Buse Cinayeti

Buse Cinayeti, takma adı Buse gerçek adı Fevzi, mahallelice Kız Fevzi olarak bilinen bir travestinin öldürülmesi üzerine incelikle kurgulanmış başarılı bir polisiye roman.

Polisiye roman okumayı çok seven bir arkadaşımın önerisiyle ulaştığım bir seri Hop-Çiki-Yaya polisiyeleri. Seri yedi kitaptan oluşuyor. Turkuaz, İletişim, Can, Sel, Everest, Merkez Kitaplar ve Nar Kitap etiketiyle basılmış edisyonları var. Ben şimdilik İletişim Yayınları’nın baskılarına ulaştım. Elim ikinci kitaba gitti nedense. Ancak okuyuculara ilk kitapla ilgili bir fikir vermesi için Sevengül Sönmez’in Virgül’de (sayı:67, Kasım 2003,  s.87) yayınlanan yazısından bir alıntı yapmak istiyorum: “Aikido yapan, klasik müzik dinleyen, bilgisayar dünyasında hacker’lık yaparak para kazanan ve Beyoğlu’nda bir travesti barının yöneticisi olan kahramanımız, okuduğu polisiyelerin etkisiyle olacak, çevresinde işlenen cinayetlere kayıtsız kalamaz: Peygamber Cinayetleri adlı ilk kitapta öldürülen travestilerin takma adları ile gerçek adları arasında bir ilgi kuran kahramanımız (adını bilmiyoruz) bilgisayar üzerinden tanıştığı, tekerlekli sandalyeye bağlı yaşamak zorunda kalan Cihat 2000’in yardımıyla, bu cinayetlerin peşine düşer ve kendisini biraz çetrefilli bir durumun ortasında bulur.

Gelelim ikinci kitaba: Tasarım harikası kapağına bakıldığında, kitabı içeriğiyle ilgili pek bir şey çağrıştırmasa bile direk buse-öpücük üzerinden gerçekleşen bir cinayet fikri akla gelebilir. Peki gerçekten öyle mi?

Buse Cinayeti, takma adı Buse gerçek adı Fevzi, mahallelice Kız Fevzi olarak bilinen bir travestinin öldürülmesi üzerine incelikle kurgulanmış başarılı bir polisiye roman. Buse, geçmişinde bazı adamlarla birlikte olmuş, bu adamlardan özellikle bir tanesi, içinde bulunulan dönemin önemli adamlarından biri oluveriyor. Buse zayıf bir anında, ki bu daha önce planlanmış bir durum, bu ortamı ayarlayan insanlara olup biteni anlatıyor. Adamlar basit şantajlarla iyi paralar kırmaya çalışan bir gazeteci tayfası aslında. Bu tayfanın içinde farklı meslek gruplarından kişiler de olduğu için küçük çaplı bir mafyavari birliktelik oluşmuş. Buse “Mafyoz” diye söz ediyor bunlardan.

Olanları bakış açısıyla gördüğümüz başkahramanımız da bir travesti. Başkahramanımız diyorum çünkü gerçekten bir adı yok. Olmasına da gerek yok aslında. Bir anti-kahraman;  abla, hanım, beyefendi, adam gibi sözcüklerle varlığını sürdürüyor. O bir dedektif de değil. Öyle bir düşüncesi de yok. O bir travesti. Gündüz kadınları cezbeden bir adam, geceleri erkekleri hayran bırakan bir kadın olabiliyor. O bir travesti ama kitapta kimi zaman kadın, kimi zaman da erkek olarak dengeli bir şekilde verilmeye çalışılıyor. Ancak içgüdüleri, hisleri ve diliyle bir kadın kimliği yakıştırmamıza yol açıyor. Akşamları hissesi olan bir gay barda kadın, gündüz ise yazılım işleriyle uğraşan bir erkek. En büyük yol göstericisi merakı. Polisiye okumayı ve merakını uyandıran şeyleri araştırmayı seven biri. Dedektifliği buradan geliyor. Dedektif gibi hareket ediyor diyemeyiz çünkü olayları çözmek gibi bir derdi yok. İhtimalleri televizyonda yarışma programları izleme merakından gelen alışkanlıkla a,b,c,d diye sıralayıp içlerinden birini seçerek hareket ediyor. Sebep sonuç ilişkisi içinde yoluna devam ediyor, sonra da amaca odaklanıyor. Ayrıca öteki travesti arkadaşlarından daha donanımlı. Bu donanım onların kendi arasında da önemli aslında, aralarında bir hiyerarşi olduğunu da anlıyoruz romanı okudukça. Aslında pek çok şey öğrenebiliyoruz demek daha doğru olacak. İşini karakteriyle bütünleştiren, farklı yetenekleri olanların daha iyi bir gözle görüldüğü de öğreniyoruz. Kısacası hayatını sürdürmek için sadece bu işi yapmak ve seçici olmamak travestiler dünyasında alt tabaka sayılıyor. Bu sayede okuyucu olarak toplum dışı, öteki olarak kodladığımız bir dünyanın, travestilerin dünyasının içine giriyoruz. Bazen komik, bazen de trajik.

Cinayete kurban giden Buse, başkahramanın kulübünde çalışıyor, elinde geçmişe ait fotoğraflar var. Bunları görme engelli annesinin evinde sakladığını, hayatının tehlikede olduğunu da anlatıyor başkahramanımıza. O yokken evinin arandığı bir gün, gelip başkahramanımızda kalıyor. Sabah yatağı yorganı düzeltip haber vermeden gidiyor, bir süre sonra ölüm haberi geliyor. En son birlikte kaldıkları için fotoğrafların elinde olabileceği düşüncesiyle başkahramanımız da takip ediliyor, ki o bunun doğal olarak çok sonraları farkına varıyor. İlk iş olarak en azından bunu yapması gerektiğini düşünerek Buse’nin annesinin evini buluyor, ancak kadın evde yok. Üstelik üst katta başka bir yaşlı kadın cinayetiyle karşılaşıyor. Buse’nin annesinin gündüzleri sıkılıp vaktini yanında geçirdiği huysuz yaşlı bir kadıncağız bu. Kitaptaki ikinci ve son cinayet de bu zaten. Buse’nin zayıf anından faydalanıp konuşturulduğu ses kaydı da var. Onu başkahramanımız buluyor. Buse’nin söz ettiği kişileri ses kaydından öğreniyor, ancak adamlardan biri onu gerçekten şaşırtıyor. İktidardaki sağ partinin önde gelen ikinci adamlarından biri bu kişi. Bundan sonrasını heyecan dozu gitgide arttığı için okuyucuya bırakıyorum. Yalnız kitap boyunca merak ettiğimiz iki kişi daha var. İlki Buse’nin annesi, ikincisi ise mahallenin taksicisi.

Yerli polisiye romanlarımızın bazılarında olay, çevre ve insanlar çok tanıdık olduğu için cinayet ya da cinayetlerden uzaklaşıp komşuya, mahalleliye, etraftaki insanlara odaklanıyoruz. Onların nasıl davrandığı, nasıl tavırlar sergilediği böylece daha önem kazanıyor. Birden onlardan biri olup kendimizi de komplo teorileri sıralarken bulabiliyoruz. Herkesten şüphe etmeye başlıyoruz. Romanda bu da var. Ancak anlatıcının kişilere ve çevresine mesela evine temizliğe gelen kadına biraz tepeden bakışındaki hafif aşağılayıcı tavrı da gözden kaçırmamak gerekiyor. Ayrıca cinayetlerle ilgili hiçbir ipucu yok. Çözümleme sonlarda oluyor, her şey birden ortaya çıkıveriyor. Bu durumun serinin öteki kitaplarında okuyucunun merakını artırmak için ek bilgiler verme yoluyla dengelenip dengelenmediğini merak ediyorum ancak yazarın kurguda yetkin ve başarılı olduğunu belirtmeliyim.

Sonuç olarak yukarıda da dediğim gibi merak ettiklerimiz vardı. Bunlardan biri Taksici Hüseyin, hani başkahramanımıza yanık olan. Ondan olayın çözümlenmesinden sonra söz edildiği için roman henüz bitmemiş oluyor bizler için. Romanın sonunda Hüseyin’i sevdiysek roman bitmemiş, yeni başlamış bile olabilir aslında. Seriye merakla devam edebiliriz bunun da etkisiyle, polisiye kurgularına ve sosyal mesajlarına daha dikkatli bir gözle bakmayı da ekleyerek.

  • Buse Cinayeti
  • Yazar: Mehmet Murat Somer
  • Türü: Polisiye
  • Baskı Yılı: 2003
  • Sayfa Sayısı: 245 Sayfa
  • Yayınevi: İletişim Yayınları
Funda Şamiloğlu
Latest posts by Funda Şamiloğlu (see all)
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Anne Frank’in şiiri açık arttırmayla satıldı

Read Next

“Yalnız İnsanı Direngen Kılmalıyız”

One Comment

  • Funda Hanım ;
    Çok başarılı bir yorum yazısı ağzınıza sağlık.Diğer kitaplar için de güzel yorumlarınızı bekliyoruz.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *