Üçüncü Dünya Savaşı sonrası: Aşırı mekanikleşmiş bir toplum. Fabrikalar, tüm üretim, her şeyin çalışması için bir avuç insan, bir avuç becerikli mühendis yeterli. Geri kalanlarsa…
Bu toplumun süper-mühendislerinden Paul Proteus, yaşadığı ‘Mekanize Amerikan Rüyası’ndan uyanarak varlığını, hayatın anlamını, toplumdaki muazzam ayrışmayı, ilerlemenin nelere mal olduğunu sorguluyor. ‘İnsan’ dünyayı yeniden kazanmak için isyan hareketine mi katılmalı yoksa görece muazzam refahın bedelini ödemeye razı mı olmalı?
Otomatik Piyano, ataları Biz, Cesur Yeni Dünya ve dört yıl büyüğü 1984 gibi akıl-ilerleme-mekanikleşme temalı bir distopya. Ama farklı. Çünkü Vonnegut’ın distopyasındaki makineler, diğer distopyaların yazarlarının muazzam hayal güçlerinden çıkmış makineler değil, kitabın yazıldığı dönemde var olan makineler.
Otomatik Piyano bizleri uzakta değil, çok yakında olan bir şeye karşı, hem de ‘İlerleme’ye laf etmenin hiç hoş karşılanmadığı 50’li yıllardan uyarıyor ve teknolojinin muazzam gelişiminin işin içine insana has hırslar girdiğinde nerelere varabileceğini gösteriyor.
Otomatik Piyano, Kurt Vonnegut’ın bildik sivri dilli açık sözlülüğüyle, “Konusunu, konusu güle oynaya Biz’den araklanmış Cesur Yeni Dünya’dan güle oynaya arakladım,” dediği ilk göz ağrısı…
|
Okuma önerisi!“Bilim kurguyu kökten değiştiren bir eser: Bir Mars Destanı“ Asimov’un deyişiyle bilimkurgunun üç büyük novasından biri olan Stanley G. Weinbaum, bir buçuk yıllık yazarlık kariyerine ve trajik ölümüne rağmen erken dönem Altın Çağ’ın en başarılı yazarlarından biri. Hem ilk hem de en önemli öyküsü “Bir Mars Destanı” da bilimkurguyu kökten değiştiren ve uzaylı algısında devrim yapan gerçek bir klasik. |
- Netflix Türkiye mayıs programı belli oldu - 23 Nisan 2022
- Halsey’den İstanbul konseri - 23 Nisan 2022
- Sepultura Türkiye’ye geliyor - 23 Nisan 2022
FACEBOOK YORUMLARI