Ateş Kavminden Bir Şaire Nazire

Şair hayatı ve aşkı savunup, ölümlerin sağanak gibi olduğu uzun zamanlarda acıları şiirlere gömüyor. Kendi acılarına bencil olmayan bir şair kısacası…. Şair ve şiir hali budur işte.

“Ben ateş kavmindenim” diyor A. Hicri İzgören. Şairin toplu şiirleri “Aşktan Alır Rengini” adıyla yayımlandı. Şimdiye değin yayımlanmış yedi şiir kitabından oluşan bir bütün. Kitap adlarına dikkat etmeden okursanız, son şiirlerinin kitabın başında, ilk kitabının da sonda yer almış olduğunu atlayabilirsiniz! Şairler toplu şiirlerini kitap bütünlüğü içinde okura sunarken, genelde ilk şiirlerini kitabın başına alırlar. Bir yerde, şiirlerde “acemilikten ustalığa” bir yol izlenmek istenir bu seçimle. Şairin ilk kitabındaki şiirlerinde hiç acemilik olmadığından, onun açısından böyle bir dizilim söz konusu değil.

“Aşktan Alır Rengini” adlı eser, 2012 tarihli “Zaman Ayarlı” ile başlıyor, 1981 tarihli “Acıyla Diri” ile bitiyor. Acıyla diri olarak başlan bir şiir yolculuğunda, şair ateş kavminden olşunu beyan ediyor. Acı ateşe dönüşüyor çünkü.

Böylesi bir toplamda ve şiirleri bütün olarak yeniden okumanın sonunda, A. Hicri İzgören’in daha ilk kitaptan başlayan ustalığına bir kez daha tanık oluyoruz. Hayatı topyekun  bitirmeye yeminli gibi bir zamanda, bu hayatın içinde binlerce insanı acılarla yitiren bir coğrafyada, bitip tükenmez bir şair enerjisiyle, kolay tükenmeyecek bir şiirler toplamına ulaşmıştır şair.

Şiirine nazire yetmez bir şair

Şairin şiirine, kimi dizlerine nazire yazma zorunda hissediyoruz kendimizi. Ama bir dizeye nazire olması için tek bir dize yazmak yeterli gelmiyor. Ateş kavminden bir şair, aşkı da ateşle sınar elbet. Günün, saatle ölçülen zaman süresinin dışında, başkalarının psikolojik zaman dediği, benim insan zamanı olarak andığım bir ölçü daha var: Saat zamanına göre en az üç katı yaşanır bir zaman; ateş zamanı acı zamanı ölüm zamanı. Bütün bu zamanların içinden, ölümle ilintili olan aşkı da çekip çıkarıyor şair; “Seni seviyorum derken/ Biraz da kendini öldürür insan…” (s.35) Bu şiire nasıl bir nazire yazılmalı ki, hem aşkı korusun hem ölümü kendinden ve aşktan uzaklaştırsın…

“Değdiği yeri kanatıp dağlarken zaman” (45) bize değmemesi için geriye çekilsek, kaldırıma çıksak, duvarın öte yanına sinsek, görmemek için gözümüzü kapatsak nafile! Çünkü zaman hem geçirgendir, hem de tüm engellerin içinde geçmesini bilen bir ışınsı haldir. Bir gün gözümüzü açtığımızda- zira uzun süre kötü olanı, kâbusu görmemek, geçiştirmek için gözümüzü kapatmış olabiliriz- bu dizeler tam göz hizamızda olacak. Göz hizamızla birlikte, bellek hizamızda, vicdan hizamızda olacak. Bu dizelere şairin yerleştirdiği göz, gözümüze gözünü dikmiş bir göz kırpımı uzağımızda olacak… Çünkü “herkes böyle kaçıyorken kendinden…”  8s.48) şiir olduğu yerde durmaktadır. Ve artık “Sığınılacak tek yer şimdi şiirler ve şarkılar” (s.49) dendiğinde, şairin yalnızlığı gözle görünür bir somutluktadır.

Bekledik gelmediniz

Mecazla, metaforla, imgelerle, alt metinler ve çoklu okumalarla yukarıdaki değerlendirmeleri yapmış olabiliriz. Şair, belki bu nedenle açıkça uyarıyor bizi; “Bir kelime bir satır bir bakış bekledik sizden…” (s.72) diyerek, sonrasında, ola ki sular durulduğunda, hiçbir mazerete sığınma, kaçma olanağı bırakmıyor şair.

Şair hayatı savunup, ölümlerin sağanak gibi olduğu uzun zamanlarda acıları şiirlere gömüyor. Bu defin işlemi, bir unutma değil, yaşanan tüm acıları mermere kazırcasına bir yazıta dönüştürmeyi içeriyor.  A. Hicri İzgören, belli bir coğrafyanın ve belli bir zamanın şiirlerini değil, -kaynağını tamamen ve doğrudan buradan alsa da- bütün bir dünyanın acılarına, ölümlerini ve aşklarına dertlenen bir şiirle karşımızda duruyor. Kendi acılarına bencil olmayan bir şair kısacası. Onca ve olanca haklılığına karşın… Şair ve şiir hali budur işte. Türkiye’yi veya Diyarbakır’ı hiç bilmeyen bir kişi/okur için bile bir temsiliyet ilişkisi kurabileceği şiirler yazmak. “Acı ata yadigarıdır” (.s.128) ama şair onu dünya yadigarı yapmasını biliyor.

“Kan kustuk kan işedik kitaplar yazmaz” (s.219) diye yazar şair. Ve artık kitapların yazmadığı bu haller artık “var” dünyasına inmiştir. Şairin bu indirme eylemi, göksel bir âlemden değil, bir vahiy gibi değil, yeryüzünden olmuştur. Bu haliyle de artık zamanın ve insanın kitabına girmiştir. Kan tutan geceler oldukça, dilimiz de artık kana çalan bir lehçeye dönüşür. Dönüşmüştür.

Herkesi ve her şeyi unutsak da, bu şiirler bize bu toprağın hep eksik kalışını, bu topraklara acılar ekilmesini hep yüzümüze vuracak. Bu iyi şiirlerin ağır yüküyle karşı karşıya bırakıyor bizi şair. Ağırlık, şiirde değil, şiirin taşıdığında, Yoksa bunca ağırlığı taşıyan her şiir, her dize, Dağlarca’nın tanımıyla tüy gibi hafif, uçuşan sözcüklerden oluşmuştur. 388 sayfalık bir kitapta hiç mi “kötü, zayıf” ya da sevilmeyen bir şiir olmaz!

Önümüze ağır bir toplam koyuyor. İster oku, ister gözünü, kulağını kapat, dili tut.

  • Aşktan Alır Rengini
  • Yazar: A. Hicri İzgören
  • Türü: Şiir
  • Baskı Yılı: 2016
  • Sayfa Sayısı: 388 Sayfa
  • Yayınevi: Avesta Yayınları
Sabri Kuşkonmaz
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Annesinden Kalan Ahırı Kütüphaneye Dönüştürdü

Read Next

Bülent Ecevit’in yarım asırlık hikâyesi: Karaoğlan

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *