Bazı hikâyeleri kendi mahallenizde, kendi evinizde, kendi sokağınızda, okulunuzda, caddenizde hayal ederken, bazı hikâyeleri ise sadece hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir kalemin düşünden ve mülahazalarından ibaret olduğunu anlıyorsunuz.
1982 doğumlu yazar Sine Ergün, öykü, şiir, çeviri ve denemeleri ile çeşitli dergi ve derlemelerde yer aldı. İlk kitabı “Burası Tekin Değil” 2010 yılında ikinci kitabı “Bazen Hayat” ise 2012 yılında yayımlandı. “Bazen Hayat” kitabı ile Sait Faik Hikâye Armağan’ı ödülünü kazandı. 2016 yılında yayınlanan bu kitabı ise çıkar çıkmaz ilgi odağı oldu, hemen ardında Avrupa Birliği Edebiyat ödülünü aldı.
Sine Ergün, kaleminin hakkını veren ender yazarlardan biri. Genç yaşında kaleme aldığı eserler görmezden gelinmeyecek kadar değerlidir. Yazarın öyküleri, biraz zamansız, biraz gerçekçi, biraz hayali, biraz da uçarıdır. Beslendiği kaynaklar, ele aldığı konular, konuların işleyiş biçimleri, kurduğu cümleler, kafa sesleri, iç monologlar ve diyaloglar öykülerine derin anlamlar yüklemekle kalmaz, okuru öykünün peşinden sürükler. Her öykü gerçek olduğu kadar ilk bakışta anlaşılmasa da hayali bir alemin kapılarını açarken, kişiden ve kişilerden, zamandan ve mekandan soyutlama yapması ve hayal ufkunun bu derinlikte zorlaması okuyucuyu bir yerden sonra korkutuyor aslında. Okuru öykülerin peşinden sürüklerden kastım bu şekilde anlaşılmalı. Baştankara kitabındaki öyküler bana bu duyguyu yaşattı. Sanki bir kapının ardına saklanmış, öykülerin geçtiği mekanlarda, kişileri ve olayları gözlemliyormuşum gibi, bir yandan tedirginlik ve merak diğer yandan olayların ve karakterlerin davranışlarının verdiği bir ilgiyle izlemeye koyuldum. Burada kısa öykülerin önemli bir işlevine şahit oluyoruz aslında.
Edebi kitapların önemli özelliklerinden biri de; kitap okuyucusuyla barışık olmalı ve gerektiğinde okuyucuyu heyecanlandırıp hikayeye dahil etmeli. Öykü kitaplarında bunu sağlamak biraz daha zordur, zira her öykü, karakter, mekan ve zamanla beraber okuyucunun da ruh hali değişmektedir. Her öyküye ayak uydurmak, üzerinde düşünmek, olayları ve karakterleri anlamak ve anladığını unutmamak başlı başına çetrefilli bir iştir. İlk başta bütünlük sağlanmasa da iyi bir öykü kitabında sona doğru bunu yakalamak daha da kolaylaşır ve kitap daha da anlaşılır bir hale bürünür.
Sine Ergün’ün dili, gayet sade bir dil. Öyküleri kısa ama derin anlamlı öyküler. Öyküler birbirinden çok bağımsız gibi görünse de derinlik ve yoğunluk anlamında hemen hemen hepsi bizden çaba ve üzerinde düşünmemizi isteyen öyküler. Üslup kendine has, cümleler kısa, devrik olmamakla beraber şiirsellikten nasibini almış cümleler. Yazarın konu sınırlama ya da konu sıkıntısı gibi bir kaygısının olmadığını kısalığına ve sayısına bakmadan, gözlem gücüne ve konu olarak ayrıntılarına bakmamız yeterli olacaktır. Bazı hikayeleri kendi mahallenizde, kendi evinizde, kendi sokağınızda, okulunuzda, caddenizde hayal ederken, bazı hikayeleri ise sadece hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir kalemin düşünden ve mülahazalarından ibaret olduğunu anlıyorsunuz.
Hikayeler bize çok yakın duruyor, gerçek anlamda –gerçeküstü olanlar da dahil olmak üzere-. Bunun yanında, azımsanmayacak kadar hayali hikayelerin varlığı, derinliği ve olasılığı kitabı başlı başına alıp, sürükleyip götürmüş. Bazı hikayelerin derinlikleri o kadar fazla ve yoğun ki okuduktan sonra üzerinden bir iki dakika olsa da durup düşünmek ihtiyacı hissedersiniz. Distopya kavramını tam olarak karşılamasa da kişisel distopik bir evrenin, olayın ve kişilerin içinde kendinizi sorgularken bulmak sanırım kitabı okuyan her dikkatli okurun gözünden kaçmayacaktır. Yazıyı çok uzatmadan, edebiyat anlamında, çeşitlilik anlamında iyi bir öykü kitabını okuyacağınız garantisini veriyorum. Sine Ergün gibi yazarların çoğalması lazım diyor ve geleceğin önemli öykücülerinden biri olacağını ümit ediyorum.
|
- Musa’nın Uykusu - 9 Ağustos 2019
- Varoluşun İçsesi: Nefaset Lokantası - 30 Temmuz 2019
- Yürümenin Felsefesi - 6 Temmuz 2019
FACEBOOK YORUMLARI