Borges körlüğün kendisini yıldırmasına izin vermemiş ve sonrasında onlarca şiir ve hikaye yazmaya devam etmiştir.
Bundan sonraki yaşamında ölümsüz şeyler yaratacağına inandığım
cesur yürek Ata’ya..,
“Kimse yakınıp yerindiğimi sanmasın
bu lütfundan yüce Tanrı’nın,
bana ilahi bir şaka yaptı
kitabı ve körlüğü aynı anda bağışladı.”
Yukarıdaki dörtlüğü ilk okuduğumda çok da fazla anlam yüklememiştim.
Evet, tanrının birbiriyle çelişen iki armağanı vardı ortada…
Ancak bu, tanrının çok sık yaptığı bir şakaydı.
Yine de dörtlüğün anlamını tam olarak bulması için olayın öncesine gitmek gerekiyor.
Borges sonradan kör olan yazarlardan…
Görme yetisini kaybetmesi elli yıldan fazla sürmüş.
“Gecenin ağır ağır inişi yarım yüzyıldan fazla sürdü” der kendisi de.
Mütevazılık örneği göstererek “Yaşamım boyunca pek de hak etmediğim birçok onura değer görüldüm” dese de,
“Ama beni en çok mutlu edeni Ulusal Kitaplık Müdürlüğü oldu” demeyi de ihmal etmez.
Siyasi nedenlerle de olsa, Kütüphane Müdürlüğüne atanmıştır ve artık bir milyon kitabın başındadır.
Cenneti her zaman bir kitaplık olarak düşünmüştür ve şimdi cennettedir.
Sonradan kütüphanede bir milyon değil, dokuz yüz bin kitap olduğunu öğrenir ve “dokuz yüz bin, bir milyondan fazla gibi görünüyordu” der.
Herkes cenneti ırmaklar kenarında bahçeler, yeşil vadilerde saraylar olarak düşlerken cennet olarak düşlediği kütüphaneye geldiği ilk gün oturur “Armağanlar Şiiri”ni yazar. Yukarıdaki dörtlük de o şiirdendir.
Evet tanrı ona ilâhi bir şaka yapmıştır ve tamamen kör olduğu yılın sonunda ona dokuz yüz bin kitap bağışlamıştır.!
Ancak Borges körlüğün kendisini yıldırmasına izin vermemiş ve sonrasında onlarca şiir ve hikaye yazmaya devam etmiştir.
Bu hikâyelerden birinde (Yedi Gece/Körlük) rastladım yukarıdaki dörtlüğe.
Borges aynı hikâye içinde “anlı şanlı körlerden” de söz eder.
Örneğin gerçekten yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz Homeros’un kör olduğunu söyler.
Oscar Wilde’a göre Yunanlıların Homeros’un kör olduğunu ileri sürmelerinin nedeni; şiirin görsel değil, işitsel olması gerektiğini vurgulamak istemelerindendir. Yani Wilde, İlkçağın Homeros’u “bile bile” kör bir ozan olarak sunduğunu söylemiştir.
Homeros’un şiiri gerçekten görsel bir şiirdi, genellikle de olağanüstü görsel.
Wilde da şiirinin çok görsel olduğunu fark etmiş, kendini bu kusurdan kurtarmak istemişti.
Neyse konumuz Wilde değil.. O, gören bir yazardı.
Yeniden “körlük ve yazarlık” konusuna dönersek, Milton’ın körlüğü gönüllü bir körlüktü.
John Milton, gözlerini kralın parlamento tarafından darağacına gönderilmesini destekleyen risaleler yazarak kör etmişti.
Gözlerini, özgürlüğün savunulması uğruna bile bile yitirdiğini söylüyor, bu uğraştan soylu bir hedef olarak söz ediyor, körlüğünden kesinlikle yakınmıyordu.
Paradise Lost (Kayıp Cennet), Paradise Regained (Yeniden Bulunan Cennet), Samson Agonistes, o güzelim soneler ve İngiltere Tarihinin başlangıcından Norman İstilasına kadarki bölümünü Milton körken gerçekleştirmiş ve evine uğrayanlara ezberden okuyarak yazdırmak zorunda kalmıştı. Belleği o kadar gelişmişti ki; On bir heceli ve uyaksız kırk elli dizeyi aklında tutabiliyordu.
Son bölümde tekrar Borges’e dönelim:
“Bir yazar ya da herhangi bir insan başına gelen her şeyin bir araç olduğuna, her şeyin bir amaçla verilmiş olduğuna inanmalıdır” diyor Borges.
Bir şiirinde aşağılanmadan, mutsuzluktan ve uyumsuzluktan “Kahramanların en eski besini” diye söz etmesi buna inanmasındandır.
“Bunlar bize alıp dönüştürelim diye, yaşamlarımızdaki bahtsızlıklardan ölümsüz şeyler, ölümsüz olmaları beklenen şeyler yaratalım diye verilmiştir” düşüncesindedir.
Körlüğü sayesinde, başkalarının iyilikleriyle çevrili olduğunu duyumsamaktadır.
Çünkü insanlar körlere karşı her zaman iyi duygular beslerler.
Sokratesçi deyimle; “kim kendini bir körden daha iyi tanıyabilir..?“
- Dünyanın en eski restoranında Hemingway yemek yemiş, bulaşıkları Goya yıkamış! - 31 Mart 2018
- Dünyanın İlk Kitap Kasabası - 23 Şubat 2018
- Bütün Romanlar, Hava Durumu İle Başlar..! - 28 Ocak 2018
FACEBOOK YORUMLARI
3 Comments
Bu yazı için çok teşekkürler.
Okumamı sağlayan Aynur Uluç Hanımefendiye ayrıca teşekkürler.
ben teşekkür ederim sayın ramazan topoğlu..
aynur uluç’a da..
Borges’i okumaya, tanımaya yeni başlıyorum ne yazık ki. Çok geç tanık olduk kendisi ile sizden bir ricam olacak hangi eseri veya kitabı ile başlayayım. Önerinizi bekliyorum. Paylaşım ve anlatımınız çok güzel sizin yazılarınızı takip edeceğim.