‘Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim’ isimli eser, milli mücadele döneminden 1930’lu yılların ortalarına kadar uzanan mübadele süreci ve ‘Türkdil Hıristiyanları’ konu almaktadır.
İsmet Paşa Venizelos geldiler
Trampa yapmaya karar verdiler
Acap bunu bir ferde mi sordular
Dünya kurulalı görülmemiştir.
Türkiyadan kaldırdılar bizleri
Kan ağlıyor hepimizin gözleri
Heç kimsenin gülmez oldu yüzleri
Bir yadirgi yere sürdüler bizi.
Kilisayı mektepleri terk ettik
Eşyaları paraları sarf ettik
Andalayi (mübadele) yapanları kahrettik
Her birimiz bir tarafa atıldık.
Kayserili Ortodoks ruhani Papa Neofitos’un ‘Milli Felaket’ adlı kitabı yukarıdaki şiirle başlar.
Yazımız konusu, Foti ve Stefo Benlisoy’un birlikte kalem aldığı ‘Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol’ ‘Hıristiyan Türkler ve Papa Eftim’ isimli eser, milli mücadele döneminden 1930’lu yılların ortalarına kadar uzanan mübadele süreci ve ‘Türkdil Hıristiyanları’ konu almaktadır.
1920’lerde milli mücadelenin en zor dönemleri, Yunanlıların İzmir işgali ve Anadolu’da hak iddia etmeleriyle iç bölgelerde yaşayan Ortodokslar için hayat daha da zorlaşmaya başlar. Müslüman halkın tepkileri ve misillemelerine maruz kalma endişesi yüzyıllar boyunca bu topraklarda yaşamış Hıristiyanları bir seçim yapmaya zorlar; ya kiliseden (Fener Rum Patrikhanesi) ya da milli mücadeleden yana olacaklardır, Fener Rum Patrikhanesi o dönem açıkça Yunan Hükümeti tarafındadır.
‘..Akdağmağden’den mahalli bir Ortodoks papazı , yani Papa Eftim, bir Türk Ortodoks Kilisesi tesis etme girişimine ön ayak oldu. Amacı ‘Karamanlıları’ Türk milliyetçi hareketi ve Ankara Hükümetine bağlayarak Ekümenik Patrikhane’den ayrı ve Ankara Hükümetine tabi bir kilise oluşturmaktı.’
Papa Eftim defalarca Ankara’ya gidip hükümete bağlılıklarını bildirmiş ve Anadolu’da bir kilise kurulması için destek aramıştır. Hükümet ileri gelenlerinin kısmi destekleri olsa da iş o kadar kolay değildir, bir kilise cemaatinden bağımsız bir hiçtir ve Anadolu Ortodoksları mübadele kapsamına alınmıştır.
Türk ve Yunan ‘milliyetçileri’ Anadolu Ortodokslarının etnik kimliğiyle ilgili derin anlaşmazlık halindedirler; Türk tarafı Malazgirt Savaşından önce Anadolu’da Türklerin bulunduğu Bizans tebaası olup daha Hıristiyanlaştığını savunurken, Yunanlılar onların İskender zamanından kalma Rumlar olduğu iddiasındadır. Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasının göçler, sürgünler ve savaşlarla yoğrulmuş tarihinde etnik köken iddiaları hiçbir zaman sonuçlanamaz ki Anadolu Ortodoksları kendilerini Türk olarak görmektedir fakat bu onların mübadeleye dahil olmalarını engelleyemedi, Papa Eftim’in ve çabaları bazı politikacıların çabaları sonuç vermedi. Hatta daha sonra Romanya’da yaşayan Gagavuz Türklerinin Türkiye’ye göçünü gündeme taşıyan Hamdullah Suphi anılarında Celal Bayar’la yaptığı sohbeti aktarır; Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar’a pişman olduğu yegane şeyin binlerce Hıristiyan Türkü Anadolu’dan göndermek olduğunu söylemiştir.
‘Türk milliyetçileri arasında Hıristiyanlara dair güvensizlik, onların Anadolu’daki varlığının devamına ‘ekaliyet meselesini’ canlı tutacağı ve dolayısıyla da bunun yabancı müdahalelerinin devamı olacağı kanaatine dayanıyordu.’
Papa Eftim ailesi ve bazı Ortodokslar harici Türkdil Hıristiyanların tümü mübadeleye tabi tutulması ve Hükümetin Anadolu’daki Ortodoksları İstanbul’a iskanı ile Türk Ortodoks Kilisesi cemaatsiz kaldı.
Mustafa Kemal’in Papa Eftim’in mezar taşı üzerine kazınmış sözleri, bu hizmetlere verilen önemin nişanesidir: ‘Baba Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir.’
Kitapta bu konular gayet derin bir şekilde irdelense de yazarların yanlı tutumu yer yer kendini gösteriyor. Mesela Papa Eftim’i Ankara’nın bir ‘piyonu’ olarak gösterirken Fener Rum Patrikhanesi vs Türk Ortodoks Kilisesi anlaşmazlığında bir tarih/araştırma nesneliğinden uzak izlenimi vermektedirler.
‘..Eftim’in kilisesi, zamanla adeta devletin güvenlik ve istihbarat aygıtının bir uzantısı haline geldi, Rumlara ve Patrkihane’ye, dolayısıyla da çoğu zaman Yunanistan’a karşı baskı kurma yolunda bir araç oldu. ‘Türk Ortodoks Patrikhanesi’ cemaatsiz ve ruhbansız, suni bir ‘kilise’ olarak, rakip milliyetçilerin domine ettiği yakın tarihin cilvelerinin ürünü bir garabet olarak kaldı.’
Tarih/araştırma konulu yazınlarda objektif tutum şart mıdır, bu uzun zamandır tartışılan bir konu, ben şart olduğunu düşünenlerdenim. Fakat yazar da o tarihin bir tarafı olageldiğinden öznel bir yaklaşım sergileyebilir bu bir tercihtir, kitabımız yazarlarının bir tercihte bulunduğunu bilmekte yarar olduğunu düşünüyorum.
Savaşların, bölünmelerin, kardeş kavgalarının bir sonucu olarak Anadolu’dan olsun Balkanlardan olsun doğduğu, yaşadığı topraklardan kendi isteği harici sürgün edilen herkesi saygı ve rahmetle anıyorum.
|
- Kahve Sade, Hikaye Orta Şekerli Olsun; Kahvehane Hikayeleri - 29 Nisan 2018
- ‘O Kitabı Geri Getirmezsen Tek Umudun Cehennemin Azabı Olsun’ - 17 Şubat 2018
- Türk Sağı’nın Dört Silahşörü - 20 Temmuz 2017
FACEBOOK YORUMLARI