Fahrenheit 451 ne denli önemli olduğu ıskalanan günümüz dünyasının iki kör noktasını büyüteç altına alarak bir gelecek-dünya kurgusunda gözler önüne serer.
Size gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu eserlerden biri sayılan bir kitaptan bahsedeceğim. Yazılmasının üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Fahrenheit 451’den. O kitap ki hem distopya türünün hem de bilimkurgu serisinin klasikleri arasındadır. Neil Gaiman’ın dediği gibi bir uyarı kitabıdır. Kurguladığı dünya, yaşadığımız gerçekliğin karanlıkta kalan yönlerini bize gösteren bir ayna işlevi görür.
Yazıların yer aldığı birer kutu olarak bakabilirsiniz kitaplara, ancak yanlış olmamakla birlikte amacı ıskalayan bir görüştür bu. Kitaplar, kendilerine ait ayrı bir uzam yaratımıdır. Oradan kendi dünyamıza bakmamızı, hayatımızı dış göz olarak görmemizi sağlar. Bu nedenle eleştirel düşünmenin ve sorgulamanın yol haritasıdır. Gerçeği yalan ve sanal olandan ayırt edebilmenin anahtarıdır ve tam da bu yüzden sonsuz ve sorgusuz itaati arzulayan nice iktidar tarafından düşman olarak görülmüştür çağlar boyunca. Yasaklanır. Yakılır. Fahrenheit 451, kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığıdır.
Gelecek Dünya Kurgusu
Fahrenheit 451, ne denli önemli olduğu ıskalanan günümüz dünyasının iki kör noktasını büyüteç altına alarak bir gelecek-dünya kurgusunda gözler önüne serer. Bunlardan ilki kitapların olmadığı, kimsenin kitap okumadığı hatta kitapların yasaklandığı, imha edildiği bir dünyanın neye benzeyeceğidir. Diğeriyse televizyon, bilgisayar, sosyal medya gibi teknolojik sanal aletlere mahkum olan insanların iletişimsiz, özgür iradeden yoksun, eleştirel düşünceden bihaber hale geldiklerinde aslında insan olmanın cevherini kaybettiği gerçeğidir. Ayrıca, hıza endeksli bir dünyada, insana slalom yaptıran zaman algısının renkleri, kokuları, duyguları, teması yani kısaca deneyimi imkansız hale getireceği gerçekliğiyle yüzleştirir okuru ki çarpılan bu duvar da en az kitapsız bir hayat kadar sarsıcıdır. İşte yirminci yüzyılın kült eserleri arasında sayabileceğimiz bu kitap İthaki Yayınevi’nin Bilimkurgu Klasikleri serisinden, Dost Körpe’nin özenli çeviriyle Mart 2018’de tekrar basılarak raflardaki yerini aldı.
Kitabın Konusu
Kitabın baş kahramanı Guy Montag, bir itfaiyecidir. İşini severek ve sorgulamadan yapan, hatta tüm hayatını hiç sorgulamadan, düşünmeden, üzerine kafa yormadan yaşayan birisidir. Onun yaşadığı dünya, dev ekran televizyonların evlerin duvarlarını ve insanların tüm zamanlarını kapladığı bir dünyadır. Öyle ki, insanların birbirleriyle konuşmaya hiç vakti kalmaz. Sürekli açıktır televizyon ve en yüksek sese ayarlanır. Bu televizyonlarda tüm gün evlerine konuk olan ekran kahramanları, bir çeşit hologram misali, onlarla konuşmakta ve sorular sormaktadır. Elbette sorulan sorular cevap beklentisi içermeyen, bu nedenle de düşünmeye değil vakit öldürmeye yarayan birer klişe olmanın ötesinde değildir hiçbir zaman. Montag, karısı Mildred’le beraber üç duvarı televizyon ekranıyla kaplı oturma odalarında, son ses seyredilen sanal gerçekliğin içinde, yaşam şekli haline gelen hıza endeksli bir dünyada mutlu olduğu sanrısı içinde bir hayat sürer.
Montag bir itfaiyecidir ancak onun görevi yangınları söndürmek değil kitapları yakarak yok etmektir. Kaskında bir kitabın yanma derecesi olan 451 sayısı ve kolunda semender, göğsünde Anka sembolüyle tam bir ateşleyicidir o. Bradbury’nin kullandığı semender ve Anka sembolleri, ateşi ve külleri simgeler. Yakmak bir zevkti, cümlesiyle başlar kitap. Montag’ın yakmaktan, kitapları kara birer böceğe dönüştürmekten zevk alan yüzüyle tanışırız önce. Ancak Montag’ın hayata bakışı komşusu Clarisse McClellan ile tanışınca alt üst olur. Bu garip kız herkes gibi değildir, etrafı meraklı gözlerle inceleyen, sohbet eden, sorular soran, hızla hareket etmek yerine düşünmek için kendine zaman tanıyan bir kızdır Clarisse.
Evlerinde televizyon seyretmek yerine verandada sohbet eden kızın ailesi de tuhaftır aynı zamanda. Komşu evin karanlıkta televizyon izlemediğini, tüm ışıklarının yandığını görünce şaşıran Montag’a, “Ah, annemle babam ve amcam oturmuş konuşuyorlar, o kadar. Sokaklarda gezinmek gibi, ama daha nadir. Amcam bir keresinde de sokaklarda gezindiği için –sana söylemiş miydim?- tutuklanmıştı. Ah, biz çok tuhafız” diye cevap verir genç kız. Ancak bu tuhaf aile Montag’ın iç dünyasında, derisinin altında, derinlerde bir yerde gizli duran bir düğmeye dokunur adeta. Düğme döner ve bir kapı açılır; sorgulamaya ve şüpheye doğru bir gizli geçit açılır. Bu andan sonra Montag için her şey değişecek, çok sevdiği işi hakkında soru işaretleri doğacak ve yaktığı kitapların içinde ne olduğunu merak etmeye başlayacaktır.
Bir Bilimkurgu Olarak Fahrenheit 451
Fahrenheit 451 bir bilimkurgudur. Teknik detayların resmedildiği bilimsel bir dünya kurgular Bradbury. Evlerin duvarlarını kaplayan televizyonlar vardır. Ekrana bağımlı sanal bir hayattır yaşanan ve henüz takvimler 1953 yılındayken adeta günümüzü, bugünün dev ekranlarını, interneti, görüntülü iletişimi öngörür yazar. Montag ne zaman eve gelse duvarları karısı Mildred ile konuşurken bulur. ‘Oturma odası ailesi’ denen ve duvarlardan seslenen bu görüntüsel insanlar, iletişimi de aynı yapaylık düzeyine indirger. Bu konuşmaların hiçbir anlamı yoktur. Kimin kiminle konuştuğunu, meselenin ne olduğunu anlamadan dinler onları Mildred. Aslında o da binlerce ev kadınının yaptığından farklı bir şey yapmaz, sabah kahvaltısının ardından oturma odasına geçerek televizyonu açar. O denli yüksek sesle dinlenir ki bu programlar ev içinde konuşulması mümkün değildir. İnsanlar maaşlarının çoğunu bu televizyonlara yatırmak ve bu nedenle hep daha fazla çalışmak üzerine kurulu bir tüketim toplumunda yaşar.
“Herkes için daha çok spor, grup ruhu, eğlence ve düşünmene gerek yok, değil mi? Organize, organize ve süper organize, süper süper sporlar. Kitaplarda giderek daha çok resim. Daha çok fotoğraf. Zihin giderek daha az içer. Sabırsızlık. Bir yerlere, bir yerlere, bir yerlere giden, hiçbir yere gitmeyen, kalabalıklarla dolu otobanlar. Benzin mültecileri.” Kitapta tarif edilen yaşam biraz daha geniş açıdan bakınca günümüz şehir hayatının koşuşturmasını, sürekli bir şey yapmaya, hareket etmeye mecburmuş gibi davranan, gittikçe daha az iletişim kuran, daha az düşünen ve daha az sorgulayan, bencil, eğlence odaklı insanını hatırlatmıyor mu?
Felsefi ve Düşünsel Boyut
Şehir içinde saatte yüz altmış kilometre hızla giden araçlar yer alır. Havadaki jetlerin ve otobandaki arabaların sesi ya da son desibelde dinlenen müzik vardır her an her yerde. Sessizlik ise düşünmeye sevk ettiği için istenmez. Her şey sürat üzerine tasarlanmıştır. Düğmenin yerini fermuar alır ve insan şafakta giyinirken düşünmeye, felsefi düşüncelere dalmaya ve dolayısıyla da melankolikleşmeye ayıracak bir saat bulamaz. Herkesin spor, grup ruhu ve eğlenceyle ilgilenmesi istenir. Herkes zevk ve heyecan içinde yaşar.
İtfaiye binasında görev yapan bir çeşit robot olan mekanik tazı da kitapların ve devletin suçlu saydığı kişilerin bulunmasında kullanılır. Bu robot hayvanın tüm özellikleri ve nasıl yakalayıp yok ettiği detaylı bir şekilde anlatılır kitapta. Tüm anlatıya yayılan bu detaylı teknolojik anlatım, kitabı bilimkurgu türünün bir üyesi yapar. Ancak bunun yanında kurgunun içerdiği distopik özellikler asıl felsefi ve düşünsel boyutunu kazandırır esere.
Bir Distopya Olarak Fahrenheit 451
Distopyaların karanlık ve istenmeyen bir geleceğin tarif edildiği bir gelecek-dünya kurgusu olduğu zannedilebilir ki tanımı gereği öyledir. Ama distopyayı fantastik yazından ayıran ve karakteristik özelliğini veren faktör ayaklarının bugüne basmasıdır. Distopyalar günümüz dünyasında var olan bir gerçekliği mercek altına alır ve bu böyle giderse ileride neler olabileceğini masaya yatırır. Kimi distopyalar iktidar baskısını, kimileriyse cinsiyet ayrımcılığını, düşünme ve sorgulama hakkını, hızı, cinselliği odağa alabilir. Ancak hemen hepsinde yer alan temel özellik insanca yaşam ve özgür seçim hakkının engellenmesidir diyebiliriz. Bir üst akıl ve ya egemen güç sizin yerinize doğru bildiğini seçer. Hangi işi yapacağınız, nasıl yaşayacağınız, hatta ne düşüneceğiniz bile artık iktidarın yönetimindedir. Bunun için en etkin araçsa gerçekliğin bükülmesi, gerçekle yalanın yer değiştirmesidir. Bunun sonucunda tek-tip insanlardan kurulu bir toplum oluşur. Farklı davranan, düşünen insanlar yok edilir. İnsanlar bir nevi iktidarın programladığı robotlara dönüşür.
Fahrenheit 451’de de insanların seçim hakkı elinden alınır. Kitapta yer alan iktidar bunu en temelden, bilinç ve algıları değiştirerek yapar. Bilinç kontrolü kitapların yasaklanmasıyla, algı kontrolüyse hız ve teknolojiyle sağlanır. Kitap okumak yasaktır. Kitaplar yakılır, okumaya yeltenenlerse yok edilir. İnsanlara sorgulama yetisi kazandıran felsefe, edebiyat, sosyoloji yasaktır. Bu bakış açısını kitapta Montag’ın amiri olan Beatty çok net bir şekilde açıklar: “Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da iyisi, hiçbir açıdan sunma. Bırak savaş diye bir şey olduğunu unutsun. Hükümet verimsizse, kadroları fazla şişkinse ve vergi manyağıysa, insanların bu yüzden kaygılanmasındansa hükümetin bunların hepsi birden olması daha iyi. (…) Onlara bir şeyleri yorumlamaları için felsefe ve sosyoloji gibi kaygan zeminli şeyler vermeyeceksin.”
Yaşam Hakkı
Seçim hakkı elinden alınan bir kişinin artık insanca yaşam hakkı da kalmaz. Burada gene ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’, ‘Cesur Yeni Dünya’ ya da ‘Biz’ gibi en temel distopik kitaplarda var olan bir özelliğe, gerçeklik algısının çarpıtılmasına rastlarız. Mutluluk vaadiyle, kaygıyı azaltma adı altında insanlara kitap okutulmaz. Resmi tarih, Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te olduğu gibi değiştirilerek iktidarın amacına uygun şekilde yeniden yazılır. Amerikan tarih kitaplarında “1790’da Koloniler’de, İngiliz etkisi taşıyan kitapları yakmak amacıyla kuruldu. İlk itfaiyeci: Benjamin Franklin” diye yazdığı iddia edilir.
Ray Bradbury, sorgulamasını sadece kitaplar üzerinden yapmaz. Kitapları basılı birer nesne olmanın ötesine taşır. Eğitebilen, eleştirel aklı harekete geçiren, sorgulatan, olaylara daha yukarıdan ve daha gerçekçi bakmayı sağlayan her şey bir kitaptır aslında. “İhtiyacın olan şey kitaplar değil, bir zamanlar kitaplarda olan şeylerin bir kısmı. Aynı şeyler günümüzde oturma odası ailelerinde olabilirdi. Aynı sonsuz detaylar ve farkındalık radyo ve televizyon alıcılarıyla iletilebilirdi ama iletilemiyor” derken bu bakışı sunar. Önemli olan yazılı sayfalar değil onların insana bahşettiği felsefi yetidir. Bu yeti, doğayı deneyimleyen ve kendi içine yolculuk yapan insanların da bulabileceği bir şeydir. Hayata dokunmakla ilgilidir ki iyi yazarlar da bunu yapar. Bu dokunuş çim biçen adamla bahçıvanın farkını koyar ortaya. Kitapta yer alan, bazı kitapların kusursuzca insan şeklindeki kapakların arasında var olduğu sözü de bu felsefeyi vurgular.
Hız ve Gürültü
Algı kontrolüyse hız ve gürültüyle sağlanır. Son sürat ve daimi olarak bir yerlere koşturan insanlar sersemlemiş yarış atlarına benzer. Boş zaman bırakarak düşünmeye mahal vermemek için sürekli yarışlar, spor organizasyonları, bahisler, kağıt oyunları kullanılır. Yollarda yürümek, otoyolda yavaş araba kullanmak tutuklanma nedenidir. İnsanlar ne yağmuru, ne ayı ne de çimenlerdeki çiyi durup seyreder. Renkler, kokular bilinmez. İnsanlar birbirlerine ve hayata dokunmaz, temassız bir düşüştür yaşam. Arabaların, jetlerin, televizyonun ve müziğin sesi konuşmaları bastırır. Cam kırma ya da araba parçalama, gençlerin ve çocukların doğal eğlencesi halini alır. Yarışlarda ölen çocuklar da bu eğlencenin önemsiz bir ayrıntısıdır. Yaşama ve insan hayatına karşı saygı, demode bir detaydır. Hız, hayatın normal bir bileşeni halindedir bu dünyada. Geceleri yarışlar yapan çocuklar ölmekte, insanlar renkleri, kokuları, doğan günü, ayın şeklini, çiyin neye benzediğini bilmemektedir.
Dil ve Anlam
Son olarak kitabın en önemli özelliklerinden biri olan dil ve anlatımından da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Her anlatının kendine has dili ve ritmi vardır. Bu biçem kitabın ana konusu ve felsefesiyle ne kadar paralelse o derece okura dokunabilir diye düşünüyorum. Bir distopya anlatısının kimi zaman karanlık ve umutsuz atmosferini, kimi zamansa heyecan dolu ritmini anlatı diliyle çok başarılı bir şekilde yakalamış Bradbury. Düşüncenin bazen sarmal bir yapı oluşturması, yer yer bilinç akışı, tekrarlar, diyaloglar çok başarılı. Montag’ın baştaki kısa, parçalı, bodur cümleleri kendi iç sorgulamasıyla beraber evriliyor, gelişiyor. Burada yeraltı ve bilimkurgu kitaplarının kendine has jargonunu ve dilini çok başarılı bir şekilde çevirilerine yansıtan Dost Körpe’ye de özellikle teşekkür etmek gerekiyor. Yazarın ahengini hiç kesintiye uğratmadan dilimize yansıtıyor. Tüm bu dil, anlam, felsefi bakış ve gerçek hayata dokunuşuyla da dünyada tek kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday diyebileceğimiz bir kitap kalıyor ellerimize.
|
Okuma önerisi!Doğuş Sarpkaya’nın incelemesi; “Sürgün Gezegeni’nde Öteki ile Yaşamak“ Sürgün Gezegeni, bilimkurgu ve fantastik romanlara yepyeni bir soluk getirecek güçlü bir yazarın ayak seslerini duyduğumuz önemli bir roman. |
- Bu Kitabı Ateşten Koruyun: Fahrenheit 451 - 26 Nisan 2018
- Sonuçta bir direniştir yaşamak; Ernesto Sabato Üzerine - 31 Mart 2018
- Nefes Kesici Bir Gerilim: Kurtulan Kızlar - 21 Mart 2018
FACEBOOK YORUMLARI