
Altay Öktem imzalı bu kısa roman Thomas Düşerken, kendisinin kitabın başında belirttiği üzere gerçek kişiler, mekânlar ve olaylar üstüne kurulmuş. Ancak kuru bir yaşam öyküsü olarak kurgulanmamış.
“Çünkü bir insanı melekleştiren de, şeytanlaştıran da bir başkasının bakışıdır.”
Thomas Düşerken; Altay Öktem’in bu kısa romanı, kendisinin kitabın başında belirttiği üzere gerçek kişiler, mekânlar ve olaylar üstüne kurulmuş. Ancak kuru bir yaşam öyküsü olarak kurgulanmamış kitap. Aykırı fotoğrafçı Thomas Dumas’ın adının etrafında örülü gizemin ve merakın arasında onu derinleştiriyor ve gittikçe biz, bu insanlar, bu olanlar bir roman gerçekliği mi yoksa yaşanmış mı bilemediğimiz bir noktaya geliyoruz. Bu kadar az sayfada, sondan başa, baştan sona giderek, dönüşlerle anlatılan bu kadar incelikli işlenmiş bir hikâye, geriliminin yanında, zaman zaman geçmiş yüzyılın romanlarının o güzel atmosferini, o tadı hatırlattı.
Altay Öktem’in elinden
“Thomas Düşerken” kitabının macerası Altay Öktem’in elinden, Maria Saura’nın Anders Bauman’a gönderdiği, Thomas Dumas’ın çektiği Derinliğin Dört Boyutu serisinin son fotoğrafının çekim ânı ile başlıyor. Aynı zamanda romanın anlatıcısı ve akademisyen Anders, Thomas’ın ölümünün ardından onun üzerine bir inceleme hazırlamaktadır. İşte tam bu sırada o fotoğraflardaki model Maria ile haberleşmeye başlarlar. Maria bu fotoğraflar yüzünden ülkesinden kovulmuş hatta aforoz edilmiştir. O zamandan bu yana, şimdi ilk defa o dağın eteklerine adım atacak, Anders’le birlikte yeniden o günleri yaşamaya başlayacaklardır.
Derinliğin Boyutları
Romanın kahramanı Thomas Dumas, sanat çevrelerince soysuz işler yapmakla suçlandığı ancak bazıları tarafından dehasının kabul edildiği söylenen bu sanatçı, II. Dünya Savaşı başlarken Polonya’dan İsveç’e göç etmiş ve gittikçe fakirleşmiş bir ailenin çocuğudur. Thomas on yaşına geldiğinde bir gün birden susar ve bir daha hiç konuşmaz. Sonraları kollarını ve ellerini kullanma yetisini de kaybedecektir. Ancak babasının o on iki yaşındayken hediye ettiği fotoğraf makinesiyle her şey değişmiştir zaten. Thomas fotoğraf çekmeye başlar.
Romanın başladığı son yıllarında Thomas, Maria’nın söylediğine göre, bir asistanla birlikte çalışmamaktadır artık. Yalnızdır fotoğraflarını çekerken. Konuşamamakta, ellerini ve kollarını kullanamamakta, fotoğrafları da ayak parmaklarıyla çekmektedir. Yazara göre bunlar değildir çektiği fotoğrafları olağanüstü yapan. Bizzat o fotoğraflardır. Hiçbir şeye inanmayan, kutsalı olmayan bu adam, nesneleri ve kavramları bakan göze konuşturmaktadır.
Gökyüzü, dağlar ve yeşilin onlarca tonu
İlk üç fotoğrafı çekerken Maria uçurumun kenarındadır. Arkada Alp Dağları’nın eşsiz manzarası, masalsı şato, Stanberg gölü ve önde Maria. “Gökyüzü, dağlar ve yeşilin onlarca tonu.” Eşsiz bir derinlik duygusu oluşturmaktadır. İlk üç kareden sonra Thomas öyle bir görüntü yakalayacak ki, sonsuz boşluğu da içine sokacaktır. Bu kareyi ancak uçurumun tam kenarından çekebilecektir. Çimlere uzanır, makineyi ayak parmaklarının arasına alır, kayarak yavaşça geriye gider, doğrulur, bakar, biraz daha geriye gider, artık belinden yukarısı boşluktadır. Sağ ayağının başparmağını deklanşöre yaklaştırır. Bakar, bakar ve deklanşöre basar. O anda bir mutluluk ifadesi oturur yüzüne… Ve uçurumdan kayar…
İlerlerken geri dönüşlerle süren anlatıda Anders ve Maria bir yandan Thomas’ın son anlarına da tanıklık eden ve son çektiği fotoğraflara mekân olan And Dağları’nın eteklerindeki Füssen şehrine hareket ederler ve bundan sonra yolları kâh birleşip kâh ayrılarak Thomas’ın Düşüşü’nün izini sürerler. Anders ve Maria onun, bu fotoğrafları çekerken seçtiği mekânın bir tesadüf olmadığını düşünürler. Fotoğraf çekilen mekân Maria’nın ağzından “sanki bir kasabaya değil bir masalın ortasına inmiştik.” diye tarif edilir. Thomas neden bir masalı seçmişti? And Dağlarının sırtlarında, Bavyera Kralı II. Ludwig’in şatosunun yakınında bir uçurumun kenarıdır burası. Bu şato da anlamlıdır aslında; bu kral hiçbir savaşa katılmamıştır. Bu krala “Deli Kral diyorlar. Kendilerinden beklenen rolü oynamayan, tarihin akışını değiştiren herkese dedikleri gibi.”Yazara göre Thomas’ın bu şatoyu, Maria’yı, hatta uçurumu seçmesi tesadüf değildir.
Neden bir ânın romanı?
Yazar böyle anlatır o son ânı. Şunu sormadım okurken; şimdi soruyorum. Neden bir ânın romanı?
Bir ömrün son karesi. Yaşayan ama herkes için kendine aidiyetten çıkmış, vizörden bakana ait olmuş, hem duranı hem de vizörden bakanı ömürlerinin o noktasında dondurmuş, birini yaşayan ama herkes için bir sanat nesnesine, diğerini ise hiçliğe atmış, donmuş kalmış bir yaşam parçası.
Bu mu yoksa? Bütün o arayışların onu, Thomas’ı getirdiği yer mi? Ya da Maria’nın ya da bir tutkunun peşinde, bir başka tutkuyu anlatmaya çalışan Anders’in yaşadıkları tek tek anlar mı?
Maria Saura için bir insanın aldığı son nefesin tek tanığı olmak ne demekti? Son nefes nedir? Orada ölüme giden insan ne düşünmektedir? Bakan gözün varlığına ihtiyaç duymuş mudur? Peki, bakan göz ne haldedir? İnanmazlık… Dehşet… Yoksa hayal kırıklığı mı?
Maria bu sahneyi artık hayatından silemeyecektir. Kaldı ki Anders de sonradan çekilmiştir bunun içine. Hatırlamak, hep hatırlamak mı, bunun içinde yaşamak? “Çünkü hatırlamak, izleri yeni geçmeye başlamış bir işkenceyi yeniden yaşamak demektir. Yaranın kabuğunu kaldırmaktır. Bunu neden istesin ki?” Hakikaten neden bütün yaraları kaşır ve kabuklarını kaldırırız? Yeniden, yeniden yaşamak için mi o acıyı? Anlamak için mi? Thomas’ın fotoğraflarını çektiği ilk kişi olan Elzbieta’yı anlatırken yazarın söylediği gibi; “Geçmiş hiçbir zaman geride kalmaz. Geçmişimiz her zaman bir parçamız olarak bizimle birlikte yaşamaya devam eder.”
Kitabın sayfalarında da var ama; derinliğin dördüncü boyutu nedir? Ve yazarın sorduğunu bir yandan ben de soruyorum; bir beşinci boyut var mıydı?
![]()
|
Okuma önerisi!Fahrenheit 451 – Ray Bradbury Pınar K. Üretmen’in incelemesi; “Bu Kitabı Ateşten Koruyun: Fahrenheit 451“ Fahrenheit 451 ne denli önemli olduğu ıskalanan günümüz dünyasının iki kör noktasını büyüteç altına alarak bir gelecek-dünya kurgusunda gözler önüne serer. |
- Bir Altay Öktem romanı; Thomas Düşerken - 14 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI