‘İsveç Çetesi’ 90’larda eylemleriyle İsveç’te nam salan bir soygun çetesinin, üç kardeş ile bir çocukluk arkadaşının dudak uçuklatan öyküsü… Çok zekice, çok duygusal ve çok gerçek bir roman…
Birbirlerini asla ‘satmayacak’ üç kardeş: Leo, Felix ve Vincent. Bu üç kardeşin arasındaki bağı içten içe kıskanan bir çocukluk arkadaşı: Jasper. Aradığı sükuneti bir türlü bulamayan bir kız arkadaş: Anneli. Ve bu üç kardeşin kaderini, çocukluk dönemlerinden itinaren şiddet diliyle çizen alkolik bir baba: Ivan.
Doğan Kitap etiketiyle çıkan ‘İsveç Çetesi’ İsveç yapımı, gerçekle kurguyu müthiş bir şekilde harmanlayan bir polisiye/gerilim ama belki de daha çok, bir aile öyküsü. Orijinal adı ‘Made in Sweeden’ olan roman iki usta yazarın elinden çıkma. Anders Roslund ve Stefan Thunberg’in ince ince nakşettiği, şimdiki zamanla geçmiş arasında bölümlere ayrılan, adeta bir ailenin şiddet haritasını çıkarıp paralel hatta da ülkenin tarihinde yerini almış bir soygun serisinin öyküsünü anlatan bir roman bu.
‘İsveç Çetesi’ türdeşi polisiyelerden hem şiddeti köklerine kadar yayılmış bir ailenin anatomisini çıkarmasıyla hem de yazarlarından Stefan Thunberg’in bizzat parçası olduğu gerçek yaşantıyı romanlaştırmasıyla ayrılıyor. Bu 735 sayfalık, çoğu kez hayli sürükleyici, yer yer asap bozucu ve bir o kadar duygusal öykü Thunberg’in kendi ailesinden izler taşıyor. İzler ne kelime, Thunberg’in İngiliz The Guardian gazetesine verdiği içten mülakattan anlıyoruz ki yazar ailesinin 90’larda İsveç’i ayağa kaldıran soygun maceralarını neredeyse birebir anlatıyor.
Kitap tüm bu hikayenin hayal ürünü olmadığını başındaki “Gerçi önemi yok. Ama bu olay gerçek bir olaya dayanmaktadır” notuyla veriyor. Thunberg de söyleşisinde romanın, kendisinin dışında kaldığı ama üç erkek kardeşinin kurduğu ve ardından babalarının da eklendiği soygun çetesinin eylemlerini neredeyse birebir yansıttığını aktarıyor. Büyük ağabey Leo’nun mükemmelliyetçi bir titizlik, zekice planlar ve üstün bir liderlik-sorumluluk duygusuyla kurguladığı bir dizi şiddet içeren eylemden bahsediyoruz. Zamanla İsveç’te ‘Askeri Tim’ olarak ‘ün’ kazanan dört kişilik çete önce İsveç ordusunun cephaneliğini ‘patlatıyor’. Bu iş için özel olarak kiraladıkları müstakil evde korunaklı bir gizli bölme inşa edip devasa cephaneliği depoluyor. İki sene içinde yoğun şiddet içeren dokuz banka soygununa imza atıyor, soygunlardan birinde Stockholm Garı’na bomba bırakarak polisin dikkatini dağıtmayı hedefliyorlar. Çeteyi belki de en iyi anlayan kişi; peşlerine düşen ve kendisi de ‘şiddeti’ aile içinde öğrendiği için sadece güvenlik kamera görüntülerindeki hareket edişlerinden bile bu dörtlünün birbirini kollayan kardeşlerden oluştuğunu hızla çözen polis John Broncks… Zira o da Ivan’ı aratmayan bir babanın oğlu…
Ağır alkolik, başta eşine olmak üzere etrafındaki insanlara sıklıkla şiddet uygulayan, oğullarına çok ufak yaşlardan itibaren dövüşme teknikleri öğreten, okul çağındaki oğluyla birlikte molotof kokteyli yapıp kendisini terk eden karısının ailesinin evine molotof atan bir baba Ivan. Ama tüm bunların ötesinde ‘aile bağı’nı, ‘klanı’ yücelten bir adam. Ki Leo’nun da yıllar sonra kardeşleriyle yaptığı da bu. Leo için mesele para falan değil belki de: “Mesele şu… bir daha asla puştun teki bize ne yapacağımızı söylememeli. Ne yapmayacağımızı da. Bu işi hallettik mi sen, ben ve Vincent bir daha asla kişmsye muhtaç olmayacağız.”
Bu üç kardeşin babalarından öğrendiği en çarpıcı şey hayatlarına işleyen ve dışarı yansıttıkları şiddet değil sadece. Daha da etkili olanı ‘aile birliği’ni ne olursa olsun korumaları. Jasper ve Anneli’nin işi çok zor, bu ailenin gerçek anlamda bir parçası olabilmek, neredeyse imkansız.
İz bırakmadıkları, müthiş planlarla kotardıkları her bir yeni soygundan sonra hızla yeni bir soygun planlıyor Leo. Adeta her seferinde el arttırarak, daha fazla şaşırtmacalı eylem, daha zorlu görevler… Gizli depolarında Felix, Vincent ve Jasper ile gösteriye hazırlanır gibi defalarca prova yaparak, saniyeleri hesap ederek hazırlanan soygun planları… Kimisinde aynı saat dilimi içinde iki banka birden soydukları bile oluyor.
Peki yazar Stefan Thunberg ailesinin tüm öyküsünü açık ettiğinde kardeşlerinin ve babasının tepkisi nasıl olmuş? Küçük kardeşi “Stefan, senden nefret ediyorum ama bu kahrolası kitabı seviyorum” demiş. Diğer kardeşi ise kitabı beş kere okuduğunu ve kitabın kendisinin şimdiki halini değil, artık hatırlamadığı 17 yaşındaki halini anlattığı yorumunu yapmış. Büyük ağabey kitabı okuduktan sonra Thunberg ile Anders Roslund’a bir mail göndererek o yıllarda kendisinin maruz kaldığı ve diğerlerini maruz bıraktığı deliliği anladığını yazmış…
Thunberg alkol sorunu devam eden babasının ise kitabı okumadığını, onunla iletişim kurmanın hâlâ çok güç olduğunu söylüyor…
‘İsveç Çetesi’ merak edici bir tonla başlayan ilerledikçe karakterlerini okura ustalıkla yakınlaştıran, sonlara doğru ise nefes kesici bir merak duygusu yaratan bir roman. Leo’ya yer yer hayranlık duyacak, Felix’in mantıklı çıkışlarını saygıyla karşılayacak, Jasper’a bolca öfkelenecek, Anneli’nin hayal kırıklıklarına üzülecek, en gençleri Vincent’e ise hakiki bir şefkat duyacaksınız muhtemelen…
- İsveç Çetesi
- Yazar: Anders Roslund, Stefan Thunberg
- Çeviri: Dost Körpe
- Türü: Polisiye
- Baskı Yılı: Ağustos 2016
- Sayfa Sayısı: 735 Sayfa
- Yayınevi: Doğan Kitap
- Mitlerden doğan bir günlük - 6 Nisan 2017
- Bir soygun hikâyesinden çok daha fazlası! - 8 Kasım 2016
FACEBOOK YORUMLARI