2015 biterken roman mı kitap mı?

“İyi” romanlar kadar “kötü” olanları da raflara çıkaran dinamikler;  edebiyatımızdaki eğilimler neler? Ve tabi ki bu yıldan aklımda kalan romanlar hangileri!

Türkçe yazılan romanların yıllık değerlendirmesini yapmaya, 90’lı yılların sonlarında başlamıştım. Yıllık roman üretimi henüz yüz sınırını aşmamıştı. Edebiyatın eğilimlerini saptamak, yetenekli genç yazarları bulup çıkarmak nispeten kolaydı. Geçen zaman içerisinde roman üretimi büyük bir hız kazandı. Öyle ki, bugün gelinen noktada yılda binden fazla Türkçe roman yayımlanıyor. Sayılar bir gelişmeyi işaret etmekle birlikte gerek romanların edebi değeri gerek romanın gündelik hayatımızdaki önemi hiç de uyumlu sayılmaz.

Bunu açıklamak için 2001 yıl değerlendirme yazısından bir alıntı yapıyorum; “Polisiyelerden aşk romanlarına, bilimkurgulardan tarihi anlatılara, post modern fantezilerden siyasi metinlere kadar geniş bir tür yelpazesi içerisinde farklı yazınsal arayışlarla yazılan ve sayıları “yüz”ü bulan bu üretimin niteliksel toplamı ne yazık ki niceliği kadar doyurucu değildi. Belki de bu nedenle -bir kaçı dışında- gündem yaratacak tartışmalara konu edilmedi romanlar. Medyaya yansıyanların tartışıldığı alan ise edebiyatın dışına taşmış, tarih ve politika edebiyat ve sanatın üzerini bir kez daha örtüvermişti.”

2004’te ise şunları da eklemişim değerlendirmeye; “…önceki yıllarda vurguladığımız nicelik ve nitelik uyumsuzluğu 2003’te de tekrarlanmış, yayınevleri dosya seçimlerinde hiç de müşkülpesent davranmamışlardı.”

Yayınevlerinin bu eğilimi kulağa hoş gelebilir. Yazılmış her metnin roman halinde kitapevi raflarına çıkmasını alanın demokratikleşmesi olarak değerlendiren, iyi ile kötünün – serbest piyasa kuralları içinde- okuyucunun seçimi ile belirlenmesinin erdemlerini savunanlar da olabilir. Ancak “kötü” romanların eleştiri süzgecinden geçirilmeden dolaşıma çıkması hiç de o kadar masum görülmemeli. Çünkü okuduğumuz her “kötü” metin, başkalarının “öyleyse ben de yazarım” duygularını körüklüyor, onların -olası- daha iyisini yazma arayışının önünü tıkıyor; sonuçta da az sayıda “iyi” çok sayıda “kötü” arasında kaybolup gidiyor.

Bir başka masumiyet yitimi yayıncılık konusunda: Roman sayısı ile birlikte yayıncı sayısı da artmakla birlikte söz konusu artışın nedeni Türkçe romanların çok satmasına bağlanamaz. Öncelikle çeviri romanların teliflerinin yüksekliği Türkçe roman yayımına sevk ediyor yayınevlerini. Daha da kötüsü, en çok roman yayımlayan yayınevleri karlarını satışlardan değil yazarlardan “masraf” adıyla tahsil ettikleri girdilerle sağlıyorlar. Kısacası editör, redaktör gerektirmeyen, edebiyatı hepten metalaştıran, romanı kitaba indirgeyen bir süreç yaşanıyor.

Okuyucuları göz ardı etmeyelim. Onlar da baş aşağı giden sürecin doğrudan içindeler. Bugünün okuyucunun eleştirel gözlüğü yok; yakın okumayı seviyor. Öylesine yakın ki, yazarı da romanda anlatılan hikâyeyi de tanımak, bilmek, onlarla bütünleşmek istiyor.

“Yakın okuma” dediğim alımlama biçimini biraz daha açmak istiyorum. Sıradan okur arasında hızla yayılan bu okuma biçimi -gazeteleri, TV kanalları, internet siteleri ile- medyanın belirlediği bir ilişkilenme tarzı. Bir roman okumakla bir TV dizisi izlemek arasındaki ayrımı ortadan kaldırıyor. Nasıl ki bir gazetede okunulan bir makale yazarının –vermek istediği imajı bütünleyen- bir fotoğrafı ve yazarın hayatıyla ilgili bilgilerle birlikte alımlanıyorsa, nasıl ki bir TV dizisi oyuncuların magazin haberlerinde sergilenen özel hayatları eşliğinde tüketiliyorsa, yazarlar ve romanları da aynı muameleden geçirilmek isteniyor. Okuyucu kurgusal hikâyelerden ziyade yazarın hayatını izlemek, yazarın ona içini açmasını istiyor. Romanın hikâyesi ile yazarın kitap kapağındaki biyografisi arasında bağlantılar kurmaya, sonra bu hikâyelerle kendisi arasında hayal yoluyla benzerlikler bulmaya, yani yer değiştirmeye çalışıyor.

Yakın okuma, medya kültürünün yaygınlaştırdığı teşhircilik ve röntgencilik kültürünün edebiyata yansımasıdır. Hayat hikâyelerini ortaya koydukları için ya da medyada verdikleri pozlar nedeniyle yazarları teşhircilikle suçlayacaksak eğer, onları izlemek ve yazara onlar aracılığıyla bağlanmak da okurların röntgenciliği olmalı…

Üretim ve tüketimin böyle bir hal aldığı edebiyat dünyasında romanın biçim ve içerik açısından izlediği seyir gözden kaçabilir. Bu seyir Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu ile yakından ilişkilidir: Gerçek hayatın eşitliksiz, adaletsiz, baskıcı, boğucu, şiddet dolu atmosferiyle baş etmekte zorlanan, zorlandıkça suskunlaşan, giderek rıza gösteren bir toplumda, herkesin kendi derdine düştüğü böyle bir hayat içerisinde gerçekliğin yerini arzular, düşler ve hayaller almış, edebiyat sığınılacak bir düş ülkesine dönüşmüştür. Romanlardan yansıyan hikâyeler gerçeklerin üzerini örtmek, karartmak hatta yepyeni ve fakat tamamıyla fantastik bir gerçeklik yaratmak işlevi görüyor. Romanlar artık sarsmıyor, vicdanları huzursuz etmiyor, bir gerçeklik ve haksızlık karşısında isyana çağırmıyor; tersine -tıpkı pembe diziler ya da evlilik programları gibi- rahatlatma, hoşça vakit geçirme işlevini yükleniyorlar. Gerçeğe benzeyen ama gerçeklere dokunmayan bir masal dünyası bu.

Abarttığımı sanmıyorum ama hiç kuşkusuz ülke ve edebiyat adına karamsar bir tablo çizdim. Buna rağmen edebiyata güven duymamızı sağlayacak örnekleri unutmayalım. Yıl içinde okuduğum Türkçe romanlar arasında biçim ve içerik açısından doyurucu romanlar da vardı. Aklımda kalanları -sıralama gözetmeksizin- anmak isterim:

  • Filiz Özdem “Aşk Meçhule Yürür”
  • Burhan Sönmez “İstanbul”
  • Mahmut Eşitmez “Liberhell”
  • Semih Gümüş “Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz”
  • Aziz Hatman “Son Teşebbüs”
  • Selçuk Altun “Buraları Rüzgâr Buraları Yağmur”
  • Suat Duman “Dünyanın Leşleri”
  • Tekin Budakoğlu “Ölümsüz Hüzünler Kitabı”
  • İlker Aksoy “Ölümden Beter Yaşamlar”
  • Celil Oker “Sen Ölürsün Ben Yaşarım”
  • askmechuleyurur_miniAşk Meçhule Yürür
  • Filiz Özdem
  • YKY
  • Türkçe
  • 128 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • İstanbul İstanbulistanbul_mini
  • Burhan Sönmez
  • İletişim Yayınları
  • Türkçe
  • 228 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • liberhell_miniLiberhell
  • Mahmut Eşitmez
  • Ayrıntı Yayınları
  • Türkçe
  • 448 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • belkisonra_miniBelki Sonra Başka Şeyler De Konuşuruz
  • Semih Gümüş
  • Can Yayınları
  • Türkçe
  • 304 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 21 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • sontesebbus_miniSon Teşebbüs
  • Aziz Hatman
  • Esen Kitap
  • Türkçe
  • 235 s. — 1. Hamur– Ciltsiz — 13 x 21 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • buralariruzgar_miniBuraları Rüzgar Buraları Yağmur
  • Selçuk Altun
  • İş Kültür Yayınları
  • Türkçe
  • 112 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 13 x 19 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • dunyaninlesleri_miniDünyanın Leşleri
  • Suat Duman
  • Alakarga Yayınları
  • Türkçe
  • 188 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • olumsuzhuzunler_miniÖlümsüz Hüzünler Kitabı
  • Tekin Budakoğlu
  • Alakarga Yayınları
  • Türkçe
  • 189 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 13 x 20 cm
  • İstanbul, 2015

 

 

  • olumdenbeter_miniÖlümden Beter Yaşamlar
  • İlker Aksoy
  • Sel Yayınları
  • Türkçe
  • 325 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm
  • İstanbul, 2014

 

 

  • senolurusn_miniSen Ölürsün Ben Yaşarım
  • Celil Oker
  • Altın Kitaplar
  • Türkçe
  • 240 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 13 x 19 cm
  • İstanbul, 2015
Vinkmag ad

Read Previous

Sezgin Kaymaz ile video söyleşi

Read Next

Casanova Üzerine Notlar

One Comment

  • Kemal Tahir,Yaşar Kemal ,Orhan Kemal.. Ah bu Kemaller.. Adalet Ağaoğlu, Fakir BAYKURT,Aziz NESİN.. daha devam eder bu liste.. Toplumcu ve gerçekçi bu yazarlardan sonra pek samimiyet bulamıyorum ben yerli romanlarda. YA da yeni toplum olarak bizler samimiyetimizi yitirdik. Onların abartılı ironilerini, güleriz ağlanacak halimize durumlarını, ezen-ezilen düzenine isyanlarını bile aşkla harmanlamalarını özledim…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *