Akova Alev Alev

İlişkilerin görece daha yakın olduğu bir taşra kentinde aynı işi yapan iki ailenin açtıkları dükkânda geçmişten getirdikleriyle orada edindiklerinin çelişkisi ve daha da önemlisi bu çelişkinin öznesi oldukları halde kendilerine toz kondurmamalarını akıcı ve güçlü betimlemelerle anlatıyor Murat Taş, “Akova Alev Alev”de…

Kendi kendinize kaldığınızda, “oh be” demeden önce hep aksaklıklar, hatalar, yanlışlıklar üşüşür başınıza. Şunu şöyle yapsaydım, bu böyle olsaydı veya olmasaydı, Ahmet veya Ayşe şunu söylemeseydi/söyleseydi… Bu yoldan gitseydim, şu kentte yaşasaydım… Sonu yok bunun. Giderek daha da üretir, olması mümkün değilse bile kendi dünyanızda, hayallerinizde öyle yaparsınız, yaşarsınız. O hale gelir ki, yaşamınızı o düşlere göre kurmayı hayal edersiniz. Kimi zaman tam tersi gelir aklınıza; bu kez de olumsuzluklar belirler düşlerinizi… Küfrün bini bir paradır. Çaresiz insan küfredermiş ya, ağız dolusu küfrederek rahatlamaya çalışırsınız.

Tam da bu…

Bizim ülkemizin, bizim insanımızın yazgısıdır bu. Gözünüzün içine bakıp da elinizden tutan yoktur, değil yardımcı olmak korkuyla birlikte köstek olurlar. Siz yine kendi hayallerinizle kalakalırsınız baş başa.

Murat Taş, hayallerin hale yola geldiğinde, umutların yeşermeye başladığında küçücük bir değişimin hayatı nasıl altüst ettiğini anlatıyor kendi diliyle “Akova Alev Alev”de.

“Akova Alev Alev”, umulmadık bir öykü değil. Hepimizin bildiği, belki de birebir yaşadığı bir döngü. Ancak Murat Taş, bu bizim yaşadıklarımızı o denli yoğun ve o denli güçlü betimliyor ki sözcükler görüntüye dönüşüyor bir anda. Zaten edebiyat da bu değil mi? Yani, imaj yaratmak, yani o düş(ler) dünyasına dalmak.

Herkesin malumu…

İlişkilerin görece daha yakın olduğu bir taşra kentinde aynı işi yapan iki ailenin açtıkları dükkânda geçmişten getirdikleriyle orada edindiklerinin çelişkisi ve daha da önemlisi bu çelişkinin öznesi oldukları halde kendilerine toz kondurmamaları. O taşra kentine gelen yol, adı konulmamış savaşın sonucu zorunlu göç aslında. Asimilasyonu da içeriyor, kaybolup silinmeyi de… Nasıl bir seçimsizliktir, nasıl bir çözümsüzlüktür, içinize işliyor. Bu, Güneydoğu illerinden baskılar nedeniyle kaçan insanları da kapsıyor, Suriye’deki kirli savaştan kaçanları da… Tabii, Karadeniz kıyılarından ekonomik güçlükler nedeniyle göçünü sırtına vurup yola düşenleri de… O güne değin doğru bildikleriyle yaşarken, birden her şey tersine dönebiliyor.

Dili ilginç

Murat Taş, bilinen bir olay örgüsünü umulmadık bir dille aktarıyor biz okurlara. Alabildiğine görsel, alabildiğine içine alan, insanı sarıp sarmalayan bir dil bu. Siz de yaşıyorsunuz o anı, sayfaları çevirirken. Siz de soluk soluğa kalıyorsunuz mısır saplarının nemli, insanın nefesini kesecek kadar küf kokan, pus indiğinde göz gözü görmeyen uçsuz bucaksız tarlalarında Adapazarı’nın.

Bir noktayı vurgulamalıyım: Irkçılığın, kindarlığın, linç kültürünün yaşamı ne denli bastırdığını da yerinde ve dozunda izliyorsunuz. İçiniz kanıyor, ama kırk fırın ekmek yememiz gerektiğinin de farkındasınız.

  • Akova Alev Alev
  • Yazar: Murat Taş
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Ekim 2016
  • Sayfa Sayısı: 267 Sayfa
  • Yayınevi: NotaBene Yayınları
Korkut Akın
Latest posts by Korkut Akın (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

kübik şiirlerin şairi

Read Next

Annemin Kuşları

One Comment

  • Korkut Bey çok teşekkürler…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *