
Toby Clark, 20. Yüzyıl ideolojilerinin ve yönetimlerinin sanatı nasıl propaganda aracı olarak kullandıklarını, söz konusu dönem içinden görsellerle destekleyerek açıklamıştır.
Toby Clark’ın Ayrıntı Yayınları’ndan yayımlanan Sanat ve Propaganda adlı kitabı, 20. Yüzyıl ideolojilerinin ve yönetimlerinin sanatı nasıl propaganda aracı olarak kullandıklarını, söz konusu dönem içinden görsellerle destekleyerek açıklamıştır. Kitabın giriş bölümü “propaganda” sözcüğünün tanımıyla başlıyor. İlk bakışta “sanat” ve “propaganda” sözcüklerinin birlikte kullanılmasının çelişkili göründüğünü ancak bu birlikteliğin 20. Yüzyılın ideolojik mücadeleleriyle nasıl yakından ilişkili olduğunu açıklayarak devam ediyor. Farklı yüzyıllarda iktidarların devlet propagandası için sanatı araçsallaştırmalarını örneklendirerek, sanatçıların bu durum karşısında nasıl konumlandıklarına da değinmektedir.
Kitap, birinci bölümü Devrim, Reform ve Modernite, ikinci bölümü Sanat, Propaganda ve Faşizm, üçüncü bölümü Komünist Devletlerde Propaganda, dördüncü bölümü Savaşta Propaganda ve beşinci bölümü Muhalif sanat: Vietnam’dan Aids’e olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.
Devrim, Reform ve Modernite başlıklı birinci bölüm 1900-1939 yılları arasını ele almaktadır. 20. Yüzyıl başında devrim düşüncesi ile toplumları derinden etkileyen Karl Marx’ın anti-kapitalist düşüncelerinden etkilenen sanatçıların yapıtlarından örnekler verilerek, bu yapıtların dönemin toplumsal yapısıyla ilişkileri değerlendiriliyor. Çeşitli sanatçılar tarafından devrim düşüncesiyle yapılan resimlerdeki farklı anlayışlar karşılaştırılıyor. Birinci bölümün “Brecht ve Eleştirel İzleyici” alt başlığında, Macar komünist eleştirmen ve felsefeci Georg Lukacs (1885-1971) ile Alman oyun yazarı ve şair Bertolt Brecht (1898-1956) arasındaki iki zıt yaklaşıma odaklanmaktadır. Friedrich Engels’in düşüncelerinden yola çıkan Lukacs, sanatçıları yaşamı olduğu gibi gösterip toplumsal gerçekçiliği yakalamaya davet ederek, dışavurumculuğu eleştirmiştir. Buna karşıt olarak Brecht ise, tiyatro oyunu, resim, roman gibi sanat eserlerinin, izleyicilerin eleştirel bir analiz yapmasına olanak verecek deneyimler yaşamaları için gerçekliği görünmez kılan bir ayna olmaya çalışmamalarını savunan modernizm anlayışına sahiptir. “Söz Değil Eylem”: Kadın Propagandaları ve Avangard alt başlığında, kadın sanatçıdan ve kadın hakları için yapılan eylemlerden bahsediliyor. Kadınların oy kullanma hakkı için, Diego Velazquez’in (1599-1660) Aynadaki Venüs tablosuna baltayla vurarak yarıklar açan aktivist Mary Richardson’ın eylemi ve bu eylemin yankıları anlatılıyor. Sanatçı Hannah Höch’ün (1889-1978) kadınların ve cinselliğin sunumu gibi ideolojik sorunlara odaklanan hicivli fotomontajları ve Claud Cahun’un (1894-1954) kendi görüntüsünün radikal değişimini gösteren otoportreleri de ele alınıyor. Duvar Resimleri ve Ulusal Tarih alt başlığında, devrimlerin yaşandığı ülkelerde ulusal kimliğin ifade biçimi olarak kamusal sanattan ve kamusal sanat örneklerinden bahsedilmektedir. Geniş Çaplı Radikal Sanat alt başlığında ise, Pablo Picasso’nun (1881-1973) İspanya İç Savaşı’nı anlatan Guernica tablosunun modern politik resimde ulaşılan en son nokta olduğu vurgulanarak bu resmin “sanat eseri” ile bir “grafik tasarım” çalışmasından farkını ve “gerçek sanat” ile “salt propaganda” arasındaki ayrımı gösterdiği belirtilir. .
Kitabın ikinci bölümü Sanat, Propaganda ve Faşizm başlığını taşımaktadır. Faşizmi tanımlayarak aynı dönemde baskın olan diğer bir ideoloji olan komünizm arasındaki farklılıklara değinir. Yazar Toby Clark, faşist propaganda yöntemlerinin dinleyici kitlelerinin niteliğine göre değiştiğini belirtir: “Faşist propagandanın amacı hem ideolojik tutarlılığı hem de milli birliği sağlamak, aynı zamanda farklı seçmen topluluklarının değerlerini de barındırmaktır.”[1] Bölümün ilk alt başlığı Faşizm ve Estetize Edilmiş Politika, faşist partilerin ve iktidarların forma kesimi, rütbe işaretleri ve semboller aracılığıyla görünüşlerine özel bir önem verdiklerine değinir. Büyük bir önem verilerek tasarlanan miting alanlarında, faşist liderlerin hitabet yöntemleri ve teatralliği sayesinde faşist ideolojiyi yaydıkları belirtilir. Faşizm ve Arkaizm alt başlığında, faşizmin yeni bir sanat üslubu yaratmadığı ve gerçekçilik anlayışını reddederek sanatın edebi değerleri canlandırması gerektiğini savunduğu belirtilmiştir. Resimlere eklenen milliyetçi yazılar, politik anlamlar katmıştır. Faşist devletlerde sansür ve propaganda uygulaması yaygın olarak kullanılmış, Nazi yönetimi bağımsız sanat topluluklarını dağıtmış ve bunların yerine devletle bütünleşmiş bir organizasyon oluşturmuştur. Nazizm ve Avangard alt başlığında, Nazilerin avangard sanata karşı oldukları, dışlanan avangard sanatçılara karşı uygulanan olumsuz tavırlar, 700’den fazla modern sanat eserini ve sanatçıyı kötülemek amacıyla açılmış Yozlaşmış Sanat sergisi ile örneklendirilir. Bedenin Faşist Yorumlanışı alt başlığında ise Faşizmin “Ari” estetik anlayışının, Nazi kuramlarıyla resim arasında bir bağlantı kurduğu, ideal olarak değerlendirilen bu bedene sahip olmayan insanlara yapılan müdahaleler açıklanır. Bedenin yapısının devletin yapısıyla eşdeğer olduğu faşist düşünceye değinilir.

Komünist Devletlerde Propaganda adlı üçüncü bölüm, “1934 yılında Joseph Stalin tarafından Sovyetler Birliği’nin resmi estetik anlayışı olarak tanımlanan ve daha sonra komünist devletler tarafından dünyanın her yerine yayılan” Toplumcu Gerçekçilik sanat anlayışının Nazi Almanya’sındaki kurumsal sanatla olan benzerlikleri açıklanır. Bölüm, Kitle Ruhunun Örgütlenmesi, Toplumcu Gerçekçilik Kuramı ve Uygulamaları ve Sovyet Kahramanlık Simgeleri olarak üç alt başlığa ayrılmaktadır. İlkinde, toplumcu Gerçekçilik anlayışından uzak, soyut formları tercih eden ve saf insan ruhunu resimlerinde hissettiren Kazimir Malevic’in (1878-1935) resimleri örneklendiriliyor. Lenin’in kamusal alanlara devrimci figürlerin anıtlarını yaptırmak istemesi, sanatın rolü ile ilgili görüşlerini vermektedir. İkinci alt başlıkta, Toplumcu Gerçekçilik anlayışı, iki farklı sanatçının resmi üzerinden tartışılır. Toplumcu Gerçekçi resimler sıradan bir gerçekliği mi yansıtıyordu yoksa komünist yönetimin tanımladığı sosyalizm anlayışıyla yorumlanan bir gerçeği mi? Sovyet Kahramanlık Simgeleri adlı son alt başlıkta, Toplumcu Gerçekçi resmin “politik ideallerin kişileştirdiği” kahramanlarla dolu görsellikler yarattığından bahsedilir. Devletin ideolojisini kabullenmiş insanlar kusursuz bir vatandaş olarak yansıtılır ve figürler ileri ve yukarı doğru bakışlarıyla geleceğe umut vererek adeta kahramanlaştırılmışlardır. Bu durum, Marksist düşüncenin aksine Stalin’in duyduğu liderlik duygusuyla benzerlik gösterir. Çeşitli sanatçıların çalışmalarından örneklerle bölüm zenginleştirilmiştir.
Kitabın Savaşta Propaganda adlı dördüncü bölümü, kitleleri savaşa hazırlamak için popüler kültürün görsel alanlarından yararlanılarak yapılan propagandaları açıklıyor. Reklamlara ve film afişlerine benzer askere toplama afişleri ile savaş hem tanıdık hale getirilmiş oluyor, hem de kitlesel eğlencelerin fantezi ve tutku alışkanlıklarıyla olumlu bir olgu olarak sunuluyor. Dördüncü bölümün ilk alt başlığı “Bu Sensin”: Asker Toplama Afişleri, Alfred Leete’nin Ülkenin Sana İhtiyacı var adlı afişi üzerinde duruyor. Kadınlar üzerinden söylem geliştirerek propaganda amacıyla üretilen afişlerden de örnekler verilirken, toplumda alışılagelmiş olan kadın rollerinin sorgulanmaya başladığı da belirtiliyor. Görüntü Bombardımanı ve Sansür adlı ikinci alt başlık özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin savaş sırasında savaş fotoğraflarına uyguladığı sansürden ve belge niteliğindeki savaş kanıtlarını propagandaya dönüştürmesinden bahsetmektedir. Üçüncü alt başlık olan Düşmana Nişan Almak, özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde şüpheci, kışkırtıcı ve karşı tarafı suçlayıcı mesajlar taşıyan afişleri ve görselleri örneklendirerek tanımlamaktadır. Televizyonda Savaş alt başlığı, Vietnam Savaşı esnasında Amerika Birleşik Devletleri halkına uygulanan manipülasyonu belirtir. 1960’ların sonunda “Mutlu Haber” olarak adlandırılan yayınlardan bahsedilir. Savaşı Hatırlamak: Savaş Anıtları ve Karşı-Anıtlar alt başlığında savaş ve anıt kavramlarına yöneltilen sorular üzerinden anıtın propaganda aracı olarak uygulanıp uygulanmadığı konusu görsellerle desteklenerek incelenmektedir.
Sanat ve Propaganda adlı kitabın beşinci ve son bölümü Muhalif Sanat: Vietnam’dan AIDS’e, yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra, sosyal dönüşüm talepleri artan toplumlardaki öğrenci hareketlerinin üniversiteler üzerindeki etkisinden bahsediyor. Kavramsal sanat ve performans sanatının politik yönü aracılığıyla sanatçıların eylemci yönleri ve kamusal alanlarda yaptıkları eylemler detaylandırılıyor. Sanat kurumları, ırkçılık, kadına yönelik devlet şiddetinin, sanatçıların ve yapıtlarının hedeflerinde olduğu örneklendiriliyor. Beşinci bölümün Dada’nın Yenilenişi adlı birinci alt başlığında Fluxus oluşumundan ve Fluxus sanatçılarından bahsedilirken, bu akıma dahil olan Joseph Beuys’un ders verdiği üniversite ve öğrencileri üzerindeki etkilerinden söz ediliyor. Paris 68’ adlı alt başlıkta ise yine öğrenci hareketlerinin tetiklediği ve Paris’te “sokak savaşları” hareketine dönüşen 1968 yılı Mayıs ayına ve bu hareketliliğin kamusal alanda görsel olarak nasıl konumlandığına odaklanılıyor. Göstericilerin, değişmesini istedikleri düşünceler Paris sokaklarının duvarlarından okunabiliyordu: “Şiir sokaklardadır… Gerçekçi ol ve imkansızı iste… Eylem, tepkisel değil yaratıcı olmalıdır…Komşularınızla konuşun…”[2] Üçüncü Sinema:”Kamera Bir Silahtır” alt başlığı, devletlerin ideolojilerini yaymaları amacıyla destekledikleri Üçüncü Sinema’yı destekleyen yönetmenlerden ve filmlerden bahsetmektedir. Dördüncü alt başlık olan Feminizm(ler), 1970 yılında California’da kurulan, feminist bir platform olan Feminist Kadın Programı’ndan söz ederek dönem içinde yaşamış feminist sanatçılardan ve sanatçıların işlerinden örnekler vermektedir. Propagandaya Karşı Propaganda alt başlığı 1980’ler ve 1990’larda artan politik sanat üzerinde duruyor. Jenny Holzer’ın (d. 1950) binaların cephesine yerleştirdiği metne dayalı mesaj veren çalışmaları, fotoğraflarla açıklanmıştır. Sessizliğe ve Görünmezliğe Karşı alt başlığında özellikle 1980’lerden itibaren sessizliğe ve görünmezliğe itilen AIDS hastalığına karşı verilen mücadeleden söz edilmektedir. Yayın organlarının ve hükümetlerin ahlakçı ve kinli tavırlarına karşı AIDS hastalarını savunan gay toplulukların desteği ve bu hastalığa yakalananlar anısına yapılan anıtlar anlatılmaktadır.
20. yüzyılın toplumsal olayları ve sanatın propaganda ile kurduğu ilişkinin geniş bir görsel malzemeyle sunulduğu Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge adlı kitap, güzel sanatlar, sanat tarihi, sosyoloji, siyaset bilimi, felsefe gibi alanlardaki öğrenciler için kaynak olabilecek; ilgi alanı görsel sanatlar olan okurlar için ise her zaman okunabilecek bir kitap olarak sınıflandırılabilir.
[1]Clark, Toby; 20. Yüzyılda Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge, s59, Ayrıntı Yayınları, Sanat ve Kuram Dizisi: 8, 2011, (Çev: Esin Hoşsucu)
[2]Clark, Toby; 20. Yüzyılda Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge, s164, Ayrıntı Yayınları, Sanat ve Kuram Dizisi: 8, 2011, (Çev: Esin Hoşsucu)
![]()
|