
Sıcak Kafa okuyucuyla yeni buluşan, ele aldığı konuyla ise pek ilginç bir roman.
Konuşma yoluyla bulaşan ve insanları “abuklamaya” sürükleyerek hayatı altüst eden kurgusal bir hastalığın etrafında şekillenen bu ütopik romanda mantıklı konuşma yeteneklerini kaybeden insanlığın ilginç diyaloglarına şahit oluyoruz. İşte onlardan birkaçı:
1 “Televizyondan söylenenler fazla mı renksiz? Onu mu demek istiyorsunuz?” |
2 “Ben bir armutla görüşmeyi bekliyordum.” |
3 “Yani aklına ne eserse onu mu yapıyorsun? Geçmişi ve geleceği düşünmeden, sadece şimdiki zamanı yaşayarak…” |
4 “Aslında, belki farkına varmıyoruz ama sırf kıkırdaklarımız var diye kıkırdamak zorunda değiliz. Çöl yağmuru özlemez, çöldür o çünkü bunu anlasan bile yeterli.” |
5 “Bunu sen de güzel bir şey olarak hatırlamalısın. Pişmanlıkların bir yoğunluğu vardır çünkü, sen hareket ettikçe dibe doğru giderler. Sonra bir bakarsın ki onların çevresinde döner olmuşsun.” |
6 “Eğrilerle aramız bu kadar kötü olmasaydı, hayat boyu hiç birbirimize çarpmadan yaşayabilirdik. Ve tüm eşyalarımız kıvrımlı ve saçlarımız da kaçınılmaz olarak kehribar rengi olurdu.” |
7 “Şimdiki zaman geleceğin önünde duruyor sanıyorsun, halbuki içinden geçiyor aslında. Öyle olmak zorunda daha doğrusu, bütün bu beton sevgisinin bir açıklaması olmalı.” |
- Sıcak Kafa; “Sözlerin rengini hareketlerin makamına tercih etmeyen bir roman” - 4 Nisan 2018
- Olivia Laing anlatımıyla özel bir şehir: Yalnızlık… - 9 Mart 2018
- Bir Vakitsiz Kaybeden: Albert Karako - 19 Ocak 2018
FACEBOOK YORUMLARI