
Celil Oker; “Düşüncelerimizi karşımızdaki bir insana bire bir anlatırken bile, dağınık, sistemsiz, çalçene aktarmaya çalışırsak, en değerli görüşlerimiz bile hiçbir etki yapamadan uzayda dağılır gider diye düşünüyorum. Seçim her zaman konuşanın, yazanındır.”
Anlatacak bir hikâyeniz var ama sözcük denizinde nasıl ilerleyeceğini bilmeyen bir kaptan gibi mi hissediyorsunuz? Ya da bir yol haritasına mı ihtiyacınız var? Yoksa yazarlığın doğuştan gelen bir yetenek olduğunu mu düşünüyorsunuz? Polisiye edebiyatımızın en önemli isimlerinden Celil Oker, elinizdeki kitapta tüm bu sorulara yanıt veriyor, Yaratıcı Yazarlık Teknikleri eğitimlerindeki deneyimini genç yazar adaylarıyla paylaşıyor. Doğru bir yöntemle çalıştığınızda yazının o büyülü dünyasına pekâlâ girebileceğinizi, yazarlığın doğuştan kazanılan bir yetenek olmadığını söylüyor.
Olay örgüsü, karakter yaratmak, çatışma, diyalog ve üslup gibi kurmacanın temel öğelerinin örneklerle anlatıldığı kitapta hikâye anlatma sanatının incelikleri gösteriliyor, işin püf noktalarını ve bu alanda sık yapılan yanlışlara dikkat çekiliyor. Genç Yazarlar İçin Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu, anlatacak bir hikâyesi olan genç yazar adayları için çok değerli bir kılavuz.

- Siz hikâye anlatıcılığına nasıl başladınız, onun inceliklerini nereden ya da nasıl öğrendiniz?
Başlarda bu konularda formel bir eğitim almadım elbette. Kayseri’de, kütüphanesi ve okuyan ebeveynleri olan bir evde doğdum. Okumak, çok okumak temel, doğal faaliyetlerimden biriydi. Okudukça, kimi şeylerin farkına varmamak mümkün değil. Sözgelimi eğer çocukken Pinokyo’yu okumuşsanız, bugün kitabımda yer alan kimi ilkelerin, dönüşüm ilkesinin, yolculuk temasının, balinanın karnına düşme arketipinin (o sıralarda bu lafı bilmesem de) ve eve dönerek bir insan olma özleminin bu işin tam göbeğinde olduğunu sezmemeniz zor. Ardından lise günlerinde Bereketli Topraklar Üzerinde’yi okursunuz. Ana yapıdaki benzerlikler dikkatinizi çeker. Derken üniversitede Berna Moran’ın aynı kitap üzerine yazdığı makaleyi okursunuz. Gerçekten böyleymiş dersiniz. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ortaokul ve lisede (Talas ve Tarsus Amerikan Kolejleri’nde) hem kitap okumaya devam ettim hem de Anglosakson müfredatta bulunan dramatik yapılar incelemelerinden payımı aldım. Ufak ufak yazma deneylerine de başlamıştım. Bildiklerimi uygulamaya çalıştım elbette. Bir üslup disiplini elde etmek için Hemingway’in hikayelerini çevirmeye çalıştım. Çok yararlı oldu. Hikâye anlatıcılığı yapısının temellerini sezmemde çılgınca sinemaya gittiğimiz bu dönemler de işe yaradı. Üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Farkında olmadan bu konularda formel eğitimime başlamış olmalıyım.
Bilgi Eğitim’de Yaratıcı Yazarlık Teknikleri atölyeleri yapmam gündeme gelince, saçmalamamak için oturdum bu konularla ilgili temel kitapların peşine düştüm. Bildiklerim pekişti, bilmediklerimi öğrendim. Sonra atölyelerde defalarca üstünden gittiğim, test ettiğim, gerektiğinde tartıştığım bu ilkeler bütünü olgunlaştı, bir kitapta kısaca toplanabilecek bir şekle büründü. Söylediklerimin hiçbirini ben uydurmadım, yalnızca belli bir sistem ve yapı içinde sunuyorum gençlere. Umarım yararlı olur.
- Farklı disiplinler üzerine çalışmalar yaptınız. Ansiklopedi ve metin yazarlığı, romancılık ve hikâye yazarlığı bunlardan bazıları. Ayrıca Bilgi Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde öğretim üyeliği görevinde de bulundunuz. Bu disiplinlerin, sizin hikâye anlatıcılığınıza ne gibi olumlu ya da olumsuz etkileri oldu?
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi’nde çalışırken yazdıklarımızı sevgili hocalarım Memet Fuat ve Çevat Çapan’a gösterirdik, eleştirir, üstünü çizer, doğrusunu anlatırlardı. Ne müthiş bir eğitim fırsatı olduğunu düşünebiliyor musunuz? Neler borçluyum onlara. Doğrusu onlarla zaman geçirmek için elimizde metin olmadan da giderdik sık sık. Muhteşemdi onları dinlemek.
Reklam yazarlığında bir şeyi yazmak için ilham beklemek fikrinin saçmalığını, yetersizliğini öğrendim. Yazı, fikir, ne olursa olsun, çalışarak ortaya çıkıyordu. Siparişleri zamanında yerine getirmeniz gerekiyordu. Ötesi yoktu. Yazdığınız şeyin kalitesini sonra tartışırdınız. Yeterli değilse gider bir daha yazardınız. Yaratıcılıkla ilgili temel düşüncelerimin şekillenmesinde büyük payı vardır reklam yazarlığının.
Kendi yazdıklarımda da bildiklerimi uygulamaya çalıştım. Ne kadar becerdim, orasını okurlar, eleştirmenler bilir. Halen devam eden hocalığım da, gençlere palavra sıkmanın ne kadar alçakça olduğunu öğretmiştir bana, derslerdeki her cümlemin sorumluluğunu almaya çalışırım.
- Kitabınızda “‘Yaratıcılık’ doğuştan gelen bir armağan değildir. Öğrenilir, çalışarak elde edilir.” diyorsunuz. Peki, son dönemde sayıları gittikçe artan yaratıcı yazarlık kursları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin kaleme aldığınız kılavuzun, bu kurslar ve atölyelerde yapılan pratiklerden farkından biraz bahsedebilir miyiz?
Doğrusu başkaları bu tip çalışmalarda kim neyi, nasıl yapıyor bilmiyorum. Değerlendiremem. İyi bir iş çıkardığına güvendiğim atölye hocaları var. Diğerlerine kolaylıklar diliyorum yalnızca. İnsanların kendilerini geliştirmelerine yardımcı oluyorlardır mutlaka. Keşke daha da çoğalsalar. Şunu söyleyebilirim, kendi atölyelerimde, konuyu benim nasıl çalıştığıma, yazdığıma getirmemeye kararlıydım başından beri, kesinlikle uyguladım. Kendimden hiç örnek vermedim. Evrensel diye bellediğim ilkeleri aktardım katılımcılara.

- Bir üniversitede öğretim görevlisi olduğunuz için gençlerle bolca etkileşimde bulunuyor ve onlara yol gösteriyor olmalısınız. Kitabınızı da özellikle “Genç yazarlar” için hazırlamanızın sebebi son dönemde genç yazarların sayısındaki artış mı? Yoksa yeni dönem eserlerde yaratıcılık sorunu gördüğünüz için mi böyle bir çalışma yapma ihtiyacı duydunuz?
Üniversitedeki odamın kapısından içeri her gün elinde yazdığı hikâye, roman, senaryo, dizi projesi olan öğrenciler gelir. Fikrimi almak için. Yalnızca bizim okuldan değil, başka yerlerden de. Onlara temel ilkelerde yardımcı olmaya çalıştım hep. İlkeler aktarırım. Yaratıcılıkları ya da yazarlıkları ile ilgili hiçbir değerlendirme yapmam.
Kitabı bu kadar heyecanla yazmamın arkasında bu süreçler var elbette. Oradalar, bir şeyler yazmışlar, kendilerini ve yazdıklarını geliştirmek istiyorlar. Teker teker görüşmeye karşı değilim elbette ama kitap aracılığıyla bana kişisel olarak ulaşamayacağını düşündüğüm gençlere de yardımcı olmak mümkündü. Elimden geleni yaptım.
Genç yazarların çoğalması, kitaplarının basılması beni ancak sevindirir. Yazdıklarının nitelikleriyle ilgili tartışmaların olması doğaldır, zaman bu tartışmaları sonuca bağlar. Üstelik bu genç insanların oldukları gibi kalmayacaklarına, gelişeceklerine de inanmak gerekir.
Ülkemizde bombalar, silahlar patlayacağına romanların patlamasını tercih ederim.
- Bir “hikâyeyi” belirleyen en temel unsurlardan biri onun anlatıcısıdır. Yani, hikâye, anlatıcısı tarafından şekillenir ve anlatıcının bakış açısına (verdiği mesajlara, tarzına, dünya görüşlerine vs) bağlıdır. Bir anlamda “anlatıcıya göre değişebilen” bir yapıya sahiptir ve düşünsel temellidir. Hikâye anlatıcılığı konusunda bir “kılavuz” ortaya koymak genç bir yazara ne gibi bir katkı sağlar? Veya düşünsel temelli bir faaliyetin dahi “kuralları” ve kılavuzu olabilir mi?
Olur diye düşündüğüm açık. Ortaya koymaya çalıştığım ilkeler, kitapların içeriğinden, mesajından, derdinden bağımsız, binlerce yıldır çalıştığını bildiğimiz, hikâye anlatıcılarına yardımcı olan temel ilkeler. Kökenleri Gılgamış’tan bu yana, önce sözlü geleneklerde işe yaramayanların ayıklanmasıyla, sonra yazılı hikâye döneminde sistemleştirilebilmiş, üzerinde konuşabildiğimiz, test edebildiğimiz ilkeler.
Üstelik kimsenin bu kılavuza uyma zorunluluğu yok. Yazarlar, istediği gibi, istediği riskleri alarak, istediği kural bozumlarını gerçekleştirerek yazar elbette. Ancak yaptıklarından o zaman kendisi sorumludur. Beni anlamadılar diye ağlamak yok sıklıkla görüldüğü gibi.
Düşüncelerimizi karşımızdaki bir insana bire bir anlatırken bile, dağınık, sistemsiz, çalçene aktarmaya çalışırsak, en değerli görüşlerimiz bile hiçbir etki yapamadan uzayda dağılır gider diye düşünüyorum. Seçim her zaman konuşanın, yazanındır.
- Kendi yazarlık pratiğinize bakacak olursanız, yazarlık serüveniniz boyunca çizdiğiniz sınırlarınız, ilkeleriniz vs. oldu mu, olduysa neler?
Elbette. Yerli polisiye nasıl olmalı diye çok düşündüm. Vardığım sonuçları uygulamaya çalıştım. İyisiyle, kötüsüyle ortadadır. Polisiye yazarken nelere dikkat ediyorum sıralamasının yeri bu mülakat değil herhalde. Ancak hemen şunu söyleyebilirim, kitaplarımda çocukların başına kötü bir şey gelmemesine çok dikkat ederim. Ortalığı kan revan, kesilmiş bağırsak sahneleriyle doldurmam kitaplarımda. Seri katiller yoktur, olmayacak da. Okurla zekâ yarışmasına hiç girmem.
- Kitap henüz çok yeni. İlk elden onunla ilgili nasıl yorumlar ya da eleştiriler aldınız?
Doğrusu sosyal medya ve yüz yüze görüşmelerde çok iyi tepkiler aldım. İnsanlar, genç, yaşlı işlerine yaradığını söylediler. Görüşlerini ciddi ciddi merak ettiğim, değer verdiğim bir iki yazarımız var, onlardan ses çıkmadı henüz. Bekliyorum.
- Son dönemde beğendiğiniz, takip ettiğiniz veya okurlarımıza tavsiye etmek istediğiniz genç bir öykücü var mı?
Bir yazarın diğer yazarlar hakkında değerlendirme yapmasının sağlıklı olmayacağını düşünüyorum. O yüzden bir şey söyleyemem. Ne yaptıklarını izlemeye çalıştığım çok sayıda yazar var elbette. Yolları açık, kalemleri keskin olsun.
- Son olarak okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey ya da onları haberdar etmek istediğiniz yeni bir proje var mı ufukta?
Onuncu kitabım üzerine çalışmaya çalışıyorum diyebilirim. Su sıralar istediğim kadar verimli değilim ne yazık ki. Ancak ümidimi kesmedim. Dokuz tane yazmayı becerebildiysem bir tane daha üretebilirim diye ümitliyim.
![]()
|
- Sabahattin Ali’nin kitapları artık telifsiz - 3 Ocak 2019
- Ece Erdoğuş Levi her şeyi baştan anlatıyor - 17 Ekim 2018
- Özlem Özdemir yanıtladı: Ekonomik kriz yazarları nasıl etkileyecek? - 28 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI