Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Amerikana, toplumsal değişim ve gelişmelerin merkezinde yer alan, konuyu ele alış biçimiyle okurun dikkatini doğrudan romana çeken bir eser.
Toplumsal meseleler hayatımızı doğrudan şekillendirirken, bu yöneliş ile ilgili farkındalıkların olumlu anlamda ilerlediğini söyleyemeyeceğimiz kanaatindeyim. Böylesi bir olgu ortada dururken, edebiyat dünyasındaki üretimin de toplumsal yaşamı ele alış noktasında çok önemli olduğunu bir kez daha söylemekte fayda var.
Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Amerikana, toplumsal değişim ve gelişmelerin merkezinde yer alan, konuyu ele alış biçimiyle okurun dikkatini doğrudan romana çeken bir eser. Böylelikle Amerikana’nın, didaktik olmaktan uzak, objektif ve yalın bir anlatıma sahip olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Özellikle Suriye’de yaşanan savaşın ardından, zorunlu göç hayatımızın tam merkezine yerleşti. Hatta öyle ki Suriye’den, önce Türkiye’ye sonra da Avrupa ülkelerine gitmeye çalışan Suriyeliler çok boyutlu bir ezilmeyle karşı karşıya. Kendilerine yönelik gerçekleşen tüm toplumsal saldırıların temelinde milliyetçilik olgusunun olduğunu söylemek pek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Bu yaşananlar, ırkçılık kavramın güncel hali olarak yorumlanabilir ve bu görüş birçok örnekle genişletilebilir.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarihimizde ırkçılık kavramının şekillenişi insanların ten rengiyle doğrudan alakalıydı. Beyazların siyahlara karşı uyguladığı psikolojik ve fiziksel şiddet yıllarca tüm dünyanın gündeminde yer aldı.
Amerikana, emperyalistler tarafından gelişimi engellenmiş ülkelerden kapitalizmin en yüksek aşamasında olan ülkelere göç etmek durumunda olan göçmenlerin yaşantısına güçlü bir ışık tutuyor. Gelişmiş bir ülkeye alışmanın ardından kendi gerçekliğine yabancılaşmayı da göç kavramına içkin olarak değerlendiriyor.
Kitabın yazarı Chimamanda Ngozi Adichie, romanın kahramanları Ifemelu ve Obinze’nin yaşamlarını daha liseli oldukları yıllardan ele alıp otuzlu yaşlarının sonuna kadar dikkat çekici bir biçimde anlatıyor. Biri Amerika’ya biri Avrupa’ya giden iki çocukluk aşkı, Ifemelu ve Obinze’nin hikâyesi üzerinden Batılılaşmanın bir yanıyla Batı’ya “maruz kalmak” da demek olduğunu, sözünü sakınmadan anlatıyor Amerikana. Orta sınıf ahlakının ve onun mimarisinin temelini oluşturan popüler kültürünün tüm süreçlerini muhteşem bir kurguyla okuyoruz.
Nijerya’nın en büyük şehri Lagos’ta başlayan hikaye, Ifemelu’nun ergenlik yıllarına denk düşen bir dönemde toplumsal yapıya ve bu yapıyı etkileyen siyasi atmosfere dair tespitleri ortaya koyuyor. Yazar, az gelişmiş ülkelerde hüküm süren yoksulluğun genel yapıda oluşturduğu bazı problemlere değiniyor. Ordunun gölgesinin sürekli siyaset sahnesinde olduğu ülkeyi ele alırken yoksulların bir kısmının sınıf atlama telaşına kapılarak sergilediği “karaktersiz” davranışlarına karakterli bir yaklaşım getiriyor.
Genç bir kadın olan Ifemelu, ülkesindeki siyasi gelişmelerin hayatı kilitleme noktasına geldiği bir aşamada vize almayı başarıp eğitim görmek üzere ABD’ye gidiyor. Az gelişmiş bir ülkeden ABD’ye gelmiş olmanın tüm zorluklarını yaşıyor kahramanımız. Kahramanlarımız Nijerya’da yaşarken ülkeden ayrılmanın hayalini kurarken, kayıt dışı göçmenler olarak hangi sınıfsal yapıdan gelirse gelsin diğer tüm insanların kendilerinden bir adım olduğu gerçeğiyle hesaplaşıyor.
Ifemelu, belli bir süre geçtikten sonra ABD’deki hayatını düzene sokar ve artık blog yazarıdır. Yazılarında ise siyahların yaşantısındaki tüm sorunlara parmak basmaktadır.
Amerikana romanı, Ifemelu’nun ırk kavramına yaklaşımıyla yazdığı yazılar aracılığıyla, ailelerin siyah çocukları evlat edinmemesini, kadınlar için yayınlanan magazin dergilerinde sadece beyaz kadınlara yönelik çalışmaların yer almasını, bu dergilerde zaten hep beyaz kadınların yer bulmasını ve sadece onlara yönelik kozmetik tavsiyelerde bulunulmasını, kendi vatanlarında herkesle aynı renge sahipken ırkçı yaklaşım yaşamayan insanların şimdi renklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmalarını ve daha birçok meseleyi işliyor. Belki de daha önce hiç karşılaşmadığınız, hayatın tam içinden tespitlerle ırkçılık kavramını ve onun siyahlarda yarattığı tahribatı hatta bir kısmında kendi rengindeki insanlardan soyutlanarak beyaz olmaya çalışmalarına dair yaklaşımlarını ustalıkla ele alıyor.
Chimamanda Ngozi Adichie’nin kurguladığı karakterlerle benzersiz bir hikayenin içine gireceksiniz. Can Yayınları etiketiyle yayınlanan Amerikana kendi türünde yazılmış romanlardan farklılaşan anlatım biçimi ve konuları ele alış tarzıyla kesinlikle gözden kaçmaması gereken bir roman.
|
- OYUNU MUAZZAM OYNAMAK - 3 Aralık 2019
- Bir Fantastik Yolculuk: Antika Titanik - 28 Eylül 2018
- Julio Cortázar’ın ince işçiliği; Ayak İzlerinde Adımlar - 21 Şubat 2018
FACEBOOK YORUMLARI