“Yuvarlanan Taşlar”ın Hikâyesi…

“Alt tarafı rock’n’roll” diyemeyeceğim bir etkisi ve sarsıcılığı olan müziğin, onun ustalarından Rolling Stones’un ve bir dönemin gençliğinin parlak hikâyesini anlatıyor Güneş, Ay ve Rolling Stones

‘Aman, bunun dünyayı değiştireceği falan yok. Alt tarafı rock’n’roll işte,’ demişsiniz gibi. (s. 249)

En sevdiğim Rolling Stones şarkısı olan Paint İt Black çalarken grubun taa 1998’de canlı dinlediğim ve seyrettiğim konserlerini hatırlıyorum. Radyodan kazandığımız biletlerle gittiğimiz konserde açık tribünde olmamıza rağmen görevlilerle bir takım manevralar yaşayarak saha içine girme şansı yakalamıştık ve en önlerde izleme fırsatı elde etmiştik. Konser tek kelime ile muhteşemdi. Şimdi bu yazı sayesinde havasını atma hakkını kendimde görüyorum doğrusu. (Gülümsüyorum burada)

Mick Jagger ve Brian Jones işçi sınıfındanmış gibi yapan ama orta sınıftan gelen çocuklardı: Beatles’takilerse gerçekten emekçi, işçi sınıfından insanların oğulları ve torunlarıydı.(s.65)

Grup değil, bir çete, hurdalıktaki bir köpek sürüsü gibiydiler.(s.16)

İtiraf etmem lazım ki, Rolling Stones, bir Beatles, bir Nirvana ya da bir Pearl Jam kadar favori grubum olmadı ama her daim ilgimi çekmiştir. Sadece yaptıkları müzikle değil, duruşları ile bile dikkat çekici olmuşlardır ben ve herkes için. Yarattıkları bütün tantanaya, dünya çapında duyulmalarına etkide bulunacak olaylara rağmen Beatles daha bir efendi, usturuplu bir grup olarak görülüyordu. Belki de ilk başlardaki o bir örnek kostümleri ya da özellikle genç kızlar tarafından çılgıncasına takip edilişleri etkili olmuştur bilemiyorum. Rolling Stones’un ise nedense karanlık bir yana sahip, serseri ama bir yandan da hınzır ve muzır bir havaları vardı benim gözümde. Çok ayrıntılı araştırıp okumamıştım ama daha ilk bakışta bile toplumla uyumsuz bir halleri olduğu fark edilebiliyordu.

Stones ne kadar düzgün giyinse ve davransa da, sonuçta gangster gibi görünüyordu.(s.75)

Beatles Station Otel’e gelerek, sahnede dans edip el sallayarak aslında Stones’u kutsamış, Beatles çılgınlığını onlara da bulaştırmış oldu. Zamanla bu lütfun Stones’u hem yücelten hem de sınırlayan, daimi ikinciliğe mahkûm eden bir lanet olduğu ortaya çıkacaktı.(s.65)

Domingo Yayınları’ndan çıkmış olan Güneş, Ay ve Rolling Stones kitabını okuyunca daha bir anlam kazandı bu görüşüm. Zira Beatles’tan kısa bir süre sonra ortaya çıkmalarına rağmen daha arkada kalan bir müzik grubu olmuşlar, en azından başlarda. Bu, daha başarısız müzik yapmalarından kaynaklanan bir şey değil. Sadece grubun daha farklı bir şekilde ortaya çıkışından dolayı gelişen bir durum ki, bunu da kitabı okuyunca anladım.

Stones’takiler başka müzisyenlerden beslenen birer vampirdir. Jagger’la Richards işe plakçıları talan eden birer plak koleksiyoncusu olarak başladı ve bir bakıma hep öyle kaldılar. Onların yeteneği, müziklerine uyabilecek sesleri ayırt etmek. Başka bir deyişle, dehaları yaptıkları işten çok müzik zevklerinde.(s.185)

Keith’in rock yapmasının nedeni Chuck Berry’ninkiyle aynıydı; bu müziği çok seviyordu ve yapabileceği başka bir şey yoktu. Ama Mick’in birçok seçeneği vardı; Keith’e rastladığında rahat bir gelecek onu bekliyordu. Keith bu yüzden sürekli Mick’in bağlılığını sorgulayacaktı. Mick blues’u zengin çocukları gibi, hobi olarak seviyordu. Keith’se penisilini seven hasta bir adam gibi. Keith’in tek umudu buydu.(s.18)

1950ler ve 60ların başından itibaren öncelikli olarak blues olmak üzere çeşitli türlerden plaklar toplayarak ve bunları dinleyerek işe başlamış Brian Jones, Mick Jagger ve Keith Richards. Sonra bu dinledikleri plakları çalma denemeleri yaparken bir şekilde karşılaşıp Rolling Stones’u kurmuşlar. Brian ve Mick aslında orta sınıf ailelerden gelirken işçi ve emekçi sınıfla ve bu sınıfın müziği gibi düşünülebilecek blues ile tanışıp kendileri de bu sınıfa yaklaşırlar. Keith aralarında işçi sınıfından gelen tek çocuktur. Belki de onun daha samimi ve içten görünmesinin sebebi de budur. Zira ilerleyen zamanla birlikte grup artık dağılma aşamasına geldiğinde Mick para kazanmak için gruba ihtiyacı olduğunu fark etmiş ve toparlamaya çalışmış. Keith ise en baştan beri sadece ve sadece müzik için devam etmiş.

Rock’n’roll yalnızca bir müzik değil. Benim milletim. Benim ülkem. Hayatımı geçirdiğim yer. (s.298)

Beni etkileyen şey buydu. Bütün biletleri satılan stadyum konserleri ya da hit plaklar değil, beş adamın bir aile ya da çete gibi birlikte müzik yapması. Bundan daha iyi bir kader hayal edemiyordum. Okulu boş ver, anne babayı boş ver, yetişkinliğe boş ver: Çocukken bir araya gelip ölene kadar ayrılmayan bir grup arkadaş. (s.11)

Kitabın yazarı Rich Cohen daha ufacık bir çocukken abisinin odasından duyduğu melodiler ve gördüğü afiş ile birlikte grubun neredeyse bir numaralı hayranı olmuş. Daha sonra müzik dergisi Rolling Stone için çalışmaya başlayıp, yazılar yazıp, röportajlar yapmaya başlayınca grup ile yakın ilişkiler geliştirme şansı yakalamış. Bu kitabı yazmak için de gerek anı kitaplarını, gerek dergilerde çıkan yazıları okumuş; grubu bir şekilde tanımış olan kişileri bulup konuşmuş; grubun konser verdiği, stüdyo çalışmaları yaptığı, bazen komün hayatı yaşadığı yerleri ziyaret edip oraların havasını solumuş. Grupla birlikte turne gezilerinde bulunup uçak yolculuklarında, otel konaklamalarında, sahne arkasında üyeleri ile sohbet etme ve onları gözlemleme şansı yakalamış. Bütün bunlar başından itibaren başarılı oldukları zamanları da çuvalladıkları anları da anlama, değerlendirme fırsatı sağlamış ona. Zira kitabı okuduğunuzda öğrenebileceğiniz pek çok olay, vukuat yaşamış Rolling Stones. Ve Rich Cohen hayran olmasına rağmen grubun bütün defolarını, hatalarını, fiyaskoya dönen çalışmalarını da samimi bir şekilde anlatmış. Belki de kitabın güzelliği buradan geliyor.

Savaştan sonra büyüyen Britanyalılar hayatlarını siyah-beyaz bir filme benzetir. Ne bir canlılık ne sıcaklık. Rock’n’roll’sa rengarenkti. Çiklet pembesi! Bebek mavisi! Müzik hiç kimse için ilk nesil kadar önemli olmamıştı çünkü onlar için bu, görkemli bir hayat, bir eğlenme fırsatı, tarihten kaçıştı.(s.19)

1960’larda, anne babalar rock’n’roll’dan korkmakta haklıydı. Bu müzik çocuklarını onlara düşman etmişti. Zamanla her şeyi değiştirdi.(s.28)

Güneş, Ay ve Rolling Stones, sadece Rolling Stones’u değil, başta Blues ve Rock’n Roll olmak üzere müziği, bir dönemi ve İkinci Dünya Savaşı gibi büyük bir savaşın ardından yetişen bir kuşağı da anlatan bir kitap. Bu yüzden sadece müziği değil, tarihi, toplumları ve bir dönemi merak edenleri de aydınlatabilecek bu kitabı zevkle öneririm. Yazarın samimi anlatımıyla soğuk ve uzak bir belgesel kitap havasından tamamen farklı, eğlenceli, sıcak ve müziğin coşkusunu hissettiren böyle bir kitabı bence okumanız lazım.

Son olarak; Yaşasın Rock’nRoll!

  • Güneş, Ay ve Rolling Stones
  • Yazar: Rich Cohen
  • Çeviri: Kıvanç Güney
  • Türü: Müzik
  • Baskı Yılı: Ekim 2017
  • Sayfa Sayısı: 342 Sayfa
  • Yayınevi: Domingo Yayınevi

 

Okuma önerisi!

Tavşan Yılı – Arto Paasilinna

Batuhan Sarıcan’ın incelemesi; ‘Küçük’ Bir Yere Kaçışın Hikayesi: Tavşan Yılı
yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ

Cenk Pamay tarafından Türkçeleştirilen, Domingo etiketiyle raflardaki yerini alan Tavşan Yılı Türkiye’deki okurun karşısına yeni bir çeviriyle çıkmış olsa da yeni yazılmış bir kitap değil.

Perge Dündar
Latest posts by Perge Dündar (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Aşk, dondurucu bir soğuktur bazen…

Read Next

Levent Tülek, kitapseverler için 12 kitap öneriyor!

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *