
Anayurt’un hızlı okunan bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı diğer Salvatore kitaplarında da olduğu gibi. Metin olarak baktığımız zaman anlaşılır dili ve hızlı temposu ile başladığınız zaman bırakamayacağınız türde kitaplardan.
Fantastik yazının herhangi bir sınırı, durması gereken bir yer olduğunu düşünmek türün, hayal gücüne dayalı yapısını göz ardı etmekle eşdeğer bir yaklaşım olur diye düşünüyorum. Hayal etme gibi bir eylem söz konusu iken eğer bir durma noktası veya erişebilecek bir son noktadan bahsedilecek olursa bu, eserden esere değişen yazarın tahayyül yeteneği ile ilgili bir limit olacaktır. Hayal kurmanın en büyük gereklilik olduğu tür içerisinde ortaya çıkacak olan eserin kalitesini ve başarısını kaleme alan kişinin karakterleri ve olayları kağıda dökmekteki başarısı belirler. Yeter ki hayal edelim, kurgu bir yerden başlar elbet.
Türün en büyük sıkıntılarından biri kimi zaman karşılaştığımız bu hayal gücü eksikliği. Özellikle son zamanlarda ortaya çıkan seri kitap furyası sayesinde bu eksiklik çok fazla hissedilir oldu. Orijinal olay örgüsü ve kendi kimliğini bulmuş karakterleri hayata geçirebilmek konusunda kendi ritmini, temposunu yakalamış bir yazar olan R. A. Salvatore’nin Anayurt kitabı fantastik edebiyat okumayı seven her okurun ilgisini hak eden bir eser kanımca. Drizzt Efsanesi dizisinin –toplam on üç kitap- ilk kitabı olan Anayurt, ana karakteri ile başlı başına literatür dahilinde kült olmuş bir eser.
Dungeons and Dragons adlı rol yapma oyununun mekanikleri baz alınarak kaleme alınan bir kitap Anayurt. Açıkçası fantezi türünde bir eser için sırtını dayadığı temelleri sağlam. Abeir-Toril adlı dünyada, Faerûn kıtası meskenimiz. Her boyutta fantastik olayın cereyan etmesinin mümkün olduğu biryer burası. Ancak yer kabuğunun üzerinde değil de yeraltının karanlık dehlizlerinde, mağaraların en derinlerinde başlıyor hikaye.
Tüm Faerûn içerisinde yer üstünde ve yeraltında yaşayanlar arasında bilinen en ölümcül ve tehlikeli ırkı olan drowların (kara elflerin) şehri Menzoberranzan’dayız. Hayatlarını sadece daha fazla güç ve ne pahasına olursa olsun daha iyi mevkilerde olabilmek adına tüketen bir ırk. Her türlü sinsi hareketin hoş görüldüğü, arkadan iş çevirme ve hasmının ayağını kaydırmak için envai çeşit dalaverenin takdir edildiği bir topluluk. Sonsuz karanlığa gömülü olan şehirde bir gece (gece gündüz mevhumu ancak saat tutarak mümkün, ne güneşe ne de yıldızlara yer var burada) yine benzer bir plan hayat geçirilir. Şehir yönetiminde söz sahibi olabilmek için iki aile arasında savaş patlak verir. Kimin kazanıp kimin kaybedeceği savaşta hayata gözlerini açacak bir çocuğa bağlıdır.
Hayat denen karanlık
Savaşın taraflarından olan Do’Urden ailesinin, evinin en yeni üyesi mücadele başladıktan kısa bir süre sonra hayata gözlerini açar. Tüm drow ırkının aksine gözleri kırmızı değil eflatun renkli olarak doğar. Farklılık belki de ilk o anda belli eder kendisini. Çünkü tüm ırkdaşlarının aksine Drizzt adı verilen bu çocuk, ırkının paylaştığı ihtirasa, güç arzusuna, sebep yokken birisini öldürebilmek fikrine karşı koyar. Dini inançları gereği kabul edilemez düşünceleri, savaş değil uzlaşmadan yana olan tavırları ailesi dahil tüm drowların paylaştığı kana susamışlıktan nefret ediyor oluşuyla Drizzt, kendisini hiç de karanlıklar ülkesine ait hissetmez. Onun için her geçen gün daha da katlanılmaz olan kara elf adetleri ve yaşamı kimlik bunalımları yaşamasına ve gittikçe umutsuz bir duruma düşmesine sebep olur.
Kafasında sürekli aynı soru: kimim ben? Drow olması gereken ama bunun için en büyük şeyden yani hırstan ve kana susamışlıktan yoksun kişiliği ile Drizzt kim olduğunu ancak yaşayarak öğrenebilir. Hayatının her anı daha fazla karanlığa gömülürken yaşamayı başarabilecek mi, yoksa Menzoberranzan’ın karanlığında boğulup gidecek mi…
Salvatore faktörü
Bu zamana kadar okuduğum kitaplarda bolca kimlik bunalımından mustarip edebiyat karakteri ile karşılaştım. Ancak fantastik yazında bu zamana kadar Drizzt kadar bunu derinden hisseden bir karakter okumadığımı belirtmeliyim. Kendi ırkını, toplumunu, onların adetlerini ve yaşayış şekillerini bir türlü kabul edemeyen birisi o. Birçoğumuz zaman zaman kendimizi bulunduğumuz yere, zamana ait değilmiş gibi hissederiz. Etrafımızdaki insanlar, toplum bazen bizi bunaltır “böyle olmamalıydı” dedirtir. Özellikle iş ve aile hayatında çokça karşı karşıya kaldığımız bir durum. Drizzt’in başına gelen de bu; yaşadığı toplumun yozlaşmış dini inançlarının sebep olduğu acımasız, duygusuz ve kötücül her türlü fiili takdir ile karşılayabilen yaşantısında boğulur. Kim olduğunu, kendi kimliğini bulabilmek için hayatını adamaya hazır toplumdan bir kaçış yolu arar. Kitap bu yönüyle bakıldığı zaman sağlam temeller üzerine özenle inşa edilmiş başarılı bir kurgu olarak okuyucunun karşısına çıkıyor. Türü sevenlerin gözünde tüm literatürde en sevilen karakterlerden biri olmasını bu alt yapıya borçludur Drizzt.
Anayurt’un hızlı okunan bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı diğer Salvatore kitaplarında da olduğu gibi. Metin olarak baktığımız zaman anlaşılır dili ve hızlı temposu ile başladığınız zaman bırakamayacağınız türde kitaplardan. Okuyucu için sıkıcı olmayacak okuma seansları vaat ettiğini düşünüyorum. Zira aksiyonu iliklerimize kadar hissediyoruz. Yazarın kaleme aldığı başarılı savaş/dövüş sahnelerini okuyunca hak vereceksiniz. R. A. Salvatore isminin geçtiği kitapların genel özelliklerinden bir tanesidir bu. Okuyucuya resmen o anı yaşatır. Bir dövüşü en ince ayrıntısına kadar ele alır, her bir hamleyi gözünüzde canlandırmanızı sağlar. Geçtiğimiz yıllarda piyasaya sürülen Age of Reckoning adlı video oyununun da senaryo yazarlığını yaptığını söylemek isterim. Çok yönlü kariyeri sayesinde kitaplardan edindiği tecrübeleri başka alanlarda da başarılı bir şekilde kullanabildiğini görüyoruz.
Fantastik edebiyat söz konusu olduğunda yaşadığımız dönem içerisinde okuyacak çok fazla kaliteli kitabın var olduğunu söylemek güç. Yazıya başlarken sözünü ettiğim kendine has olma durumu maalesef son yıllarda piyasada yer edinen kitaplarda kendini pek gösteremiyor. Anayurt bu durumdan şikayetçi olan okurlara iyi gelecek bir kitap. Kendi kimliğini arayanlara fantastik bir yardımcı misali.
![]()
|
- Pazartesi Sendromu: Hayat Nasıl Bir Şey Biliyor Musun… - 28 Ocak 2019
- Sonbahar: Hayatı Anlamak İçin Kelimelerin Çabası - 14 Ocak 2019
- Yedi Yıl: Hayat Nedir Ki, Mutsuzluk Anlarından Başka - 12 Kasım 2018
FACEBOOK YORUMLARI