Cemal’im Cemal’im “algın” Cemal’im

 

Kürtçe ağıt yakılarak ağlanan bir cenaze… Kendi dilinde ağlayamayan Cemal. “Bakıcıdan öğrenilen” Türkçe’nin boğazında kalması… Bunlar, yakında en yakında olan şair arkadaşının onun şiirinin içine bakmaması ya da bakıp da görememesi değil midir?

Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz. Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk.
Cemal Süreya

9 Ocak 1990’da ölen Cemal Süreya üzerine her dertleşme şairle “yeniden tanışmayı” göze almalı. Onu yeniden anlamak ve anlamlandırmak için “sürgün ve travma” mesaisi şart. Çünkü her sürgün hikâyesinin “yeraltı” tarihi vardır. Sürgüne verilen “olağan” tepki “dile getirilemezdir.” Süreç, hatırlama-hatırlatma, anlatma-susma diyalektiğiyle işler. “İnkâr” ile yüksek sesle “ilân” arasındaki çatışma travmanın merkezi diyalektiğidir. Bu nedenle hayatının kalbinde yas olan Cemal’in şiirini “sır şiiri”, “yas şiiri” olarak okuyorum. Gizli Kürt’tür. İnkâr etmemiş gizlemiştir, inkâr ile gizlemek farklıdır. Gizlediklerini bazı şiirlerinde görünür kılmış, bazılarında okurun bulmasına bırakmıştır. “Ödleriyle öten kuşlar gibi” dizesince; şiirinin içinde ötmüştür. O sesi duymak için zahmet gerek. Yapılması gereken Cemal’i yeniden sürgüne göndermek değil, trajik bir hikâyesi olan Kürdistan’dan ve Kürtçe’den sürgün şairin külliyatını milliyetçi-ırkçılığa kaydetmek isteyenlere karşı savunmaktır. Ondan yoksun kaldıkça yoksullaşmak, ötekileştirmek yerine eleştirerek anlamak, dünyalılara emanet ettiği şiirlerini sahiplenmek.

cemalsureya110416

Cemal’i en iyi anlayan şairlerden Metin Altıok’un “Cemal Süreya İçin Beş Şiir”inden dizelerle şairle yeniden tanışabiliriz. Bir an için bildiklerimizi “unutup”, aklımız ile kalbimiz arasına asılı pankarttaki dizeleri okuyalım: “Hep bir sürgünü giderdin / Sözleri ağızlarına kilitli”; “Yarana tuz basar gibi / Sızlattın kendini için için / Acını göğsüne gömmeyi / Daha çocukken öğrendin / İşte o bastırılmış acıyla / Soluklandı kostak şiirin.

Sürgüne gittikleri Bilecik’i anlattığı “Tarih öncesi köpekler havlıyordu” cümlesiyle soluklanıp başka dizelere geçelim: “Sen ki şiirin kilit diliydin / İmgeyle gerçek arasında / Gidip gelen pericik / Sen Cemal Süreya / Benzersiz ve depreşik / ‘Bir misillemeydin’ dünyaya.” Bir “sürgün” molası daha. “Kilit dili” anlamına gelen “pericik”, onun, imgeyle gerçek, gizlenenle açıklanan arasında, “şiirin kilit dili” olarak dünyaya misilleme olduğunu hatırlatmalı ve susmalıyız bir süre. Sonra da; “Bilmiyorum bir turnadan / Acaba kaç şiir çıkar / Ama senin şiirinden / Kalkan turnalar / Mutlaka halkın / Solgun tarihine konarlar.” dizesine konmalıyız. Son olarak ise; tüm Kürdistanı ve Mezopotamya’yı düşünerek, Cemal’in “Fırat suyu bütün bir bölgeyi / Takma adlarla dolanmak / Zorundadır” dizelerine ek, şu dizeleri mesken tutalım: “Bir yeraltı suyu olarak kalmıştır Mem-u Zin / Doğuda bile çok az kimsenin bildiği / Çünkü Ahmede Hâni takılıp kalmıştır / Her zaman sıkı bir kimlik kontrolünde.

Yakın arkadaşı İlhan Berk’in “bir gün bana babasından bahsetti. Babası sürgünlerde öldüğünde, amcası babasının beyninden bir parçayı avucuna koymuş, bu trajediyi anlattı bana. (…) Sonra Cemal’in hayatını düşündüm. Ahmed Arif, Kürt olduğunu fark etmiş, fakat Cemal bunu hiç fark edememiştir. Cemal Süreya şiirinde acı yoktur, tragedya yoktur. Müthiş ihtişam vardır.” cümlesi onun şiirini “düz” okumaya örnektir. “Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü” diyen Cemal’in Yunus ki Süt Dişleriyle Türkçe’nin şiirindeki şu dizeler Berk’i tekzip eder: “Sen ki gözlerinle görmüştün 57’de / Babanın parçalanmış beynini / Kâğıt bir paketle koydular mezara / İstesen belki elleyebilirdin de / Ama ağlamak haramdı sana / O günler istesen de istemesen de / Boğazında buruldu kaldı Türkçe / Mevsimlerin tülüne sarılı halde / Yıllarca dinlendirdin acını / Utandın ondan korktun bir bakıma / Sakladın geleninden gideninden.

Kürtçe ağıt yakılarak ağlanan bir cenaze… Kendi dilinde ağlayamayan Cemal. “Bakıcıdan öğrenilen” Türkçe’nin boğazında kalması… Bunlar, yakında en yakında olan şair arkadaşının onun şiirinin içine bakmaması ya da bakıp da görememesi değil midir?

Biz dertleşirken Ülkü Tamer muhabbete şöyle karışır:

Cemal: / Atlas Okyanusu’nda Fırat’ın Salı / Zap Suyunda Alp çiçeği

Sezai Sarıoğlu
Vinkmag ad

Read Previous

Eksik anlatılmış bir roman; Kırmızı Saçlı Kadın’ın eleştirel okuması

Read Next

Kürk Mantolu Madonna Sinemaya Uyarlanıyor

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *