AHMET HAMDİ TANPINAR’IN “BİR YOL” HİKÂYESİNDE YOL KRONOTOPU

Bir olay örgüsünde mekân olarak yol, mesafe ile birlikte zamanın da aktığını gösterir. Yol aktıkça yani varlık ilerledikçe zaman da olay örgüsünde akar, ilerler ve değişir. Bu bağlamda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bir Yol” isimli hikâyesi hem kronotopik hem de metaforik okumaya elverişlidir.

Roman ve hikâyelerin klasik incelemelerinde zaman ve mekân kavramları ayrı ayrı ele alınırken günümüzde bu yöntem, yerini zaman ve mekân birlikteliğine bırakmıştır. Edebî metnin iki önemli yapısını oluşturan zaman ve mekân, Rus edebiyat eleştirmeni Mihail Bahtin’e göre birbirinden ayrı düşünülemez. Gaston Bachelard’ın ifadesiyle “mekân, peteklerinin binlerce gözünde zamanı sıkıştırılmış olarak tutar.”[1] Nasıl petek ve bal birbirinden net bir şekilde ayrılamazsa zamanı ve mekânı da birbirinden net olarak ayırmak mümkün değildir, petek ve balı gibi mekân ve zaman da birbiri ile iç içe geçmiştir. Soyut ve saydam bir kavram olan zaman, mekânla birlikte somut ve kesif bir özellik kazanır. Mekân, zamana derinlik katarak onu kendi varlığında tutar ve zamanın akışını durdurur. Bir anlamda zamanın varlığı, mekânınkiyle anlamlandırılır. Buna rağmen zaman, akışkan yapısıyla mekânın gözeneklerinden akmaya devam etmektedir.

“Chronos” zaman, “topos” mekân demektir; bu ikisinin kesişimiyle ortaya çıkan “kronotop” kavramı, Einstein’in İzafiyet teorisinden hareketle oluşturulmuştur. Ancak Bahtin, bu kavramı fiziksel sınırlarından çıkarıp edebiyata taşımış, kurmaca anlatılarda zaman ve mekân birlikteliğini çeşitli duygu ve değerlerle birlikte anmış, onları sanatsal algılamaya dayandırmıştır. Çünkü Bahtin’e göre“uzamdaki zamanı maddileştirmek” işlevi gören kronotop, zaman ve mekânın sadece bir arada olması değil, bunların bir duygu değeri taşımasıdır. Kronotop sayesinde zaman dokunulur ve görünür hâle gelir. Böylece zaman-uzam, anlatıdaki olayların somutlaşmasına, cisimleşmesine ve yaşam kazanmasına katkıda bulunur. Romanın tüm soyut ögeleri, felsefi ve toplumsal genellemeler, fikirler, neden- sonuç analizleri zaman-uzam aracılığıyla hayat bulur.

Bahtin, “Dostoyevski Poetikasının Sorunları”[2] adlı makalesinde kronotopun tanımını yaptıktan sonra kronotop çeşitlerini sıralar. Çoğu zaman birlikte anılan (çünkü karşılaşmaların çoğu yolda gerçekleşir) “yol ve karşılaşma” kronotopu bunlardan biridir ve taşıdığı zamansal-mekânsal değerin önemi bakımından birçok edebi metinde karşımıza çıkar. Bir olay örgüsünde mekân olarak yol, mesafe ile birlikte zamanın da aktığını gösterir. Yol aktıkça yani varlık ilerledikçe zaman da olay örgüsünde akar, ilerler ve değişir. Bu bağlamda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bir Yol”[3] isimli hikâyesi hem kronotopik hem de metaforik okumaya elverişlidir. İsmi verilmeyen anlatıcı-karakter, kendinden ve hayatından hareket ederek yola birtakım değerler yükler. Yol, bir değişim sürecinin, geçmişin, ve başka bir hayatın  sembolü olur. Zaten hikâye de bir yol tasviriyle başlar: “İşte dedi, şu gördüğünüz küçük yol, şu iki ağaç arasında tepenin eteğine kıvrılan patika… Fevkalâde hiçbir tarafı yok değil mi? Hemen hemen her yerde bol bol rastgelebileceğimiz alelâde bir şey.. Bununla beraber, nereye gittiğini, nereden geldiğini bilmediğim, bir dönemeçte kaybolan tozlu parçasından başka hiçbir tarafını tanımadığım bu yol benim hayatımda bütün bir sergüzeşttir.”[4] Bu girişin ardından anlatıcı-karakter, yolun kendisi ve hayatı için öneminden bahseder. Yıllar önce çocuğu ölmüş, karısı hastalanmış, kendisi de İstanbul’dan çıkıp İzmit’e seyahat etmiş, zaman geçtikten sonra başka bir kadınla evlenerek çoluk çocuğa karışmış ve yeni bir hayata başlamıştır. Fakat soğuk ve yağmurlu bir günde, İstanbul’dan İzmit’e süren o yol ve yolculuk, anlatıcı-karakterin hayatında bir eşik, bir dönüm noktası, iki farklı hayatı ortadan bölen bir çizgi gibi uzanmıştır. Kritik bir mekân olarak yol, zamanın hareketlenmesine veya durmasına imkân sağlamaktadır. Taşıdığı duygu değeri bakımından oldukça yüksek ve güçlü kronotop olarak karşımıza çıkar. Anlatıcı-karakterin hayatını ortadan ikiye bölen bu yol ve yolculuk kavramları, sadece kronotopik değil metaforik değerler de taşır ve anlatıcı-karakter tarafından şöyle anlatılır: “Bilmem sizde de böyle midir, yolculuk benim üzerimde daima iyi ve unutturucu bir tesir yapar. Istıraplarımızın, üzüntülerimizin mekânla, yahut hayatımızın tabii muhitiyle sıkı bir alakası olsa gerek.”[5] Bu açıdan sadece kronotopik değil metaforik okumaya da imkân sağlar.

Yaptığı Haydarpaşa Garı-İzmit yolculuklarında, ki dışa yapılan bu yolculukların içe yapılan zihinsel yolculuklarla ve geçmişe gidip gelmelerle de ilişkisi vardır, sürekli oğlunu anımsayan anlatıcı-karakterin anımsadıklarıyla birlikte duyguları da değişir. Zamansal geçişlerin mekânı olan yol, aynı zamanda duygusal devinimlerin de birikim noktası hâline gelir. Anlatıcı-karakter “yol”dan hareketle zamanda yolculuk yapar ve geçmişine gider. O an, yaşadığı hayattan kopan karakter, kendine ve hayatına yabancılaşarak geçmişteki hayatına, arzuladığı zamanlara, başka bir boyuta geçer. Şu anda yaşadığı hayatla geçmişte yaşadığı hayat arasında kalır. Bu ikilem, bu araf ve hatta iki paralel hayattan biri geçmişte bitmişken biri şu anda yaşamaktadır; fakat anlatıcının arzuladığı geçmişte olan, yaşanan hayattır. Geçmişteki kendi, şimdiki kendine ömrünü ne yaptığını, nerede yaşadığını sorar. Yani upuzun bir yol olan ve farklı şekillerde akan hayatının muhasebesini yapar. Dolayısıyla öyküde kullanılan yol, mekândan ve zamandan hareketle, taşıdığı duygular ve değerlerle güçlü bir kronotop hâline gelmiştir.

Yol kronotopu aynı zamanda olay örgüsünün dönüşümüne, değişimine sebep olabilecek özelliklere sahiptir. Bahtin’e göre “Yol kronotopu hem yeni başlangıçların hareket noktası hem de olayların sonuçlandığı yerdir. Zaman âdeta uzamla kaynaşarak uzamın içine akar (ve yolu şekillendirir); bu, bir seyir, bir akış olarak yol imgesindeki zengin eğretileme genişlemesinin kaynağıdır: ‘Bir yaşamın seyri, akışı’, ‘yeni bir seyirde yola koyulmak’, ‘tarihin seyri’ vb.; ana ekseninin zamanın akışı olarak kalması koşuluyla yolun bir eğretilemeye dönüşme şekilleri çeşitli ve çok katmanlıdır.”[6] Yol kronotopunun bu özellikleri Tanpınar’ın “Bir Yol” öyküsünde de oldukça belirgindir. Anlatıcı-karakter bir hayatı bitirip başka bir hayata başlamış ve bunu yol aracılığıyla yapmıştır. Kahramanın sonsuz yolculuğunu gerçekleştirmesi yani “yola çıkması” için gerekli olay örgüsünün, epizotların ilk adımı böyle atılır. Kahraman, yeni bir yola çıkar, başka bir hayatı inşa etmek için çağrıya uyar ve eskisinden farklı bir adım atar. Bu hikâyedeki anlatıcı-karakter de yeni bir yola çıkmış, fakat içinde taşıdığı eski hayatın yollarını kapatamamış ve kendisiyle hesaplaşamamıştır. Dışarıda akan hayatta her şey dört dörtlük olmasına rağmen, anlatıckarakter mutlu değildir. Biri çıkıp “Haydi kalk, sıran geldi, kendi kendin ol!” dese, her şeyi bırakıp içinde uzanan yollara sapacak gibidir. Görülen o ki, yaşadığı hayata yabancıdır; onun asıl hayatı içinde yaşattığı, henüz bitiremediği ve geçmişe doğru akıp giden zamandadır. Yol kavramı bu özellikleriyle metaforlaştırılmış ve öyküde çok katmanlı bir anlam duvarı oluşturmuştur. Anlatıcı-karakterin önünde açılan bu yolu, mecazdan hareketle umudun temsili olarak yorumlamak mümkündür. Yol, karakterin “kendi” olabilmesi için sunulmuş bir fırsat iken öyküde olumsuz bir tablo resmedilmiş, anlatıcı-karakter bu yola girmeyi tercih etmemiştir:

“İşte bu yol, bu küçük acayip yol, ben bu ruh haletinde iken karşıma çıktı ve benim için birdenbire yepyeni bir hayat imkânının, kendi kendimi bundan sonra olsun gerçekleştirebilmek imkânının bir nevi müjdecisi gibi oldu. Evet, pekâlâ biliyorum ki, bir gün her şeyi bırakıp bu küçük yola dalarsam, onun bittiği yerde bütün saadet ve hasretlerimi, eski yıpranmış rüyalarımı bulacağım, temiz, yepyeni, mesut bir adam olacağım. Bunu biliyorum, fakat yapmayacağımı da biliyorum.”[7]

Yol kronotopunun bir başka özelliği ise karşılaşmalara imkân sağlamasıdır. Özel mekânlarda bir araya gelemeyen insanlar yolda karşılaşarak tek bir zaman-mekânda birleşebilirler. Bahtin bu durumu şöyle açıklar:

“Bir romanda karşılaşmalar genellikle ‘yolda’ cereyan eder. Yol rastlantısal karşılaşmalar için özellikle iyi bir yerdir. Yolda (‘anayol’) -tüm toplumsal sınıfların, zümrelerin, dinlerin, milliyetlerin, çağların temsilcileri olan- çok değişik insanların izledikleri uzamsal ve zamansal patikalar, tek bir uzamsal ve zamansal noktada kesişir. Olağan koşullarda toplumsal ve uzamsal mesafeyle birbirinden ayrılan insanlar rastlantısal olarak bir araya gelebilir; herhangi bir zıtlık boy gösterebilir, en farklı yazgılar çarpışıp iç içe geçebilir. Yolda, insanların yazgılarını ve yaşamlarını tanımlayan uzamsal ve zamansal diziler, bir yandan toplumsal mesafelerin kaybolmasıyla giderek daha karmaşık ve daha somut bir hal alırken, aynı zamanda birbirleriyle farklı şekillerde bileşirler.”[8]

Normal şartlarda birbirinden toplumsal ve uzamsal mesafeyle ayrılan insanlar, yolda karşılaşabilir, hatta bir araya gelebilirler. Dolayısıyla yol kronotopu toplumsal sınıf, zümre, din, milliyet, cinsiyet ayırmadan her tür insana rastlanabilecek açık bir alandır. Bu yönüyle de mekânsal mesafedeki insanları, yaşam alanı bakımından birbirine eşitler. Tanpınar’ın bahsi geçen hikâyesinde de evinde yalnız olan ya da karısı ve çocuklarıyla yaşayan anlatıcı-karakter dışarıya çıktığında insanlarla karşılaşır. Aslında hikâyede geçen ifadeler bir çeşit rüya alemini ve zihinsel yolculuğu andırsa da karakterin içte ya da dışta yaptığı bu yolculuklarda “diğer insanlar”ın yani “öteki”lerin dışarıda, sokakta, yolda olduğu görülmektedir. Hayat gibi yürüdüğü bu yolda karşısına birtakım insanlar çıkmakta ve onu türlü türlü düşüncelere sevk etmektedir. Yolculuk uzadıkça zaman da uzamakta, anlatıcı-karakter gecenin içinden geçerken aslında hayatın ve türlü türlü insanların önünden geçmekte, karşılaştığı durumlar-olaylar karşısında düşünmekte, hayatını sorgulamakta, geçmiş ve şimdi arasında gidip gelmekte ve tüm bunları dışarıda ve içeride uzayan, onun hayaller, rüyalar ve anılar alemine götüren “yol”lar aracılığıyla yapmaktadır.

Görüldüğü gibi çok katmanlı ve çok yönlü olan yol-karşılaşma kronotopu, olay örgüsü içinde çeşitli nitelikleri ve işlevleriyle ön plana çıkmaktadır. Tanpınar’ın “Bir Yol” isimli öyküsünde ise yabancılaşma ve kendi olma kavramlarıyla yoğrularak insanın “değişim” sürecini; geçmişteki hayat ve şimdiki hayat arasında köprü kurarak zamanlar arası zihinsel yolculuğu; eğretileme yoluyla hayatın kendisini ve seçimlerin her birini temsil etmektedir. Aynı zamanda yol kronotopu, “Bir Yol” öyküsünde de Bahtin’in dediği gibi diğer insanlarla karşılaşmaların, ortak alanda yabancılarla bir arada bulunmanın yeri olmuştur. Yol-karşılaşma kronotopu hem Bahtin’in öne sürdüğü işlevlerle hem de yazarın metaforik anlatımıyla öykünün atmosferine bu şekilde yayılmıştır.

[1]Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, Alp Tümertekin (çev.), İstanbul: İthaki Yayınları, 2008, 39.
[2]Mhail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları,Cem Soydemir (çev.), İstanbul: Metis Yayınları, 2004.
[3]Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikâyeler, hzl: İnci Enginün, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013, 77.
[4]Tanpınar, Hikâyeler, 77.
[5]Tanpınar, Hikâyeler, 78.
[6]Mikail Bahtin, Karnavaldan Romana, Cem Soydemir (çev.), Sibel Irzık (derl.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001, 297.
[7]Tanpınar, Hikâyeler, 84-85.
[8]Bahtin, Karnavaldan Romana, 297.

Vinkmag ad

Read Previous

Doğanın Ruhunu Dile Getiren Bir Roman: YerKuşAğı

Read Next

Coen Kardeşler’in Senaryosunu Yazdığı Yeni ‘Scarface’ Filmini Luca Guadagnino Yönetecek

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *