Akıcılığı Sayesinde Bir Oturuşta Bitirmek İsteyeceğiniz 11 Roman

Roman okurları için en önemli kriterlerden bir tanesi kitabın akıcı olmasıdır. Kitabın konusu ne kadar ilgi çekici olursa olsun, eğer akıcı değilse bir süre sonra okurun kitabı okumadan rafa kaldırması sonucuyla karşılaşabiliyoruz.

11 kitaplık listemizde kimisi ince kimisi de ciltlerce olan kitaplar seçtik. Bu kitapların ortak özellikleri hem konusuyla dikkat çekmesi hem de anlatımının akıcı olması. Şu sıralar akıcı bir romana ihtiyacım var diyorsanız listemize bakmanız faydanıza olabilir.

1. Ateşi Çalmak – Galina Serebryakova

Evrensel Basım Yayın

Ateşi Çalmak, Karl Marx ve döneminin belgesel romanıdır.
Tamamı dört cilt halinde yayına hazırlanan bu büyük eser, biyografik bir romanın alışılmış sınırlarını aşan bir konu ve ayrıntı zenginliğine sahiptir.

Galina Serebryakova: (1905 Kiev-1980 Moskova) Profesyonel devrimci bir ailede dünyaya geldi. 1917-23 yılları arasındaki İç Savaş´ta ön saflarda çarpıştı. Savaştan sonra Moskova Üniversitesi İşçi ve Köylü Fakültesi´nde öğrenim gördü. Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç´e giderek uzun araştırmalarda bulundu ve yapacağı çalışmalar için materyal topladı. Eserleri, büyük ölçüde bu araştırma ve gözlemlerin ürünüdür. İlk eseri Fransız Devriminde Kadınlar´dan başlayarak tarihsel konulara yöneldi. Yazarın, tarihsel olayları edebi bir tarzda işleme çabası, Karl Marx´ın hayatını tarihsel gerçekliğe sadık kalarak ve edebi düzeyi yüksek bir tarzda anlattığı destansı nehir romanı Ateşi Çalmak ile doruk noktasına vardı.

2. Elveda Güzel Vatanım – Ahmet Ümit

Everest Yayınları

1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami’nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?

“Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar.” Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.

Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…

Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum…  (Tanıtım Bülteninden)

3. Londra’da Hoş Cinayet – Rıza Kıraç

Doğan Kitap

Cinayetlerle gölgelenen bir hesaplaşmanın Türkiye’den Londra’ya uzanan olağanüstü hikâyesi…

Meryem, elli yaşına merdiven dayamış devrimci Marksist ekiplerle uzun yıllar çalışmış, politik yayınlarda yazarlık yapmış bir kadındır. Bir gün Türkiye’deki her şeyi ardında bırakarak Londra’da yaşayan eski yoldaşı Deniz’in yanına gider. Ancak burada da geçmişi peşini bırakmaz.

Meryem tam Londra’da hayatına çekidüzen vermiştir ki karşısına çocukluk arkadaşı ve eski emniyet müdür Sadık İrfan çıkar. Sadık İrfan, Alevi cemaati tarafından sevilen bir polistir ve Meryem’in Alevi dedesi olan babasıyla iyi ilişkileri vardır. Ancak, Meryem, Sadık İrfan’ın pisliğe bulaşmış bir polis olduğunu bilmektedir. Sadık İrfan, Türkiye’den kaçmak zorunda kaldığını, kendisini öldürmek istediklerini söyleyerek Meryem’den yardım ister. Bir isteği daha vardır Meryem’den: Biyografisini yazması… Meryem artık koca bir yakın tarih, yakın pislik, yakın ihanetler, yakın entrikalar, yakın adilikler, muhtemelen yakın zamanda işlenmiş cinayetlerden haberdardır ve bütün bunlarla ne yapacağını bilemez haldedir.

4. Mavi Gitar – John Banville

Kırmızı Kedi Yayınevi

Mavi Gitar, günümüz İrlanda edebiyatının en önemli temsilcisi John Banville’in kaleminden çıkan bir “yasak aşk” öyküsü… Sahip olma arzusu, insan yüreğinin kırılganlığı, aşk, cinsellik, evlilik ve ihanet üzerine gittikçe derinleşen, hüzün verici mizahla örülmüş, bir solukta okunan bir roman…

Acı içinde bir insan için güneş ve yumuşak bir havadan daha acımasızı olamaz.

Oliver Orme, orta yaşlarda, monoton bir evlilik sürdüren, sırf heyecan duymak için küçük hırsızlıklar yapan bir ressam. İlham perileri tarafından terk edildiği bir dönem geçiriyor. Çaldığı en önemli şey, en büyük hırsızlığı ise yakın arkadaşının karısı Polly… Bu yasak aşk ifşa olduktan sonra kendini çocukken yaşadığı eve kapatıyor Oliver ve olan biteni okura anlatmaya başlıyor. Mavi Gitar, sahip olma arzusu, insan yüreğinin kırılganlığı ve yaşamın sıkıcılığından kurtulma çabası üzerine İrlanda dekorunda geçen, hüzün verici mizahla örülmüş bir roman…

5. Paris Köylüsü – Louis Aragon

Yapı Kredi Yayınları

‘‘Duymayan kalmasın, haberdar olsun herkes bu mühim hadiseden: Yeni bir maraz doğmuş bulunuyor, bir baş dönmesi daha bahşedildi insan evladına: Sürrealizm, çılgınlığın ve karanlığın oğlu.’’

İlk kez 1926 yılında yayımlanan Aragon’un başyapıtı tam 91 yıl sonra Türkçeye çevrildi…

Gerçeküstücülüğün öncü metinlerinden sayılan Paris Köylüsü, yazıldığı zamandan bu yana, ‘‘rüzgârda kuruyan çamaşırlar, atların kişneyişi, kuşlara atılmış yem, okunup bitmiş bir akşam gazetesi!’’ gibi olan hayatlarımızı büyülemeye devam ediyor ve tam anlamıyla bir edebiyat şöleni vaat ediyor…

Yapı Kredi Yayınları’nın Ayberk Erkay’ın özenli çevirisiyle edebiyat tutkunlarına sunduğu Paris Köylüsü için söylenecek tek söz var:

‘‘Ne mutlu biz mürekkep hokkalarına.’’

6. Resul – Hüseyin Kıran

Sel Yayıncılık

Resul, verili tüm değerlere, bilince, maddeye karşı çıkışın; ötekiliği yontan, ezen, kazıyan, normalleştirmeye çalışan güce karşı bireyin sadece var olarak direnmesinin, öte yandan da biz ölümlülerin algılarını boşa çıkarmak için kendini yok etmesinin alegorik anlatısıdır. Beden ile öz arasındaki mücadelenin de, barışın da beyhudeliğinin altı çizilirken gerçekle gerçek dışı arasındaki çizginin silindiği bu eserde Hüseyin Kıran çözümü dilin kendisinde arıyor. Çok tartışılan ilk romanı Resul’de yazar dil içinde dil, ev içinde ev kurarak imkânları mümkün kılan kült bir kitap ortaya koyuyor.

“Sadece Resul, sadece canlı, sadece kendim, kendimle eşit ve kendinden ibaret olmak ve bunu asla bilmemek. Bilmek çürütüyor çünkü canlıyı.”

7. İki Gözüm Despina – Yasemin Özek

Çınar Yayınları

Minareden günde beş vakit yükselen ezana, kilise çanının eşlik etmesiydi benim çocukluğum… Ama sonra çocukluğumu orta yerinden ikiye bölen o kelime girdi hayatıma: Mübadele!

Anlamını bile bilmiyordum ilk duyduğumda. Öğrendiğimde ise Anadolu’ya göçmen kuşlar taşıyan bir vapurun içindeydim. Yüzlerce insan alt alta üst üste yığılmış, hayatta kalmaya çabalıyorduk. Doğduğumuz topraklarda bize yer yoktu artık, gideceğimiz yerdeyse bizleri nelerin beklediğini bilmiyorduk…

Ah Despina! Bir gülümsemesi bana adımı unutturan dünyalar güzeli. Şimdi şu yaşımda ilk aşkım diyebildiğim ama o zamanlar, hem kavga edip hem de görmeden duramadığım komşu kızı, kalbimin doğduğu ev…

Yasemin Özek İki Gözüm Despina’da, zor şartlar altında olsa bile bir arada yaşamanın öyküsünü küçük bir çocuğun gözünden ve onun duygularıyla anlatıyor.

8. Mayıs Bitti Sen Geldin – Şerife Karakaş

Koton Kitap

Tokat’ın Karaoluk Köyü’nde dünyaya gelen Şerife Karakaş, yaşanmış bir olaydan yola çıkarak yazdığı Mayıs Bitti Sen Geldin’de köyüne duyduğu özlemi kelime kelime satırlara işlemiş. Yazar, bu duygu yüklü macerada aşkın anlamını sorguluyor, dostluğun gücünü yüceltiyor ve kent yaşamının karmaşasında yönünü kaybeden insanlara dağları gösteriyor.

Nesil Çelik gözlerden uzak bir köyde ailesi tarafından sevgiyle büyütülmüştür. İş hayatına atıldığı Ankara’da bir gün anne-babasının ölüm haberini aldığında bütün dünyası kararır. Aynı dönemde evliliği de sona erer. Üniversitede tanıştığı en yakın arkadaşı Dareyna’yla Ankara’da aynı işyerinde çalışmaktadırlar.

İki can dostu, Nesil ve çocukluk arkadaşı Hakan’dan başka kimseyle yakınlığı kalmayan Dareyna son yıllarda yaşadığı şehirden, yaptığı işten, sahip olduğu konfordan zevk alamaz hale gelmiş, onun için her şey anlamını yitirmiştir.

Ailesinin ölümünden sonra köye ayak basmayan Nesil, bazı işler için baba ocağına gitmek zorunda kalınca başlarına geleceklerden habersiz iki kadın köye birlikte gitmeye karar verirler. Geçmişten gelen bir sırrın labirentinde çıkış yolu bulmaya çalışan Nesil ve Dareyna, gerilim dolu bir maceraya atıldıklarını fark ederler. Çaresiz kalan iki kadın Hakan’dan yardım isteyerek köye çağırmışlardır. Nesil ve Hakan arasında kıvılcımlanan aşk kötü bir olayla yarım kalır. Nesil ve Dareyna peşinde oldukları sırrı çözebilecek mi, Dareyna kendine anlamlı yeni bir hayat kurabilecek mi, Nesil ve Hakan yaşanan acıların üstesinden gelerek aşklarını canlandırabilecekler mi?

9. Sonsuzluğun Sonu – Isaac Asimov

Monokl Yayınevi

“Sonsuzluğun Sonu” bir bilimkurgu dehasının kaleminden, her sayfasında heyecanlandıran, şaşırtıcı dönüşlerle okuyucunun nefesini kesen unutulmaz bir klasik. Zamana, Sonsuzluğa ve Gerçekliğine ilişkin sarsıcı bir arayış: Sonsuzluğun sınırlarında, zamanın kıyılarında bir aşk ve kurtuluş öyküsü.

Bilimkurgunun kurucusu sayılan Asimov aşılamamış kavrayışı ve kurgularıyla dünya edebiyatını ve bilimini büyülemeye devam ediyor. Sonsuzluğun Sonu, aşkın zamanlar aşan gücünün öyküsü.

10. Yarasa – Jo Nesbo

Doğan Kitap

Jo Nesbo’nun ünlü dedektifi Harry Hole’un soluk soluğa ilk macerası.

Yirmi üç yaşında Norveçli bir kadın Sidney’de ölü bulununca, Oslo Cinayet Masası dedektifi Harry Hole, bu vakayı incelemeye gönderilir. Amacı Sidney polisine elinden geldiğince yardım etmektir ama kesin bir dille işe burnunu sokmaması söylenir.

Soruşturmaya seyirci kalmaya niyeti olmayan Harry, ekibin baş dedektiflerinden biriyle arkadaşlığını ilerletir ve kendini olayların içinde bulur. Harry katile adım adım yaklaştıkça çok tehlikeli bir seri katilin peşine düştüğünü ve aslında soruşturmanın içindekiler dahil hiç kimsenin güvende olmadığını düşünmeye başlar.

11. Bioshock: Rapture Şehri – John Shirley

İthaki Yayınları

Dünyanın en çok satan bilgisayar oyunlarından Bioshock’ın başlangıç hikâyesi… Su altı şehri Rapture’ın bilinmeyen gerçekleri… Bir ütopyanın adım adım distopyaya dönüşmesi… II. Dünya Savaşı’nın sonuydu. Franklin D. Roosevelt’in Yeni Düzen’i, Amerika siyasetinin gidişatını değiştirmişti. Vergiler hiç olmadığı kadar yüksekti. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları, tüm dünyaya toplu bir ölüm korkusu saldı. Hükümetlerin gizli ajanlıklarının ve birimlerinin yükselişi, dikkatleri üzerine çekiyordu. Amerika’nın özgürlük anlayışı yok oluyordu ve pek az insan özgürlüklerini kazanmak için savaşmaya hazırdı.

Ancak bu insanlar arasındaki bir hayalperest, zorlu yollardan gelen bir mülteciyken dünyanın en zengin ve en hayranlık uyandırıcı adamlarından birine dönüştü. İşte o adam: Andrew Ryan! Ve kendisi, insanların hep daha iyisini hak ettiğine inanıyor. Bu yüzden dünya üzerinde bir ütopya yaratıp imkânsızı gerçekleştirmeye kararlı. Öyle bir ütopya ki devletten, sansürden, bilim üzerindeki ahlaki sınırlamalardan uzak, emeklerinizin karşılığını aldığınız bir yer. İşte bu fikirle Rapture ortaya çıktı; denizin altındaki o parıltılı şehir… Ancak bu ütopya büyük bir trajediyle yüzleşti. İşte her şey böyle başladı… her şey böyle son buldu.

Ben Andrew Ryan ve size bir soru sormak için buradayım: Bir insan kendi alınterinde hak sahibi olamaz mı? Hayır, der Washington’daki adam. O ter, fakirlere aittir. Hayır, der Vatikan’daki adam. O ter, Tanrı’ya aittir. Hayır, der Moskova’daki adam. O ter, herkese aittir. Bu cevapları reddettim. Bunlar yerine, başka bir şeyi seçtim. Ben imkânsızı seçtim. Ben… Rapture’ı seçtim. Sanatçıların sansürden korkmayacağı bir şehir. Biliminsanlarının gereksiz bir ahlakla sınırlandırılmadığı bir şehir. Mükemmelin, değersizler tarafından sınırlanmadığı bir şehir… ve alınterinizle, Rapture sizin de şehriniz olabilir.”

Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Gidişler, dönüşler, dönüşsüz gidişler…

Read Next

Türk Korku Sineması Kronolojisi

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *