13 Kitapla Murat S. Dural’ın Temmuz Okumaları

Murat S. Dural aylık okumalarını Kitap Eki takipçileriyle paylaşmaya devam ediyor…

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba!
Bir süredir yoktum. Beş aydır çalıştığım, son üç aydır ise üzerine iyice düştüğüm roman çalışmam yüzünden sevdiğim şeylerden fedakarlık etmek, planlarımı kesintiye uğratmak zorunda kaldım. Beni tanıyanların bile şaşıracağı şekilde hiç kitap okuyamadım, dizi ve film izleyemedim. Roman öncesinde beni doyuran şeyler bir süre sonra romana olan konsantrasyonumu bozmaya başladı. Öykü yazmak sınırları olduğu için mülkiyetçi değil ama romanlar kıskançlık krizine girer mi? İnanın giriyorlar.

Arzu ederseniz yeni kitap çalışması esnasında yaşadığım kuraklıktan sonra kana kana okuduğum kitaplara geçelim.

1. Tırnova 1883 – Rumeli Kâbusu

İlk kitabımız gayet güzel bir çizgi roman; “Tırnova 1883 Rumeli Kâbus”u. Hakan Dedeoğlu ve Sadi Güran’ın eseri Sırtlan Yayınları’nın yeni harikası. Böylesi bir “eser”e benden beş yıldız çalışır. Hele o sondaki orijinal makale… Sırtlan Yayınları çok değerli çizerlere (ki yazarlık yönleri de var) imkan sağlıyor, onları yukarı doğru itiyor. Yine bir başka güzelliğe vesile olmuş, yine hoş bir seda bırakmış roman / çizgi arşivine, kültür atlasımıza. Fiyatı biraz pahalı gelebilir ama benim için muhakkak kütüphanemde olmasını istediğim, bunun için her tür bedeli ödeyeceğim bir eser. Çizimlere bayıldım, kurgu ve dilini de çok sevdim. Benden söylemesi.

 

2. Benim Güzel Ölülerim

Ve sonunda İthaki Yayınları’ndan çıkan, sabırsızlandığımız “Benim Güzel Ölülerim”. Özlem Ertan’ın ilk kitabı “Aşık Kadınlar Denizhanesi”nden sonra uzun zamandır beklediğim kitabı “Benim Güzel Ölülerim”i büyük merakla elime aldım. İlk kitabındaki gibi duygularını ve dilinin en önemli özelliği samimiyetini kesinlikle hissettiren “Benim Güzel Ölülerim”me de yansıtmış. Kitaba ilk başladığımda fantastik öğelerle bombalandım, ardından gerçeğe, yaşanmışlar ve yaşananlara uzanan bir yola girdim. İlk 100 sayfada yazarın bizi taşıdığı yer yüzüncü sayfadan itibaren başka bir forma, tada bürünüyor. Karakterler ve olayların dönüşümü büyülü bir gerçeklik içinde bambaşka yerlere varıyor. Düşmanlık ölümde birleşmenin ve en önemlisi uzlaşmanın, empatinin, affetmenin mucizeleri ile büyüyor. O ilk 100 sayfada tek yöne doğru gittiğini düşündüğünüz kitap büyük bir bütünleşmeye evriliyor. Tavsiyem vazgeçmemeniz ve devam etmeniz. Kendisini yakından tanıdığım için kitapta yazılan bazı şeyleri de beraber deneyimleme daha doğrusu onda yarattığı durumları gözlemleme tecrübesine sahip oldum. Özlem Ertan bana göre dilinin ve yaşadıklarının samimiyeti ile çok başka yazan bir yazar. Her şeyin ötesinde son derece dürüst ve gerçek. Başarılarının devamını diliyorum.

 

3. Maderzad Palas

Hiç Erbuğ Kaya okudunuz mu? Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Maderzad Palas” Erbuğ Kaya’nın önceki eserlerini okumuş bir insan olarak hayal gücünün özerkliği, dilinin akışkanlığı, anlaşılması zor şeyleri bile kolaylaştırarak sunması ile yine(!) çok iyi bir eser. Bir kez daha bitmesin diye ağırdan alıp okuduğum bir kitap oldu. Müthiş bir dil, akıcı kurgu, samimi karakterler, harika bir hayal gücü. Okuyucu dostu yormayan bir yapısı var. Bence Türk Fantastik Edebiyatı’na Big Lebowski tarzında bir ….(?) kazandırıyor. Noktalı yeri merak ettiniz mi? Kesinlikle etmelisiniz. Bunca güzel sözün sonunda naçizane “dost acı söyler” de demek istiyorum: “Bu kitap, kısa…” O derece iyi.

 

4. Taksim Bahçesi

“Taksim Bahçesi” ilk Murat Arda kitabım. Yakın dönemde Destek Yayınları’ndan çıktı. Bu yüzden beni oldukça şaşırttığını söyleyebilirim. İki farklı ama yaşananları ile birbirine benzer İstanbul ve insanlarının üst üste bindiği, tarihi safhaların ilginç bir şekilde işlendiği bir roman. Her satırda Bukowski, Ambjørnsen, Boris Vian tadı almamak mümkün değil. Ne elini ne de dilini korkak alıştırmamış, sözünü sakınmamış, vurduğu yerden ses getirmiş. Bu yönüyle +18 olduğunu ama bunu yaparken insanı güldürdüğünü söyleyebilirim. Eserini kurgularken gönül verdiği takımın tarihine yaptığı göndermelerde güzel. Hep savunduğum şeydir tuttuğumuz takımın nerelerden geldiğini bilmek. İşte Murat Arda’nın Beşiktaş’a yaptığı tarihi göndermeler bu ilhamla şekilleniyor.

 

5. Sınırdaki Ev

Tüm söylediklerimi unutun… “Sınırdaki Ev” ve William Hope Hodge… İthaki Yayınları etiketi ile raflarda. Hiç haberim olmayan bir yazar ve bilinmeyen bir kitap daha. Sevgili Yankı Enki’nin özellikle tavsiyesi üzerine aldım ve okudum. Bugüne kadar tavsiye ettiği hiçbir eser, dizi, film beni üzmedi, pişman etmedi. Nokta vuruş oldu. Kitaba dönecek olursak, dönmeyelim. Korku seviyor musunuz? O zaman kesinlikle(!) bu kitabı kaçırmamalısınız. Lovecraft seviyorsanız kaçırmamalısınız. Duru ve kitabın içine sizi çeken bir hayal gücü, dil, anlatım. Kusursuz tekinsizlik. Şiddetle tavsiye ederim. Çok övmem lazım belki ama bazen sessizlik ve parmağınızla bir şeyi işaret etmek yeterli.

 

6. Yezuk’un Çocukları

“Yezuk’un Çocukları” Tufan Çapar’ın son eseri. Yakın Kitabevi’nden çıktı. Çocuk kitabı kategorisinde gösterilmesine rağmen çok nitelikli bir hayal gücü ile yazılmış, büyüklere de fazlasıyla hitap eden bir kitap. Kısa olmasına karşın beni fazlası ile tatmin etti. Sevgili Tufan’ın diğer kitaplarını henüz okumadığım için bunun bir seriye dönüşüp dönüşmediğini bilemiyorum ama eğer etmemişse etmeli. Türk Fantastik Edebiyatı için bu romanın, çocuk/büyük eserinin devam etmesi bence elzem. Eğer ediyorsa zaten doğru yolda demektir. Ne kadar çok hayal kurar ve bunu okur ile buluşturursak o kadar özgürleşeceğiz. Hayalini kurmadan var edemeyiz.

 

7. Vadinin Hükümdarı

“Amerikan Tanrıları”nı ve “Gölge”yi özleyenler İthaki Yayınları’ndan çıkan “Vadinin Hükümdarı”nı alsın. Neil Gaiman’ın muhteşem öykü anlatıcılığında Gölge ile tekrar bir araya gelmek, onunla yürümek, tekinsiz ve garip yerlerde dolaşmak çok güzel. Oldukça kısa bir kitap olmasına rağmen geleceğe, “Amerikan Tanrıları”nın devamına dair küçük ipuçları taşıyor sanki. Kitabı okumayanlar için sorun oluşturabilecek spoilerlar var. Bu yüzden Amerikan Tanrıları okunmadan okunmamalı bence. Neil Gaiman’a taraflı, olumsuz olan biriyken bu kanaatimi tamamen değiştiren, ne kadar iyi bir ozan olduğunu anladığım eser olan “Amerikan Tanrıları” devam etmeli.

 

8. Sayılı Gün

“Sayılı Gün” geçer demeyin. İlk defa Birol Tezcan okudum. Haydarpaşa Kitap Fuarı’nda dost Ali Lidar vasıtası ile tanışmıştım. Sağ olsun bana ithaki Yayınları’ndan çıkan kitabını büyük bir incelikle imzalayarak hediye etmişti. Kitaba dönersek şunu net söyleyebilirim, şu ana kadar neden Birol Tezcan okumadığıma hayıflanıyorum. “Sayılı Gün” demir parmaklıkların ardına düşen, o parmaklıkların ardındaki insanları anlatıyor. Bire bir, yan yana hissediyorsunuz. Ve en önemlisi sıcacık öyküler. Böylesi zor geçen zamanlar belki de ancak bu kadar sıcak, samimi, inadına hayatın içinde hayata dair pozitif öykülerle anlatılabilirdi. Tulûat sanatı güldürürken düşündürür. Haddimi aşmak istemem ama Birol Tezcan kaleminin sağlamlığı, kıvraklığı bir yana bireyi anlatan en iyi tulûat sanatçılarından. Büyük tat aldım. Birol Tezcan artık çok yakından takip edeceğim özel bir yazar.

 

9. Tılsımlı Yüzük

Bir kez daha tüm söylediklerimi unutun… Friedrich de la Motte Fouqué’nin “Tılsımlı Yüzük”ü çok erken dönemde yazılmış 501 sayfalık şövalyelik destanı. Can Yayınları’na ne kadar teşekkür etsek az. Ama içinde çok daha fazlası var. Hayretlere düştüm. Tolkien’in “Tılsımlı Yüzük”ü okuyup “Yüzüklerin Efendisi”ni etkilenmesi, esinlenmesi çok doğal. Zaten ilgi alanı olan bölgelerin söylenceleri gibi bu eserden de yararlanmaması düşünülemezmiş. Dili hiç tahmin edilemeyecek kadar saf, temiz ve akıcı. Uçarcasına okunuyor. Aksiyon, sürprizler hiç bitmiyor. Böylesi eski bir yapıtın şövalyelik mevhumu altında anlattığı ince göndermeler de eseri eşsiz kılıyor. Ortaçağ, destanlar, fantastik öğelere ilgi duyanların “KESİNLİKLE” kaçırmaması gereken bir eser.

 

10. Kafes

“Kafes”i okumak için oldukça geciktiğimi düşünüyordum. Josh Malerman çok akıcı, müthiş merak uyandırıcı bir esere imza atmış. Dili nefis, gerilim, korku üst safhada, “artık bitsin çektikleri bu çileler” diyerek uçarcasına okudum. Tabii çevirinin bir Aslı Dağlı harikası olduğunu da unutmamak lazım. Fakat, kafamda kurduğum, “yoksa böyle mi olacak?” cümlesi her seferinde kendini doğruladı ve ne yazık ki bu söylem finalde zirveye çıktı. Spoiler vermemek için detaya giremiyorum ama böylesi iyi bir eserin çok daha güçlü bir finali hak ettiğini düşünüyorum. Diğer taraftan ise acaba bir kurgucu olarak bu gözle okumamdan mı kaynaklandığını da düşünmeden edemiyorum. İyi yazar, güzel kitap. İthaki Yayınları bu ve yeni kitaplarını yayınlamaya devam ediyor. Bence de doğru yapıyor.

 

11. Sıcak Kafa

Uzun süredir planladığım “Sıcak Kafa”yı nihayet okuyabildim. Afşin Kum’un April Yayınları’ndan çıkan kitabını çok beğendim. Kurgusunun basit, yalın ama güçlü örgüsü, akıcı, sürükleyici dili, bir taraftan meraka, korkuya sürüklerken diğer taraftan dalgacı diyebileceğimiz sesi gerçekten iyi. Afşin Kum beni şaşırtan, diğer eserlerini de merak etmemi sağlayan bir yazar oldu. Apokalips, kıyamet senaryosunda bilimkurgu tadı var. Ama alt metin çok derin toplumsal eleştiriler taşıyor. İnsanı ciddi anlamda düşündüren, karakterler konuşurken okurun kafasını açan bir tarzı olduğunu da belirtmeliyim. Okurken hastalık kapmaktan korkuyorsunuz.

 

12. İyilik

DEX (Doğuş Egmont) tarafından basılan “İyilik” önceden kitaplarını okumadığım İdil Hazan Kohen ile ilk buluşmamdı. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere “İyilik” kavramına adanmış adeta. Bir kasaba ve orada yaşayan karakterler özelinde iyilik üzerinden getirdiği yorum, kurgu çok farklı ve ilgi çekici. Merak hissiyatı uyandırıyor. Çok ciddi kırılmalar yaşanıyor. Durmadan bir hareketlilik var. Bunlar çok güzel, ancak karakterlerin hercailiği, iyilik yaptıkça işlerin kaosa sürüklenmesi, hiç gelişmemeleri sıkıntı yaratıyor. Tabii naçizane bu benim görüşüm. İdil Hazan Kohen’in düşündüğü şey gerçekten çok farklı bir bakış açısı, bu hoşuma gitti ancak karakterlerin dağınıklığı beni kitabın sonunu getirmekte zorladı. 2017’de (yeni çıkan) “Şezlong Savaşları” kitabını çok merak ediyorum.

 

13. Murakami’nin Kedisi

Ve son olarak Doğan kitap’tan çıkan “Murakami’nin Kedisi”. Aylin Oflaz’ın eserinde arka kapak yazısı ve ilk sayfalar itici geldi. Ön kapak gerçekten güzel. Fakat kitaba başlayınca Aylin Oflaz’ın hakkını vermek gerektiği ortaya çıkıyor. Bu kısa kitapta Aylin Oflaz bir bardak suda fırtına koparmayı, akıcı ve alt metinlerle göndermeler yapmayı iyi biliyor. Fantastik, gerçek üstü bir maceraya dair her şey var. Özellikle benim gibi Murakami okuruysanız küçük ama leziz bir tat alacağınıza eminim. Sevimli, aksiyonu yüksek bir roman.

Yeniden buluşmak üzere…

 

 

Murat S. Dural
Vinkmag ad

Read Previous

Polisiye Dosyası; “Karin Fossum’un Norveç’i”

Read Next

Mülteci çocuklar için seyyar kütüphane

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *