Şikago Mezbahaları bir başarı, kahramanlık veya toplumsal bilinç, özgürlükler, bağımsızlık romanı değil. ABD’ye bir umutla (bin umutla aslında) göçmüş on binlerce emekçinin hazin öyküsü.
‘Amerikan Rüyası’ ne kadar çok duyduğumuz bir söylem ve hala günümüzde de; globalleşen dünyada bile Amerikan rüyası geçerliliğini korumakta. Bu rüyanın gerçekten ne olduğu konusunda hiçbir fikri olmayan insanlar bu rüyayı görebilmek için ömürlerinde bir kez bile olsa Amerika’ya gitmeyi istemişlerdir. Sonu ‘rüya’ ile biten bir nitelemeyi kim istemez ki? Sonuçta bu bir ‘kabus’ değil. Amerika bir rüya veya yeryüzündeki tek umut öğesi olarak yansıtıldığı için içerde yaşananlar ne olursa olsun dışarıya yansıyan düşler, kurtuluşlar, efsaneler, kahramanlar bu kıta coğrafyasını zihnimizde erişilemeyecek noktalara taşımakta.
Fakat bu rüyanın veya rüyaların bir de “mezbahaları” var. Karanlık caddeleri, çıkmaz sokakları; çok az kişinin erişmeyi başardığı devasa gökdelenleri var. Merak edilmez mi şimdi; başarı hikayeleri ön planda olsa dahi başarılı olanlara karşı başarısızlar kaç kişi?
Upton Sinclair’in yazdığı Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan Şikago Mezbahaları bir başarı, kahramanlık veya toplumsal bilinç, özgürlükler, bağımsızlık romanı değil. ABD’ye bir umutla (bin umutla aslında) göçmüş on binlerce emekçinin hazin öyküsü. Rüya kelimesinin yanında emekçi kelimesi nasıl da sırıtıyor değil mi? Sadece Amerika literatüründe değil dünya literatüründe de ABD, emekçi kelimesiyle hiç eşleşmedi. ABD’nin çok önemli bir nüfusunu oluşturan emekçiler 1800’lü yılların son çeyreğinde neredeyse kitlesel bazda ABD’ye göçtüler. Ve hayalini kurdukları ‘rüya mezbahasına’ girmiş oldular.
“Jurgis işi hafife alırdı çünkü çok gençti. Şikago mezbahalarında çöküp giden adamların vve sonradan yaşadıklarının hikayelerini anlatmışlardı ona; insanın tüylerini ürperten ama Jurgis’in gülüp geçtiği hikayeler. Daha dört ay önce gelmişti ama gencecik üstelik dev gibiydi. İçinden sağlık fışkırıydı. Yenilmenin nasıl bir şey olduğunu hayal dahi edemezdi. “Tam sizin gibi adamlara göre” derdi “silpnas, çelimsiz adamlar sizi; benim sırtım yere gelmez”
Jurgis’in hırsla ve umutla başlayan öyküsü Şikago Mezbahaları’na doğru yol almaya başlar. Aslında Amerika’nın endüstriyel alt yapısını oluşturan bu emekçi işçiler zenginlik ve özgürlüğü hayal ederek yaşarlar. Kısa sürede kullanılıp bir kenara atılacaklarını düşünmeksizin (önlerinde örnekler olmasına rağmen) mezbahaya dönmüş sistemin içine dalarlar. Zenginlik ve özgürlük hayaliyle fabrikalar girmeye can atan insanların karşına iş ve can güvenliğinin bulunmadığı bir ucundan kesimlik hayvanların diğer ucundansa kurban edilmeye hazır örgütsüz işçilerin girdiği bir cehennem çıkacaktır.
“Bunlar yetmiyormuş gibi bir de yağmur serpiştirmeye başlayınca iliklerine kadar ıslandılar; bütün öğleden sonra, üzgün mahsun, bankanın kapanma saatinin yaklaştığını ve paralarını alamayacaklarını düşünerek öylece dikildiler MArija her ne olursa olsun orada durup sırasını korumaya kararlıydı; ama hemen herkes aynı şeyi yaptığı için uzun ve soğuk gece boyunca bankaya birkaç adım yaklaşabildi. Akşama doğru Jurgis geldi; olayı çocuklardan duyup yiyecek bir şeyler ve kuru giysiler getirmiş ve böylece beklemek biraz kolaylaşmıştı.”
Upton Sinclair bu romanı yazabilmek için kimliğini gizleyerek bir mezbahada uzun süze çalıştı. Geçimini sadece yazarak sağlayan Sinclair’in bu deneyimi Şikago Mezbahaları kitabına bire bir son derece gerçekçi bir şekilde yansımıştır. Öyle bir gerçekçilik vardır ki; Sinclair’in amacı kafa kopartan ve yaşama haklarını neredeyse sıfıra indirgeyen kapitalist düzeni; insanlık dışı çalışma koşullarını, uzun iş saatlerini, ayrımcılıkları, düşük maaşları konu edinmek isterken arka planda romanın bana göre dinamiğini oluşturan mezbahalardaki insanların yanında hayvanlara da uygulanan sağlıksız yetiştirme ve kesim sisteminin işleniyor olması. Öyle ki roman boyunca işlenen sağlıksız mezbaha şartlarının ABD’nin dikkatini çekip bir takım yeni düzenlemeler yapmasına sebep olacaktır.
Şikago Mezbahaları neresinden bakarsanız bakın veya ne şekilde işlenirse işlensin güçlü bir romandır. Upton Sinclair romandan sonra oluşan toplumsal tepkiye ve devletin yeni düzenlemelerine karşın kendisiyle yapılan bir söyleşide şu cümleyi kuracaktır.
“Ben toplumun kafasını hedef aldım. Ama attığım yumruk midesine geldi.”
|
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021
FACEBOOK YORUMLARI