Bir isyanın öyküsü Ayşegül Kocabıçak’ın öyküleri. Sessiz, naif ama bir o kadar da anlamlı ve bir o kadar da gerekli. Yazarın güçlü betimlemeleri okurun rehberi oluyor.
Görsel hafızadan çok sözel hafızalı bir toplumuz. Bir şeyleri görebilmemiz, belki artık -o da siyasal iktidarın egemenliğindeki televizyonların verdiği ölçüde, ne kadar gerçekçidir tartışılır- mümkün, ama yine de hatırladıklarımızla yaşıyoruz.
Ayşegül Kocabıçak’ın, “Ben Söylemem Sen Anla”sı, ilk anda, çocuğun daha doğar doğmaz, kundak ile elinin kolunun bağlanmasını çağrıştırdı. İşte, o nedenle de ya ağlayarak dile getirebildik duygularımızı ya da gözlerimizle. Ağlamak yasak(!) olduğundan gözlerimiz anlam kazandı daha çok. Buna bağlı olarak da hep gözlerimizin içinde anlamlandı beklentilerimiz de.
Kadın duyarlılığı
Kocabıçak, öykülerinin adından da anlaşılacağı üzere, suskun toplumda iyiden iyiye geri itilmiş kadınları işliyor. Erkeğin her dediğinin yapılmasını, her istediğinin yerine getirilmesinin beklendiği erkek egemen dünyada, suskunluğun da bir haykırış olduğunu seriyor gözlerimizin önüne.
Yazı imaj yaratır, görüntü ise yaratılan imajın imajıdır ve bir imaj daha çıkmaz ondan (çözümlenmesi ayrı bir konu). Güçlü betimlemeleriyle okuyanı sarıp sarmalayan yazarın 17 öyküsü, bir bakıma doğrudan -her ne kadar aksasa da- iletişimin gücünü vurguluyor.
Konuşa konuşa…
İnsanın konuşa konuşa anlaştığı söylenir, bizim toplumumuzda bakışa bakışa diye düzeltmek gerektiğini yukarıda belirtmiştim. Bekleriz ki karşımızdaki anlasın. Umarız ki anlamıştır. Tabii, sonrası hüzün. Çünkü erkek egemen dünyada, özellikle kadınların anlaşılması gereksizdir, geleneklerimizde de yeri var. O zaman da isyan!
Bir isyanın öyküsü Ayşegül Kocabıçak’ın öyküleri. Sessiz, naif ama bir o kadar da anlamlı ve bir o kadar da gerekli. Yazarın güçlü betimlemeleri okurun rehberi oluyor.
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI