
Sistem eleştirisinden dem vururken bir de bakmışsınız kâğıttan bir gemiye binmişsiniz, aşktan konuşurken, kaplumbağa çişi soluyup abartma hastalığına tutulmuşsunuz.
Ademhan Esen’in ilk öykü kitabı “Ağrı Kesici” fantastik bir dille yazılmış. Öykülerin geniş bir konu yelpazesi var. Otuz kadar irili ufaklı öykünün arasında ilerlerken sıra dışı dünyaların sizi beklediğini rahatlıkla söylemek mümkün.
Sistem eleştirisinden dem vururken bir de bakmışsınız kâğıttan bir gemiye binmişsiniz, aşktan konuşurken, kaplumbağa çişi soluyup abartma hastalığına tutulmuşsunuz.
Aslında kitabın başındaki G.B. Shaw’a ait cümle, içeride nasıl bir manzara ile karşılaşacağınızı çok güzel özetliyor: “Yaşlandığı için oyun oynamaktan vazgeçmez insan, oyun oynamaktan vazgeçtiği için yaşlanır.” Eh karşımızda da pek “oyuncu” bir yazar var. Her öykü, bir satırdan diğerine keskin bir kestirilmezlik döngüsünde akıyor. Kitabın bölümleri de bu oyuncu ve mizahi bakış açısının izlerini taşıyor: Ağrı kesici, ateş düşürücü, kas gevşetici ve antidepresan.
Origami, Sistem Gereksinimleri, Dünyanın Kaderi, Allah Vergisi, Saklambaç, Abartma Tozu bence öne çıkan öyküleri. Öyküler tahmini güç, atipik örgülerle ilerlerken filozofi tespitler karşısında duraklamamak mümkün değil. Birkaç alıntı vermeden olmaz:
“Bazı insanlara seslendiğinizde dışarıdan bir bina gibi dik ve sert görünmeleri, ama içlerinin bomboş olmasından ötürü sesinizin eko yapması, tam olarak bundandır.” (1)
“Deplasmanda aşk yaşarken itiraz edemezsiniz.” (2)
“Ölmek piyano çalmak gibidir; bilmeyen kötü sesler çıkartır. Öldürmek ata binmek gibidir, bilmeyen rezil olur, beceremeyen attan düşer…” (3)
“Aşk üzerinde fay hattı bulunan kara parçası gibidir, o deprem illa ki olur.” (4)
“Ses yemek gibidir, yokken huzursuz, azken ideal, kıvamında muhteşem, fazlaysa rahatsız eder.” (5)
“Koku, dost gibidir, doğrusunu bir kez bulduğunuzda, ne olursa olsun asla unutmaz ve bırakmazsınız.” (6)
“Bir insanı severek veya sevmeyerek, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek hayatınıza alıyorsunuz. Kimisi küp şekerin suyu emmesi gibi hayatınızı ele geçiriyor, görünüşte sizi değiştirmiyor fakat pratikte yumuşatıyor. Kimi de hediye paketi gibi üzerinize kaplanıyor ve içinden çıkmadan eski kimliğinizi bulamıyorsunuz.” (7)
Bir cümleden diğerine, şimdi nasıl bir tanımlama yapılmış, konu hangi bilinmeze varacak telaşıyla geçerken, elindeki feneri nereye tutacağını bilemediğiniz delişmen bir rehberin arkasından gitmenin hayret, merak ve şaşkınlığını yaşıyorsunuz.
Gerçeküstü, büyülü bir ton var öykülerde… Bunu bazen kullanılan sıfatlarda seziyorsunuz tıpkı “Yarım kalmış sözler ofisi”nde sevgiliye takılan pek ilginç isimlerde olduğu gibi: Afet-i yekta-i emelim, kızıl afetim, kızılcık reçelim, kızıl maskem, kırmızılım, kızıl denizim. Ya da kaplumbağa çişi tozu soluyan insanların abartma hastalığına yakalanması gibi bin yıl düşünseniz aklınıza gelemeyecek bir öykünün kurgusunda… Yahut da “Nefret” adlı öykünün karakterinin annesinin, mahallenin kızı deli Sevda’nın kertenkele olarak yaşayıp üç kez öldüğünü ve en son insan olarak tekrar dünyaya geldiğini iddia etmesi türü benzetmeler, okurun tahayyül sınırlarını hayli zorluyor.
Renkli, farklı ve beklenmeyenle dolu bir yolculuğa hazır olun!
- S: 30
- S: 39
- S:68
- S:70
- S:73
- S:72
- S: 82
![]()
|
- Y kromozomu yeryüzünden silindi, bu dünyada yalnızca kadınlar yaşıyor - 2 Nisan 2018
- Bu kitap bütün ağrılarınızı kesecek! - 22 Mayıs 2017
- Âşık Kedi - 11 Nisan 2017