Ya Sanat Ya Hayat Ya da Madonna

Sanat hayatımızın içine girebilir mi gerçekten? Biz gündelik hayatımızı sürdürürken bizimle beraber varlık gösterebilir mi?

Yaşamımızı sanatla idame ettirmediğimiz halde, mış gibi yapmaya devam ediyoruz. Her şeyden önce, her şeyi biliyor’muş gibi yapmaya, seviyor’muş gibi yapmaya, istiyor’muş gibi yapmaya; tam tersi istemiyor’muş gibi yapmaya ve belki de toplumca mış gibi yapmanın en büyüğü olan okuyor’muş gibi yapmaya hiç ara vermeden devam ediyoruz.

Halbuki okumak zorunda mıyız? Güncel kitapları bilmek zorunda mıyız? Sanat yaşamımızın içinde olmak zorunda mı?

Bu soruların hepsine birden değil; her birine teker teker; Hayır.

Türkiye’de son beş yıldır en çok satılanlar listesinde ilk beşte olan bir kitabı illa ki ve kati surette okumak zorunda değiliz. Okumadığımızda hiçbir şey kaybetmeyeceğimiz gibi; okuduğumuzda ise 75 yıl önce yazılmış, güncelliğinden bir tek kelime ve anlam kaybetmemiş edebi bir eser okumuş olacağız; o kadar.

Bu kadar basit bir mevzuu için “mış” gibi yapmak niye?

Çünkü bütün mesele okumadığınız bir kitabı oku’muş gibi yapmış olmanız da, okumamanız da değil.

Ya Sanat Ya Hayat

Seçelim birisini hadi! Tam da şimdi, bu günlerde; “mış” gibi yapmayı bırakarak birinden birini seçelim. Tzvetan Todorov ‘un yazmış olduğu Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan Ya Sanat Ya Hayat kitabını okumak Kürk Mantolu Madonna mevzuunun üzerine o kadar güzel denk geldi ki; mevzuya fazla zaman ayırarak çakılıp kalmamı engelledi.

“Sanatçı, ister bir dahi olsun ister bütün zamanların en büyük yaratıcısı, sonuçta aynı havayı soluduğumuz, benzer çelişkilerle boğuştuğumuz bir insandır.”

Tzvetan Todorov tırnak içinde yazılan bu ana girizgahtan yola çıkarak kitabını yazmaya başlıyor. İnsan faktörü sanat için de hayat için de çok önemli. Bu noktadan hareketle kitabı iki ana başlık üzerinden kurguluyor.

  1. Ana Başlık: Rembrandt Vakası.

Sanat için sanat sav sözünün tam da ortasına düştüğünüzü düşünebilirsiniz. Fakat hiç de öyle değil. Todorov, Rembrandt gibi çok iyi bir örnek üzerinden bir sanat eserinin ilettiği mesaj ile yaratıcısının gündelik yaşamı arasındaki ilişkiyi (çoğu zaman unuttuğumuz bu basit gerçeği) gayet anlaşılır bir anlatımla, örnekler vererek hatta Rembrandt’ın çoğu resmini, gravürünü kitaba da koyarak bizlere anlatıyor. Sanatçının bütün bu eserleri yaparken aynı zamanda gündelik bir yaşamı da sürdürdüğünü, çocukları olduğunu, karısıyla ilişkisini, komşularıyla, akrabalarıyla ilişkilerini anlatarak bir sanatçının insani yönlerinin de olabileceğini bize hatırlatıyor.

Sanat hayatımızın içine girebilir mi gerçekten? Biz gündelik hayatımızı sürdürürken bizimle beraber varlık gösterebilir mi?

  1. Ana Başlık: Sanat ve Ahlak

“2500 yıl boyunca şiirle, edebiyatla ve sanatlarla ilgilenen Batılı yazarların hepsi, bu pratiklerin ahlakla ilişkisinden bahsetmiş, ya bu ilişkiden yana ya da ona karşı savlar ileri sürmüşlerdir; dolayısıyla, bu meseleyi yeni baştan ele alacak kişi kendini biraz ürkmüş hissedebilir. Kendi payıma ben orta yolu seçiyorum: Niyetim bu meseleyle ilgili tartışmaların bir tarihini sunmak değil elbette, ama konuyu ilk ele alan benmişim gibi yapmam da mümkün değil”        

Todorov ‘niyetini’ ‘mış’ gibi yapmadan gayet net bir şekilde ortaya koyuyor. Sanat ile Ahlak arasındaki bin yıllardan beri süren çatışmayı engellemek için değil; yalnızca kendi sanatçı ahlakını ortaya koymak için bunu yapıyor. Bunu yaparken Iris Murdoch’ın varsayımlarından destek alıyor. Çünkü Murdoch Platon, Kant ve Rilke üzerinden sanat ile ahlak arasındaki ilişkileri sorgulayıcı uzunca bir dönem yaşıyor kendi hayatında. Sonuç olarak hayata duyulan sevginin hem sanatın hem de ahlakın temelinde yattığı gerçeğine ulaşıyor.

Sanat mı Hayat mı? Seçebilir misiniz?

‘mış’ gibi yapmaktan, okuma edimine 24 saatin yarım saatini dahi ayırmamaktan sanat ile hayatın bağına iyice körleştik. Fakat sanatın ve hayatın birbirinin içine geçen güçlü bağı bazen olumsuz örneklerle kendini gösterse de en çok içinde bulunduğumuz şu ortamda inancımızı kaybetmememiz gerek.

  • Ya Sanat Ya Hayat
  • Yazar: Tzvetan Todorov
  • Çeviri: Aziz Ufuk Kılıç
  • Baskı Yılı: Ekim 2016
  • Sayfa Sayısı: 111 Sayfa
  • Yayınevi: Sel Yayıncılık

 

Aynur Kulak
Vinkmag ad

Read Previous

“Edebiyat, hayır demektir.” (Güncellendi)

Read Next

Düşme Arzusu

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *