykülerde en önemli imge olduğunu söylemeliyiz. Bu kez cinsel arzuyu, hazzı daha da cesurca işliyor, boyutlandırıyor, kişileştiriyor Özcan Karabulut.

Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati “Gece, Bir Otel Odasında” adlı öyküyle açılıyor. Bu öykü için Amida romanının ön okuması demek doğru olur mu, bilmiyorum? Öykü romana gönderecek mutlaka, metinler, türler arası bir bağ kurulacak. Ama öykü kendine özgü bağımsız yapısını korumayı başarıyor. Çocuk işçiler için Diyarbakır’a giden öykü kahramanının oradaki karşılanışı, yardımcı olanların arasından başı kapalı bir kadınla ilişki kurması öykünün ana eksenini oluşturuyor. Anlatıcının sorgulamalarıyla, doğu insanının algılayışındaki değişimle, kopuşla bütünleniyor öykü.

“Cin Ziyaretleri” gerek anlatımıyla, gerek anlattığıyla farklı bir Özcan Karabulut öyküsü. Seviştiği yatakta kendisine bir baba figürü olarak seslenen sevgilisi anlatıcıyı baba oğul sorgulamasına götürür. Baba kız sorgulamasını da katarak birlikte yürür öykü. Geri dönüşler daha görüntüye yaslanan dönüşlerdir. Kurgusuyla imgesiyle ayrılan bir öykü.

“Matmazel Bendis” buluşmanın, kendini sağaltmaya çalışmanın, sonunda kopuşun, gidişin öyküsü. Cinselliğin hazla kullanıldığı, gündelik yaşamın göndermeleriyle, merak öğesiyle kurgulanan, işlevsel ayrıntılarla örülen güzel bir öykü.

“Yıldız” anlatıcının, politik yanı, eylemselliği öne çıkan bir kadınla ilişkisini anlatıyor. Cinselliğin en cesur, hatta okuyucuyu sarsacak derecede cesur, kullanıldığı öykü, anlatımıyla, yoğunluğuyla, toplumsallığıyla iyi bir öykü olabilir ama ne yalan söylemeli, beni epeyce duraksattı. O toplumsallığın içerisindeki karakter için sorgulamanın, değişimin çok sert bir imgeyle karşılandığını düşündüm.

Bugüne kadar bütün öykülerini erkek anlatıcıların ağzından, çoğunluğunu da ben anlatıcıyla yazıyordu Özcan Karabulut. Bu kitabındaki “Bay Kelimeler” adlı öyküsünde öykücülüğünde ilk kez bir kadın anlatıcının ağzından, ben anlatıcı formuyla bir öykü sunuyor okuyucusuna. Yazarın soluğunu da duyumsuyoruz öyküde. Yaratıcı yazarlık kursuna katılan kadın öykü kahramanımız kursta tanıştığı yazara âşık olur. Tuhaf rastlantılarla, düşsellikle, geçmişe dönüşlerle kurgulanan, yazı üzerine düşündüren, Gezi günleriyle birleşen bir öykü.

Kitapla aynı adı taşıyan son öykü “Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati” anlatıcısıyla diğer öykülerden ayrılıyor, ben anlatıcı bırakılmış, yazarın sesi hâkim öyküye. Elli ikisinde dul bir adamın, daha otuzuna bile varmamış gizem dolu bir kadınla birlikte olmasıyla, tatile çıkmalarıyla başlıyor öykü. Polisiye denilecek bir kurguyla karşılaşıyoruz öyküde. Özcan Karabulut öykücülüğünde farklı bir yerde duruyor bu öykü. Hareketli, görüntüsel anlatımı, merak öğesini iyi kullanan kurgusu, atmosferi sağlıyor bu farkı.

Özcan Karabulut, öykücülüğünü daha ustalıklı bir yerde konumlandıracak, uzun bir aradan sonra öykü tutkunlarının beklemelerine değecek öykülerle oluşturmuş Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’ni.

1970 yılında yayımlanan Acı adlı kitabındaki öykülerde de Şahap Sıtkı’nın yazı evreni tam olarak karşımıza çıkar.

Sahaftan

Acı

İlk kez Seçilmiş Hikâyeler dergisinin sahaflarda bulduğum sayılarını karıştırırken rastlamıştım Şahap Sıtkı adına. Derginin sürekli yazarı gibiydi, sıklıkla yayımlanıyordu öyküleri. Bir de özel sayı yapmıştı dergi, onun öykülerine, onun hakkındaki kısa düşüncelere yer verilen küçük bir özel sayı. Daha sonra sahaflarda kitaplarını arayıp buldum. Öykü kitaplarının yanı sıra romanları vardı, bir de oyunu, Devlet Tiyatrosunda oynanmış. İlk öykü kitabı 1957’de yayımlanan Çırılçıplak, Bulut Gelir Pare Pare 1958’de, Gülen Ayva Ağlıyan Nar 1959’da, Şubat Gecesi 1964’te, Acı 1970’te yayımlanmış. Aynı tarihler arasında Gün Görmeyen Sokak, Toprak, Gökkuşağı, Horoz Değirmeni, Kimin İçin gibi romanlara imza atmış, Ayrı Dünyalar adlı oyununu yazmış.

aci

1915’te Niğde’de doğmuş Şahap Sıtkı İlter. Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğreniminin ardından çeşitli kuruluşlarda memur olarak çalışmış. Varlık dergisinde yayımlanan ilk şiirlerinin ardından şiir eleştirisi, sanat üzerine denemeler yayımlamış. Daha sonra yazmaya başladığı öyküler asıl yazı evrenini oluşturmasını sağlamış.

Öykülerinde, romanlarında hep küçük insanların küçük dünyaları içindeki sıkıntılarını, geçim zorluklarını, topluma dönük bakış açısıyla ele aldığını söyleyebiliriz. Toplum birey çatışmasındaki haksızlıkları, yazgılarına yenik düşen insanları taşır öykülerine. Gerçekçi bakış açısının içersinde kişilerinin psikolojik durumlarını yansıtmaya çalışır.

1970 yılında yayımlanan Acı adlı kitabındaki öykülerde de Şahap Sıtkı’nın yazı evreni tam olarak karşımıza çıkar. 1971 yılında Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü’nü kazanır kitap. Kapağında Arif Dino’nun deseninin, iç sayfalarında Abidin Dino’nun, Orhan Peker’in çizimlerinin yer aldığı özel bir baskıdır Acı kitabı.

Kitapta on bir öykü var. Kitabın sonunda bir de Orhan Peker’e yazılmış bir mektup yer alıyor. Öyle bir mektup ki, insanın içini acıtan, en az öyküler kadar değerli. Mektubu Şahap Sıtkı’ya yazdıran ölen oğlunun acısıdır, acıyı yaşanır kılan anılarıdır. Kitabın ilk öyküsü “Havvana”, kitabın en güzel öykülerinden biridir, çocukluk kasabasına ziyarete gelen öykü kahramanının yaşlı kadınla konuşurken geçmişi anmasının öyküsüdür. “Sel” öyküsü günümüzde de sık sık yaşanan sel felaketine ilişkin bir öykü. Kendilerini iplerle ağaçlara bağlayan çobanlar gözlerinin önünde selin sürüleri önüne katıp götürmesini acıyla seyredeceklerdir. “Masalımsı” adlı öyküde bir yayla köyünde çayın suyunu kanal açarak toprakla buluşturur köylüler. Bunu duyan köyün ağası çıkagelir, köylülere verdiklerini geri alır, köylüler köyde barınamazlar, bırakıp gitmek zorunda kalırlar. Kitaba adını veren öykü “Acı” içe kapanıklığın, anılarla yaşamanın, yazarın gerçek yaşamından gelen evlat acısının öyküsüdür.

s%cc%a7ahapsitki

1991 yılında ölen Şahap Sıtkı gerek öykü kitaplarıyla, gerekse romanlarıyla edebiyatımızda kendine yer edinmiştir. Gün Görmeyen Sokak, Kimin İçin adlı romanlarının da gerçekçi sesle insanın iç dünyasını buluşturan atmosferleriyle, iyi bir editör çalışmasının ardından yeniden yayımlanmayı hak ettiğini düşünüyorum. Öyküleri de elbette, bir toplu öyküler cildiyle buluşturulmalı.

  • Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati
  • Yazar: Özcan Karabulut
  • Türü: Öykü
  • Baskı Yılı: Eylül 2016
  • Sayfa Sayısı: 136 Sayfa
  • Yayınevi: Can Yayınları
Kadir Yüksel
Latest posts by Kadir Yüksel (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Kitapları ‘kapağını bile açmadan’ okumak mümkün

Read Next

Aşkın, cesaretin ve masumiyetin buluştuğu kitaptır; “Zeliş”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *