
Borges’in Evinde tam bir “içeriden haberler” kitabı. Tabiri caizse; yazılanların hepsi kesin bilgi..!
Bir insanın hayatı birdenbire nasıl değişir..? Sanırım buna verilebilecek bir çok cevap vardır. Benim en kıskandığım insanların başında gelen Alberto Manguel bu şansa 16 yaşındayken kavuşmuştu. Okul çıkışında çalışmakta olduğu kitabevinin daimi müşterilerinden biri de, Borges’di. Ve akşamları evine gelip kendisine kitap okumayı isteyip istemeyeceğini sormuştu genç Manguel’e.. Elbette kabul etmişti bu teklifi Manguel ve körlüğü nedeniyle Borges’e kitap okuyan birkaç kişiden biri olmuş, haftanın üç dört akşamı annesi ve hizmetçisi ile yaşadığı apartmanı ziyaret eder olmuştu.. Bu, sadece Borges’e kitap okumak değil, 4 yıl sürecek olağanüstü bir edebiyat ortamına de giriş demekti Manguel için.
Aslında Alberto Manguel de boş bir genç değildi. Çocukluğunu, babasının diplomatik görevi nedeniyle İsrail’de geçirmişti. Çek bakıcısından İngilizce ve Almanca öğrenmişti. Ana dili olan İspanyolca’yı ise 1955’te Arjantin’e döndükten sonra öğrenecekti. Fransa, İtalya ve İngiltere gibi değişik ülkelerde hayatını geçiren yazar, 1988’de Kanada vatandaşı olacak, yazarlığının yanı sıra, çok dilli bir çevirmen, antoloji yazarı ve editör olarak da uluslararası bir şöhret kazanacaktı. Ve kendisini dünyaca tanınan bir yazar yapan Hayali Yerler Sözlüğü’nü yazacaktı.
Benim size bahsetmek istediğim ise Borges’in Evinde isimli kitabı. Tam bir “içeriden haberler” kitabı. Tabiri caizse; yazılanların hepsi kesin bilgi..!
Borges’in körlüğü özel bir türdü. (*) Otuz yaşından başlayarak yavaş yavaş ilerlemiş ve elli sekiz yaşına basmasından sonra kesin olarak yerleşmişti. Neredeyse tüm çevresini kaplayan gri ve siyah içinde, siyahı hiç göremediği için yakınır ve görebildiği tek renk olan sarıyı bağrına basardı. Sarı, çok sevdiği kaplanların ve güllerin rengiydi. Arkadaşları her doğum gününde ona sarı, parlak kravatlar hediye ederlerdi. O ise, her seferinde Oscar Wilde’ın bir sözünü yineleyecekti.. “Ancak sağır bir adam böyle bir kravat takabilir..!”
Borges’in körlüğü nedeniyle hafızası inanılmaz gelişmişti. Her şeyi anımsardı. Kendi yazdığı her şeyi ezberden okuyabilir, düzeltebilir ve değiştirebilirdi. Unutmuş gibi yapmak en büyük eğlencesi ve pozuydu.. Bir keresinde gençlik döneminde yazdığı şiirleri artık anımsamadığını söyleyecek, bunun üzerine ona bir şiirinin yalan yanlış hatırladığı bir iki dizesini okuyan gazeteciyi yumuşak bir sesle düzeltip şiiri başından sonuna kadar ezberden okuyuverecekti.
Dev belleği ile eski tangoların sözlerini, çok eski şairlerin berbat dizelerini, roman ve öykülerden diyalog ve betimlemeleri, çeşitli dillerde yazılmış uzun şiirleri, okuduğu her şeyi hatırlardı. Sibiryalı Tatarlar hakkındaki birkaç dizelik şiirin Almanca çevirisini anımsayıp, yetmiş sayfa haline getirebilen bir bellekti bu deyip, bu bahsi kapatalım..!
Kafasında az önce yazdığı sözcükleri “Şunu yazabilir misin” diyerek, kelimesi kelimesine yazdırırdı. Yazı bitince kağıdı alır, ince bir şerit olana kadar katlar, sonra bir kitabın arasına koyardı. Parasına da aynı şeyi yapardı..! Bir şey için para vermesi gerektiğinde bir kitabı çeker, içinden ince şerit halindeki parayı çeker alırdı. Yazdığı bir metni de..
Mozart’ın müziğiyle karşılaştığında doğru yolu gördüğüne yemin eder, bunca yıl Mozart’sız nasıl yaşadığını anlayamadığını söylerdi. Tangoyu günün ilerleyen saatlerinde gelen, kulak zevki için fazla duygusal bulurdu. Cazı ise severdi..
Borges’in kitap raflarında eksik olan, kendi kitaplarıydı. “Kongre” adlı öyküsünün İtalya’da yayınlanmış lüks baskısı, postacı tarafından kendisine ulaştırılacak, ciltli, siyah ipekle kaplı, altın varaklı, el yapımı, mavi Fabriano kağıdına basılmış, her nüshanın numaralandırıldığı, her illüstrasyonun elle yapıştırıldığı nadide kitabı “Ama bu bir kitap değil ki, bir kutu çikolata” diye haykırıp, kitabı postacıya hediye edecekti..!
Borges için gerçeğin çekirdeği kitaplardaydı. Kitap okumak, kitap yazmak, kitaplar hakkında konuşmak gerçeğin ta kendisiydi. Edebiyat hakkında konuşmaya kendini daha rahat verebilmek, dikkatini bölmemek için “dertsiz besin” dediği pirinç ve makarnayı tercih edecek kadar gerçeğin kendisiydi kitaplar hakkında konuşmak..
Binlerce yıl önce başlamış olan ve asla bitmeyeceğine inandığı bir diyaloğu sürdürdüğünü biliyordu.. “Zamanla her şiir bir ağıta dönüşür” diyecekti Manguel’e..
Her şeye rağmen mutlu olmanın ahlâki görevimiz olduğunu öne süren Borges, mutluluğun kaynağını açıklayamasa bile, kitaplarda bulunabileceğini söylerdi. Kitabın yazarı Alberto Manguel, edebiyatla birlikte gastronomi, tarih, mitoloji, politika konularında eserler veren duyarlı bir yazar.. Benim için söylediğine kuşku duymadığım, çerçeveletip duvarıma asacağım bir sözün de sahibi.. “Hareketsiz oturmanın da bir sanatı var”
Burada birkaç örneğini verdiğim, Borges hakkındaki bilinen, bilinmeyen, çok az bilinen tüm özelliklerin ince ince irdelendiği bir kitap Borges’in Evinde..
Borges hayranlarının, sevenlerinin, yaşamını, düşüncelerini, dini görüşlerini, edebiyattan resme, müzikten yemeye, içmeye kadar tüm hayret edilesi fikirlerini, alışkanlıklarını bir solukta okuyabilecekleri bir kitap.
Elbette “Doğanın Bölümlemeleri Üzerine” adlı yapıtın yazarı, gizemci Scotus Erigena’nın gözlemini bir şerh olarak koyalım.. “Bir metni yorumlayanların sayısı, o metnin okuyucularının sayısı kadardır..”
(*) Bu konu hakkındaki bir diğer yazım “Borges Ve Körlük” için.. http://kitapeki.com/borges-ve-korluk/
![]()
|
- Dünyanın en eski restoranında Hemingway yemek yemiş, bulaşıkları Goya yıkamış! - 31 Mart 2018
- Dünyanın İlk Kitap Kasabası - 23 Şubat 2018
- Bütün Romanlar, Hava Durumu İle Başlar..! - 28 Ocak 2018