
kitaplar yazarlarından ayrılınca kendi yolculuklarına başlar demişti bir yazar arkadaşım… aynur kitaplarını bir gün, günü gelince anlayıp salmalısın. hem sen kendi yolculuğuna özgürce devam edebil, hem de onlar kendileri sensiz devam edebilsinler demişti. bir seyyahtı o; gözleri uzun uzun yollara bakan… çemberler tamamlayan bir seyyahtı. “yol kitabı” yazıyorsun, sal bak artık demişti. günahı sevabıyla sal kitabını yola… ve bırak bambaşka yerlerde, bambaşka gözlerin misafiri olsunlar…
mehmet salih ile konuşmuşuz; tam bir yıl olmuş kitabı edineli. güzel bir mektup aldım bugün kendisinden ve mektubunda okuduklarımın bende düştüğü yeri çizdim usulca… imza olarak resim çizememişim kitabı kıbrıs’ta bir kitabevinden satın aldığı için… bir göl ve şişman bir kadın çizdim şimdi. belki son şarkısını söylüyordur şişman kadın ve belki saat 2’dir resimdeki zamanda…
işte sevgili mehmet salih’in londra’dan gelen şiir tütsülü mektubu:)
Not: KitapEki.com yazarı Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.
“Günler aydın, 🙂
Merhaba benden size zarar gelmez anlamı taşır demiştiniz o zaman.. ve merhaba … İyi bir iş haftası dileklerimle… 🙂
Gülümseyin ve vaktiniz olduğunda okuyun lütfen…
“az gittim çok döndüm ” isimli kitabınız ile alâkalı verdiğim söz aşağıda okuduğunuz gibidir:
“Günlük…
Şişman Kadın şarkı söylemedi (Donna grassa non cantava)
Ve
Şişman Kadının Meyhanesi (La Donna Grassa Osteria)
Son bir hafta, 2 sene önceden aldığım kısa notlardan günlük toparlamak o günkü yaşanmış günü birlik duygulardan yoksun, zaman zaman okuyamadığım el yazmamdan gına geldi… Fırlatıp atılmaz ki bu notlar, her attığımda geri topladım zaten…
Geçen sene okunması bitirilmesi gereken kitabın, yarım kalmış tadı bir sene sonra şimdi nasıl aynı tat’da olabilir…
Bir de yorumumu kitap bitirince yazarım demek de neyin nesi
Söz vereli belki de 1 yıl olmuştur.. Sözümü unuttu mu acaba ?..
Unutsa sevinir miyim, Unutmasa sevinir miyim…
Kaç kaç nereye kaçar ki insan, nereye kaçsan yüreğe çıkar
Bu dizeleri ben yazmadım mı?
Eee buraya nerden geldik şimdi sevgili günlük.
Cevabı yine bende, cevabı bilmez miyim…
**Oğlum diyorum kitaptan okuduğun bir cümleden Besano’da şişman kadın meyhanesi ve sahibinin çiçekli eteği nasıl aklıma geldi şimdi…
Cevapsız soru soru değildir zaten…
***Ne diyor yazar “”Böyle zamanlarda susmak susup da karşındakinin derdini gözlerinle emebilmek en güzelidir”…
”kendi derdini örtüp karşındakinin acısını giyinmek”.
”Gözlerinle emebilmek ve acısını giyinmek”
Sihirli kelimeleri tırnak içine alınca her şey netleşip duruluyor şimdi…
Ya “”tulum giymiş dar bir tuvalette bir kadının tuvalet ihtiyacını ne zorluklarla karşılayabileceğini düşünebilme ihtimalim ne kadardı… Bu yönüyle de farklı bir çoğalma
“Az gittim çok döndüm” demek bu işte… Kitabın sihri tam burada diyorum.. Kitabın özü yazarın kendisi çoğalırken, duyguların okuruyla yollarının kesişmesi… Bütünleşip farklı yaşamlarda hayat bulması…
Bir senelik gecikmemin affolunacağından eminim artık.:)
*”Toprak kokusu sarınca dört yanı
gökkuşağıyla bağlı entarilerin
çiçek deseni eteklerinden tanıdım seni” (*Aynur Uluç)
Başlamak zor olmadı hiç ama yazının sonunu toparlamak hep zor olmuştur benim için…
İlişkilerimle, günlük yazmalarım bu yüzden örtüşür, buna alıştım artık.
**Bu defa Yerçekimsiz bir köşe olmalıydı.
Milan Uluslararası havalimanı, sonra ver elini arabayla Alp dağlarının güney eteklerinde Milan’ın kuzeyinde bir kasaba Besano…
Yol boyunca Pompei tatili gibi olmasın korkumla baş başa Besano’ya araba sürerken iki hafta pizza-makarna talimine mecbur iki yemek seçenekli restaurant kalitesizliği Pompei tatilini zehir etmişti. Besano’da önceden yer ayırtıp gece gittiğimiz Şişman Kadının Meyhanesi ( Donna Grassa Osteria) ve sarı papatya desenli kısa eteği ile sahibi garsonu aşçısı piyanocusu şarkıcısı kısaca her şeyi olan tek kadın yerimizi gösterip, bu gece kuralımız son şarkım bitmeden gidemezsiniz dedi…
Ne konuşulduğunu İtalyan arkadaşım yardımıyla anlarken, ben not defterime “Şişman Kadının Meyhanesi” (La Donna Grassa Osteria) yazmıştım bile…
Mekân ortada dört metre civarı uzunluğunda bir masa iki ucunda tek sandalye beşer de yan taraflarında toplam on iki sandalye, köşede sandalyesiyle bir piyano ve 4×4 metre civarı bir dans pisti… Hepsi bu…
Anlatıldığına göre, gece 9 da, dokuz müşteri ile açılan her saat başı bir müşteri ile çoğalarak, gece yarısı on ikiyi bulan müşterisiyle, sabit fiyat tek ve sabit kişiye 80 euro çiftlere 150 euro… Yaz dönemleri iki ay sıra bekleyen olabiliyormuş… Sadece şarap dışında içki servisi yok, yemek ve mezeleri kendisi yapıyor ve kaliteli göl ürünleri, salata-peynir çeşitleri ve etli sıcak soğuk yemekler…
Meyhanecimiz sarı papatya desenli kısa eteği ile gece boyunca her defasında masaya gelip servis yaparken eteğindeki papatyalar yüz iken, bin oldu az gitti çok döndü… papatyalar çoğaldıkça çoğaldı (Donna grassa non cantava) deyip durdu. Şişman Kadın son şarkıyı söylemedi…
Herkesin her türlü çoğalabileceği “Yerçekimsiz” bir nezih köşeydi…
Ve Şişman Kadın son şarkıyı sabah 2’de söyledi… Şarkı Alpler ve Schweiz Gölü’nün Alplerden bakarken emdiği aşk ve gölün bereketi içindi. Beş saat önce birbirinin gözüne ürkek kaçamak bakışlar atan bizler, Az gitmiş ve çoğaldıkça çoğalmıştık.
Şişman Kadının son şarkısında sadece el ele tutuşmuş yirmi dört eldik.”
Kapak Resmi: Aynur Uluç
- “pandora’nın kapısı” şişli cemil candaş kültür merkezi’nde açıldı. - 13 Ocak 2020
- ezgi günlük tutarsa - 7 Aralık 2019
- her şeye rağmen - 18 Kasım 2019