
Zambra, döne döne Şilili kimliğini yakalamaya çalışan bir yazar, belki de Dünyanın En Şilili Yazarı!..
Alejandro Zambra, daha ilk romanı “Bonzai”de kendi dilini ve tarzını arayan bir yazar olduğunu belli etmişti. Ardından gelen her roman hem bu arayışın ürünüdür hem de yön tayininin ne denli isabetli olduğunun kanıtı… Kendi kuşağını anlatırken genel insanlık durumlarını kolaylıkla yakalaması, ciddiyetle alayı dengeleyen ironisi, yükte hafif pahada ağır cümleleri ve ekonomik anlatımı ile Alejandro Zambra, çağdaş yazarlar arasında yıldızı parlayanlar arasında yer alıyor.
Şili’nin en karanlık dönemlerinde, 1975 yılında doğdu. Üniverite eğitimini İspanyol edebiyatı ve filolojisi bölümünde tamamladı. Etkilendiği yazarlar arasında kendi ülkesinden José Santos González Vera ile Juan Emar’ı, dünya edebiyatından Natalia Ginzburg, Marcel Proust, Jorge Luis Borges, Georges Perec ve Nicanor Parra’yı sayan Zambra, Santiago’daki Diego Portales Üniversitesi’nde edebiyat dersleri veriyor. Edebiyat hayatına şiir yazarak – “Bahía Inútil” (1998) ve “Mudanza” (2003)- başlamıştı. Ancak ününü 2006 yılında yayımlanan “Bonsái” (2006) romanına borçlu. Şili Eleştirmenler Ödülü’nü kazanan, 2011 yılnda Cristian Jiménez tarafından sinemaya uyarlanan “Bonsái” Cannes Film Festivali’nin ardından İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti. İkinci romanı “Ağaçların Özel Hayatı” (2007) ve üçüncü romanı “Eve Dönmenin Yolları”(2011) “Bonzai” ile birlikte bir üçleme oluşturur. Öykülerini topladığı son kitabı, “Belgelerim”(2014) de aslında romanlarını tamamlar mahiyette.
Tamamlanan derken doğrusal zamana göre sıralanan bir dizi olayın neticelenmesinden söz etmiyorum. Zambra’nın romanlarında –ve şimdi anlıyoruz ki öykülerinde de- kendi başına tamamına eren bir hikaye yok. Anlatılan her şey bütünün bir parçası. Bütün ise tarihi, coğrafyası, siyaseti, ekonomisi, toplumsal ve bireysel hayatı ile Şili’nin kendisi. Anlatıcının ya da roman/öykü kişilerinin kaderleri dönüp dolaşıp Şili tarihine, en çok da Pinochet darbesine bağlanıyor. Kitapta yer alan “Uzak Mesafe” adlı öyküden bir alıntı ile örneklersek;
“Bahsettiğim yıl 1998, Fransa Dünya Kupası yeni bitmişti, kısa süre sonra, bu işte birkaç ayımı tamamladığımda, Pinochet’yi hapse attılar (…) İlk dersim 2000 yılının Mart ayındaydı, Pinochet Şili’ye, evine Pedro olarak döndükten birkaç gün sonra.” Ve ardından gelen açıklama; “referans noktalarım bunlar olmasaydı keşke ama aklıma ilk onlar geliyor.” Herkesin kaderini etkileyen Şili’nin bu büyük trajedisi hiç aklından çıkmıyor Zambra’nın. Doğuş Sarpkaya’nın ifadesiyle; “toplumun çocuklaştırılarak, iktidara boyun eğdirilmesini, yaşanan acılardan bihaber yaşayışını kurmaca ile gerçeği iç içe geçirerek anlatarak hem roman yazımı üzerine hem de Pinochet diktatörlüğünün yarattığı yıkımı düşünmemize olanak sağlıyor.”
“Dünyanın En Şilili Adamı”
Hafıza ve geçmişle hesaplaşma Zambra romanlarında en önemli ortak tema olarak öne çıkar. “Kaypak bir istikrara sahip olan ve adına şimdi denen bu yerden” başlayan, geçmiş ile bugün, çocukluk ile yetişkinlik arasında mekik dokuyan bir anlatım tarzıyla kurgulanan hikayelerde “anılarını üst üste yığabileceği uygun ve korunaklı bir alan bulmayı arzuluyan, (…) Hafızasını bir çantaya tıkmak ve bu çantayı ağırlığı sırtını sakatlayıncaya kadar doldurmak isteyen” bir anlatıcı/yazar başroldedir.
Anlatıcının rolü önemli. Araya giriyor, anlattığı hikayeye ya da anlatma sanatına dair yorumlarda bulunuyor, siyasi ve toplumsal meselelere dokunuyor… Brechtvari yabancılaştırma efektleri olarak iş gören araya girişler okuyucunun hikayeye kapılıp gitmesini engellemek için. Ve anlatıcı üzerinden bir kuşağın tipiği olarak Alejandro Zambra’ya ulaşıyoruz.
Kendi varlığını hep hissettirdiği, hatta anlatılanların kendi hikayesi olduğunun altını çizdiği öykülerinde -tıpkı romanlarındaki gibi- Zambra’nın izini sürmek hiç zor değil. Doğum tarihi, eğitimi, mesleği –ki edebiyat dersleri veren bir öğretmendir- ve özellikle hikaye ya da roman yazma uğraşı akla ister istemez Alejandro Zambra’yı getiriyor. Roman ve öykülerin satır aralarında söz konusu düşünceleri kuvvetlendirecek ifadeler serpiştirilmiş. Mesela;
“Kitapta olmamam mümkün değil. Kendime başka özellikler ve gerçekte yaşadığımdan çok farklı bir hayat atfetsem de ben yine kitapta olurum. Kendimi korumama kararı alalı çok oldu (…) En azından şunu biliyordum: kimse kimsenin adına konuşamaz. Çünkü her ne kadar bir yabancının hikâyesini anlatmak istesek de eninde sonunda hep kendi hikâyemizi anlatırız (…) Okumak yüzünü kapatmaktır. Yazmaksa yüzünü göstermek.”
Ama bu yüz gerçekten ve sadece Zambra’nın yüzü mü? Soruya kesin bir yanıt vermek zor. Çünkü Zambra, ironik anlatımının da yardımıyla kendi yüzünü başkasına, başkasının yüzünü kendisine dönüştürürek roman/öykü kahramanı üzerinden bir kuşağın ortak tarihini anlatmayı başarıyor.
Kısa kesmeyi seviyor Zambra ama hiç biri 100 sayfayı bulmayan romanlarıyla kıyaslandığında öykülerin uzun olduğu bile söylenebilir. Kısa kesiyor ama eksiklik hissi yaratmıyor. Basit ama bayağı hiç değil. Kısa ve basit olanı edebiyatla zenginleştirmiş ki bu kavram çifti belki de Zambra’nın en kendine has yazarlık karakteristiği. Ekonomik bir anlatım kurmak titiz bir seçme, ayırma işlemi gerektirir. Her sözcüğün, her ayrıntının, her karakterin hikaye bütününe katkı sağlayacak şekilde seçildiği öykü ve romanlarında kimi zaman ironi hakimdir;
“Daniel her açıdan normal bir adamdı, çünkü evlenmiş, bir çocuk sahibi olmuş, birkaç yıl ailesine katlanmış, onlarla birlikte yaşamış, sonra da bütün normal adamların yaptığı gibi eşinden ayrılmıştı. Ödemesi gereken nafakayı arada bir faize yatırması da normaldi, sırf dalgınlıktandı çünkü ekonomik sorunları yoktu.”
Kimi zaman kendisine döner;
“Gece oldu, metinlerin sonunda hep gece olur. Yeniden okuyorum, cümleleri değiştiriyorum, isimleri belirliyorum. Daha iyi hatırlamaya çalışıyorum: daha fazla ve daha iyi. Kesip yapıştırıyorum, harfleri büyüterek yazı karakterini değiştiriyorum, satır aralarıyla oynuyorum. Bu belgeyi kapamayı ve sonsuza dek Belgelerim klasörünün içinde tutmayı düşünüyorum. Fakat bunu yayımlayacağım, her ne kadar bitmiş olmasa da, her ne kadar bitirmek mümkün olmasa da yayımlamak istiyorum.
Babam bir bilgisayardı, annemse bir daktilo.
Ben boş bir defterdim, şimdi bir kitap oldum.”
Kimi zaman karamsardır;
“Bana kalırsa bütün şarkıları Diego Torres’in söylediği, bütün romanları Roberto Ampuero’nun yazdığı ve bütün filmlerde Robin Williams’ın oynadığı boktan bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Tatlının ne olduğunu bile düşünmemenin daha iyi olacağı bir dünya, çünkü elimizde sadece sütlaç dolu mide bulandırıcı bir çanak var.”
Ama ne anlatırsa anlatsın anlatılan Şili’nin hikayesidir. “Belgelerim” de yer alan öykülerden birisine koyduğu “Dünyanın En Şilili Adamı” ismini –kendisini işaret eden- çarpıcı bir ironi gibi algıladım; çünkü Zambra, döne döne Şilili kimliğini yakalamaya çalışan bir yazar, belki de Dünyanın En Şilili Yazarı!..
- Belgelerim
- Mary Shelley’in Yaratığı - 4 Şubat 2018
- Jules Verne’in Fantastik Dünyası - 28 Kasım 2017
- Dorian Gray’in Portresi; Yazarını Yok Eden Roman - 19 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI