Cenk Gündoğdu, usta bir şair ve yazar olarak “harap” ve ötesine geçmiş bir şairimizdir. Bize kalansa, “Hoş geldin –yeniden- uzun şiir” demek düşer!
Şair Cenk Gündoğdu, kitabının adını “harap” olarak belirlemiş. Bu adlandırmada, şairin ne düşündüğünden öte, şiirlerden anladığımızla bir yargıya varıyoruz. Bana göre, buradaki “harap”, olmuş bitmiş bir hal ve durumun kötücül harabı değil, eskiyenin, hükmünü yitirenin, yitirecek olanın harabı. Bu yönüyle iyicil bir harap.
Cenk Gündoğdu’nun harap’ını bir şiir bağlamından öte, bir kitap olarak ele almak gerek. Çünkü kitap teriminin etimolojisi bir yana, aslolan bir bütünlük ise, harap eksiksiz bir bütün ve bu anlamda kitap halinde…
Bir şiir kitabı “bu kitap sana öldürülen korkusuz çocuk” dizelerinin olduğu bir ön şiirle başlıyorsa, bu zamanda bu sunuyu iki kere düşünmek gerek! Bir kere bu gibi dizelerle başlayan bir şiir kitabı iyidir. İyi olmasına iyidir de, yine böyle dizelerle başlayan bir şiir kitabında, şair üzerine büyük bir yük almıştır; o korkusuz çocukları namerde yem etmememe yükü! Ne güzel ki, şair Cenk Gündoğdu bu yükü de ne iyi taşımıştır…
Şair, şiirlerini değil, kitabı sunuyor öldürülen korkusuz çocuğa. Zira, bu bir şiirler toplamı değil, ilk dizesinden son dizesine kadar bir şiirsel kişiliğini tamamlamış olan bir kitaptır.
Uzun şiirler zamanı
Kitabın ön ve arka kapağında ve ayrıca sunuda yer alan şiirleri de dâhil ederek, kitabın bir tek uzun şiirden oluştuğunu söylemek olası. Bir okuma sonucu olarak bu yargıya varmak bir yana, şiirlerin hacmi ve içeriği ile de uygun düşen bir durum var burada.
Kitabın ilk şiiri, “arkadaşım yalan” yirmi bir sayfalık bir uzun şiir. İzleyen şiir olan “ölü yaz” da yine bir uzun şiir. Dokuz sayfalık bir hacme sahip. Kitabın bundan sonrasında “ben korkunç” adlı altı şiirden oluşan bölüm ve “eve intihar” adlı sekiz şiirden oluşan bölümle kitap tamamlanıyor. Bütün bu sayısal verileri buraya aktarmamızın bir nedeni var. Özetle söylemek gerekirse, gerek baştaki iki uzun şiir ve gerekse diğer iki bölümü, birer ara başlık olarak kabul edip, yukarıda da belirttiğimiz gibi kitap bir uzun şiir olarak da -hemen hemen- okunabilir. Bu da çok iyi bir şey. Çünkü hep yakınıldığı üzere, yüz kırk vuruşluk monologların günceli kapladığı bir zamanda, uzun şiirin böylesi bir yetkin örneğini vermek çok özel bir ustalıktır. Bu ustalıkta farklı anlam katmanlarını içeren ve içinde asla tekrara yaslanmayan bir uzun şiir bize sunulmuştur. Açmak gerekirse, burada sözünü ettiğimiz tekrar, olumsuz anlamda değil, bir şiir tekniği olarak kullanılan tekrardır. Uzun şiirde, bir teknik olarak kimi imge, kavram veya dizelerle, şiir öbeklerini birbirine bağlama, okurun algısında sürekliliği oluşturmak için yapılan gerekli/zorunlu yöntemlere başvurulur. İşte, böyle tekniklere gerek duymayan bir dizim oluşturmuş cenk Gündoğdu. Yani süreklilik ve akıcılık adına alışılmışın yerini; yeni, canlı ve sürekli olarak bir aşama, bir aşama daha yükselen ve bunu da usulca yapan bir anlatımla karşımıza çıkıyor şair.
Uzun şiirde, bir ses, karakter, eylem ve bunların oluşturduğu bir anlam ve dize örgüsü/döngüsü ile şiir kurulur çoğu zaman. Genellikle baştaki öykülemeye veya konuya “lokomotif unsura” geri dönüşlerle, ara anıştırmalarla ilerletilir şiir. harap’ta ise, sürekli bir ilerleme var. Ama bu ilerlemede, geri dönüşler asla yok. Şiirin ana karkasını baştan oluşturmak yerine, ilerledikçe yapı yükselerek kuruluyor (s.43). Ki bu uzun şiirde yeni bir şeydir.
Uzun şiirin yine bir handikabı olan, şiir ilerledikçe arada bir ortaya çıkan zayıf halkalar sorununu da aşmış şair. Bunun ötesinde de, şiirin kendi içindeki yoğunluğundan asla uzaklaşılmayan bir yapı var. Kitabın birinci uzun şiiri “arkadaşım yalan” şiirinde, “ama kimse görmez kopan bileklerinden akan saatine başka” dizesi (s.11) bu yoğunluğa bir örnektir. Bu dize ayrıca, tekrar kolaylığına düşmemeye de örnek. Çünkü bu dizenin barındırdığı anlatım zenginliğini şair pekâlâ ilerleyen bölümlerde “sağabilirdi” ve biz buna itiraz etmezdik. Bunun yerine bambaşka dizelerle ustalığını usulca sürdürüyor şair; “stop… stop… stop… -gelecek vaatle öldürülmüştür” (s.16) dizesi ile farklı söylem çıkıyor bir karşımıza. Şiirdeki uyumlu ama bir kadar da kalabalık seslerin şiirsel bir hizaya sokulmasını okudukça, kitapta ilerledikçe daha iyi anlıyoruz. Az sonra sıfatlarına okuru yormadığı, hatta az bile geldiği dizlere ulaşıyoruz (s.18), “bindiğin gemi kırılan bir denizin bitimine açılıyor”.
Dolduruşun ve şair tembelliğinin olmamasını söylemek elbette Cenk Gündoğdu gibi bir şair için bir iltifat değil. Zaten onda böyle bir tembelliği görmeyiz doğal olarak. Ancak yeri geldiği için, özellikle bu şair tembelliğini de belirtmek gerekiyor. Çünkü bu sıkça rastlanan bir “teknik” sayılır! Şair tembelliği, şairin farkında olup, sanki farkında değilmiş gibi ve şiirin bir iç zorunluluğu gibi yaptığı kurnazca, kimi zaman gerekmese bile sahaya sürülen yinelemelerdir. Buradaki tembellik, yapılan yinelemeden öte, o şiiri yazan kişini daha iyisini yapabileceğini bilmemizden ileri gelmektedir.
Bir okur olarak, kitapta şairin ustalığına dair sayısız veri saptayıp, burada yola çıkarak ona iltifat etmek haddimiz değil. Çünkü Cenk Gündoğdu, zaten uslanmaz bir şiir emekçisi, şiir inatçısı/işçisidir. Usta bir şair ve yazar olarak “harap” ve ötesine geçmiş bir şairimizdir. Bize kalansa, “Hoş geldin –yeniden- uzun şiir” demek düşer!
|
- Azerbaycan Şiiri ve Çağdaş Bir Derviş, İbrahim İlyaslı - 1 Kasım 2018
- Paslı Bir Kelime; Umut - 15 Eylül 2018
- Zor Olanı Yazmak; Kırgın Çocuklar Mevsimi - 1 Eylül 2018
FACEBOOK YORUMLARI