Zayıf kimselerin gerçek dünyayla yüzleşmeye dayanamadığı için inandığı bir masal.
Bana Jon diyebilirsin.
Kapak fotoğrafı © a l i • t a n r ı s e v e r
“Binlerce martı, yiyecek için mücadeleye girişmişti bile.” Martı hikayesinin giriş cümlelerinden biridir bu cümle. Belki de en can alıcı, dikkat çekici, çekmesi gereken cümlesidir kitabın. Hayatın sıradanlığını amaçsızlığını yüze çarpar. Yemek yemek ve uzun yaşamak için yaratıldığını düşünen milyarlarca insanın aşamadığı, aşması gerektiğini bilmediği, evrimleşemeyen yaşam durumlarını hatırlatır bize…
Nereden ve ne için geldiğini, nereye gitmesi gerektiğini düşünmeyen sahildeki kum taneleri. Bir gün kendi sınırlarını aşmaya çalışan, kendiyle yarışan martı Jonathan Livingston çıkar ortaya. Farklı uçuş teknikleri üzerinde çalışır, farklı kuşları gözlemler. Uçmanın tek anlamı karınlarını doyurmak olan martılardan farklıdır. Sıradışı bir kuştur o. Uçmayı büyük bir tutkuyla sever.
Anne ve babasının onun için üzülmesi onu da üzer ve diğerleri gibi olmaya çabalar. Ama içindeki ses onu yine kendi gerçekliğine çeker. Öğrenmek bir tutkudur. Tabiatında olan uçmayı sonsuzlaştırmak arzusundadır. Bu özgürlük anlarında yaşadığını hissetmektedir.
Her öğrendiği uçuş tekniği ile martı dünyasında rekor kırar. Yeni şeyler öğrenme yolundaki düş kırıklıkları onu yolundan geri çevirmek yerine daha da kamçılar.
Bütün ezberlerden, öğretilerden sıyrılmayı başarabilmiştir balıkçıların yolunu karnını doyurmak için gözleyen martılar arasında. Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmalardan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!
Kendini aşma çabası martı kurulunda hoş karşılanmaz ve Sarp Kayalıklar’da yaşamaya sürgün edilir. Topluluk düzenini bozmasından korkulur. Tam da bu dönemde dünyadan uzaklaşmayı ve kendine yolculuk yapmayı öğrenir. Zaman ve yer kavramı anlamını yitirir.
Düşünce gücü onu doruklara taşır. Artık o da öğretici olabilecek bir öğrencidir kendisi gibi öğrenmeye aç martılar için. Bilinç düzeyinde yol kat ettikçe bunu geride bıraktığı martılarla da paylaşmak ister. Öğrendiği her şeyi öğretme aşkı içindedir. Geri döndüğünde bu sefer öğrendikleri sayesinde ya tanrılaştırılır ya da şeytanlaştırılır. Ezber bozan her şeye karşı sıradan martıların direnci vardır. Yine de her şeye rağmen kendi gibi olanlara ışık olur.
Her toplumda gelişen bu tapınma olgusu Jon gittikten sonra Jon için de gelişir. Öğretilere açık olmayan, öğrenmeyi sevmeyen monotonluğa tabi olan kalabalık, tapınarak ferahlama içgüdüsü içindedir.
Zayıf kimselerin gerçek dünyayla yüzleşmeye dayanamadığı için inandığı bir masal.
Bana Jon diyebilirsin.
|
- Ses ve Sus! - 8 Kasım 2018
- Gelmeyene İnat! - 24 Mart 2017
- Kırmızı Defter - 4 Nisan 2017
FACEBOOK YORUMLARI