
ne garip sürekli karikatürlerini okuduğum bir adamı hep hastane odalarından anımsıyorum. öyle derin bir yerde kalmış izi.
sevgili altay martı, gidemedim yetişemedim ama şu anda cenazen kalkıyor zincirli bir kuyudan. ve evet, zincirli bir kuyuda karşılaşmıştık seninle yıllar önce. bir kuyuya düşmüştüm o gün, hayatımızda aniden beliren hastalıkla kapında belirmiştik. biricik annemizi kaybedecektik ve bunu senden duyacaktık ne acı bir gündü… çok yaşamaz diyecektin bize o hastane odanda. başım dönüyordu karikatürlerinden tanıyıp sevdiğim bir martı karşımdaydı ve şimdi annemin ölümünü, yaşamını konuşuyorduk kendisiyle. karikatürlerinden söz bile edemiyordum içimde kocaman bir düğüm kitlenmişti. sonrasında pek çok gün kapısında bekleyecektik, görüp de çağırmak zorunda hissetmesin kendini diye diğer hastaların arkasına saklanarak beklemiştik.
bir gün anneme bitkisel ilaçlar vermişti ben anlamıyorum bu bambaşka bir alan demişti de “ahh”, demişim “bir onkolog bitkisel ilaçlar önersin ne güzel bir bileşke…” gülüşmüştük, “ben anlamıyorum ama anlıycam aynur” demişti.”öğrenicem hepsini ve bir eczane varmış aksaray’da orada bulabilirmişsin dediler.” gele gele bizim eczaneyi yazmış vermişti bir kâğıda yine gülmüştük “aaaa bizim eczane bu”, deyince ben..
ve en son annemi kaybettiğimde konuşmuştuk telefonla öylece uzun, yine yıllar oluyor. “kitaplara girecek konu, bu annenin konusu” demişti. “glioblastomlu bir hasta bunca yıl yaşasın görülmüş şey değil, literatüre girecek ne yaptınız siz..” biraz gülümsemiştik buruk, “tamam” demişti hafif de takılarak; “benim de payım var, da siz ne yaptınız”. “ah” demiştim “öyle uzun ve derin bir konu ki bu, bir gün yazmak isterim ayrıntılarını. annem şansa tesadüf yaşamadı.”
en son o sesi var aklımda. o hafif buruk gülümsemelerimiz. hem kaybı, hem normalden çok uzun yaşamış olmasının tadı vardı konuşmamızda.. ve geçen gün duydum hastaymış diye. ve nedir bile diyemeden sabahıma düştü ölüm haberi.. boğazımda ince bir sızı var yaşamla ölümün sürekli öpüştüğü o koridorlardaki hâli geliyor gözümün önüne.. gülümseyen yüzü geliyor, hep yardımcı edası.
ne garip sürekli karikatürlerini okuduğum bir adamı hep hastane odalarından anımsıyorum. öyle derin bir yerde kalmış izi. ve bir martıyı uğurlamak çok zor şu an. ölümün varlığını kabullenebilmek ne zor bizler için sanki hep yaşayacakmışız gibi duruyoruz içimizde sürekli, ölümle yakın da yaşasak aslolanımız hep yaşamak. ve içimizden birisi daha gidiyor o uzun yolculuğa bir kanat açıyor. şaşırıyoruz. nasıl yani diyoruz; hep yaşamayacak mıydık biz..
Not: KitapEki.com yazarı Aynur Uluç yazılarında büyük harf kullanmamayı tercih etmektedir.
- “pandora’nın kapısı” şişli cemil candaş kültür merkezi’nde açıldı. - 13 Ocak 2020
- ezgi günlük tutarsa - 7 Aralık 2019
- her şeye rağmen - 18 Kasım 2019
FACEBOOK YORUMLARI