Araftaki Kadın Sesi

Aslı Erdoğan’ın yayımlanmış ilk öykü kitabı olan Mucizevi Mandarin, Everest Yayınları’yla dokuzuncu baskısını yaptı.

Bir tatil sabahı erkenden uyandım. Yatağın kenarında duran kitaba uzanıp, kalan son birkaç sayfayı okudum. Sonra tekrar uyumuşum. Sokaktan geçen birkaç araç ve simit satan adamın sesiyle, tatlı bir uykudan uyanmaya başladım. Uykuyla uyanıklık arasındaki evredeydim tam, zihnimde ise Cenevre sokaklarından, Eski Kent’ten görüntüler vardı. Öyküde geçen birkaç anı, zihnim tıpkı bir film karesi gibi seyre sunmuştu. Öykü ne kadar melankolik olursa olsun, zihnimde yarattığı yolculuk oldukça keyifliydi. Hele de Cenevre’ye hiç gitmemiş bir insan için.

Aslı Erdoğan’ın yayımlanmış ilk öykü kitabı olan Mucizevi Mandarin, Everest Yayınları’yla dokuzuncu baskısını yaptı. Öykünün, okuyucuyu anlatıcının depresif dünyasına ortak eden bir gücü var. Üslubu şiir gibi ahenkli, anlatımı oldukça akıcı olan bu öyküde, yazarın iç dünyasını büyük bir samimiyetle sunduğunu görüyoruz.

Sürgün Olmak

Ana yurdunu bir sebeple bırakmış, İsviçre’ye taşınmış bir genç kadının öyküsüyle başlıyor kitap. Dışardan bakınca oldukça cesur, sert, güçlü ve mesafeli görünen bir kadının hikayesi. Günlerini Cenevre sokaklarında dolaşarak ya da kafelerinde saatlerce oturup yazı yazarak geçiren bir kadın… Bir gözü hastalanmış ve çukurlaşmış durumda, iltihap ve irin dolu gözüyle, insanların tuhaf ve tiksinmiş bakışlarına aldırmaksızın onların arasında dolaşıyor. Derken Sergio ile yaşadığı aşkın seyrine ve bitişine tanıklık ediyoruz.

Yazar, bu noktada “sürgün olmak” ve “gezgin olmak” arasındaki farkı okuyucusuna anlatmak istiyor. Anlıyoruz ki o bir gezgin değil, kendisini kesinlikle böyle hissetmiyor. Gezgin olmak için gereken yaşam enerjisi, heyecan ve umut genç kadınımızda hiç yok. Kendisini hep toplumun dışında hissetmiş, asla çoğunluk gibi olamamış, saçmalıklara ve zorbalıklara her daim başkaldırmış bir kadın var.

Ataerkil sistemin hakim olduğu Türkiye’den kaçarak Avrupa’ya sığınmış ama buraya da ait olamamış… Üzerinde istanbul silüeti bulunan bir kolanya şişesi eline geçtiğinde, anlıyor her şeye rağmen ülkesini ne kadar özlediğini. Özlemine karşın ruhu hep arafta. Çok istese dahi yeryüzünde hiçbir yere tutunamıyor. Yalnızca aşıkken kısa bir yanılsama yaşıyor. Geçici bir mutluluk hali yaşıyor, o kadar.

Melankoli

Melankoli etimolojik olarak Hipokrat’a dayanır. Hipokrat depresyona “melankoli” adını verir çünkü depresyonun safra kesesinden salgılanan melanin isimli, siyah renkli bir zehirden kaynaklandığını düşünür. Günümüzde ise bilim insanları depresyonun sebebini safra kesesinde değil, beyindeki kimyasal dengesizliklerde arar.

Öykümüzde de yazarın yaşadığı ruhsal dengesizliklere şahit oluyoruz. Izdıraplarına, gelgitlerine, öfkesine, yalnızlığına, itilmişliğine, çaresizliğine, vahşiliğine, tek başına acı çekişine…Yazar içi boş bir melankoli sunmuyor. Öyküdeki melankolinin kökenlerine dair ipuçları veriyor. Kökeni adaletsizliğe, zulüme, ötekileştirilmeye, cinsiyetçiliğe ve cehalete dayanan bir melankoli olduğunu anlıyoruz. Herkes gibi olamamanın, acıları görmezden gelememenin, ezilenlerin kederlerini yürekte hissetmenin etkisiyle gelişen bir melankoli.

Kimse tarafından koşulsuz sevilmemenin yarattığı boşluk, öyle güzel tariflenmiş ki okuyucunun yüzüne de tokat gibi çarpıyor. İzole olmanın, yabancılaşmanın, ait olamamanın, hiç olmanın nasıl bir şey olduğunu anlıyoruz.

“Onların, insanların dünyasıydı gerçek dünya, gerçekdışı olan bendim. Onlar soluk alıp veriyor, değişiyor, yapıyor, kuruyor, istiyor, çiftleşiyor, kızıyor, ağlıyor, kahkahalar atıyor, sağ kalıyordu. Ben seyrediyordum.” Sf.48

Mandarin Nedir?

Mandarin, Avrupalıların yüksek makamdaki Çin devlet görevlilerine verdikleri isim anlamına geliyor. Öyküdeki genç kadın, sevgilisi Sergio’ya Çin efsanelerinden alınmış bir öykü anlatır:

“Yaşlı ve çirkin mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. Haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gel gelelim güzel kadının her dokunuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş; dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarına yığılmış, ölmüş. ” sf.60-61

Ve sevgilisinden umduğu tepkiyi alamaz. Elbette öylesine anlatmamıştır bu öyküyü sevgilisine, yazar ise okuyucusuna. Yazar şefkate ne kadar ihtiyaç duyduğunu haykırmaktadır öyküsüyle. Hem de bangır bangır.

Kitabın tamamı altı öyküden veya bölümden oluşuyor. Ben bir okuyucu olarak, bu altı bölümü aynı kişinin hikayesi gibi algıladım, birbirine bağladım. Sadece zaman ve mekanlar farklıydı. Yazarın bu konuda esnek davrandığını ve yorumu okuyucusuna bırakmak istediğini tahmin ediyorum. İlk bölüm ile son bölüm arasında kalan bölümler, öyküden çok bilinçdışında barınan imaj, imge ve hislerin dışavurumu gibiydi. Son bölümde ise bir erkek karakterin, ölüm döşeğindeki sevgilisine dair duyduğu vicdan azabına tanıklık ediyoruz. Bu hikaye, bir erkek karakter tarafından anlatılsa da, ben hep aynı kadının sesini işittim satır aralarında. Örselenmişliğine rağmen, unutulmuşluğuna rağmen, değersizliğine rağmen, hatta ölmüş olmasına rağmen, var olmak isteyen bir kadının sesi. Bakalım siz de duyabilecek misiniz o sesi?

  • Mucizevi Mandarin
  • Yazar: Aslı Erdoğan
  • Türü: Öykü
  • Sayfa Sayısı: 160 Sayfa
  • Basım Tarihi: Ağustos, 2016
  • Yayınevi: Everest Yayınları

turkali_kitapeki

Neslihan Korkmaz
Latest posts by Neslihan Korkmaz (see all)
Vinkmag ad

Read Previous

Kanseri Yen, Kardeşim

Read Next

Vedat Türkali’nin sesinden “Bekle Bizi İstanbul”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *