Soğukkanlılıkla; suç ve suçlu psikolojisi üzerine bir başyapıt…
Kurgu olmayıp dokümantasyona da benzemeyen, sonu belli olduğu halde sonuna kadar her satırını ilgi ve merakla okuyacağınız bir kitap Soğukkanlılıkla. Kitabın yazım süreciyle ilgili birbirinden güzel iki ayrı film yapılmış, Capote (2005) ve Infamous (2006). Kitabın ismi ne zamandır okuma listemde bir yerlerdeydi, elimde okunacak onca kitap varken filmleri izler izlemez müthiş bir isteğe kapıldım, bu kitabı hemen okumalıydım. Kitaba başlar başlamaz her kitapseverin içine düşmesi kaçınılmaz ikilemle baş başa kaldım. Hem her an okumak isteğiyle yanıp tutuşuyor, hem de kitap hiç eksilmesin istiyordum. Okumadığım zamanlarda da, sözgelimi yolda yürürken kitaptaki karakterleri özellikle Perry Smith’i düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.
Kitabın esinlendiği konu gerçek bir olay; 15 Kasım 1959 tarihinde, kimsenin kapısını kilitlemeye bile ihtiyaç duymadığı huzurlu Holcomb kasabasında, herkesin sevip saydığı bir aile olan Clutter’ların, evlerinde, hapisten yeni çıkan iki kişi tarafından korkunç bir şekilde öldürülmesi.
Yazar, kasabalılarla, Clutter ailesini tanıyanlar, mahkumlar ve onları tanıyanlarla, dedektiflerle yaptığı uzun görüşmeler, konu ve kişilere dair araştırmalarının sonucu olarak ortaya koyuyor bu eseri. Kitap edebi açıdan kalitesini daha ilk satırlarda belli ediyor. Yazar Holcomb kasabasını anlatarak başlıyor kitaba, gerek bu kasabayı anlatışında, gerekse ilerleyen bölümlerde diğer mekan tasvirlerinde kendine has bir üslubu var yazarın. Öyle ki betimlemelerden hoşlanmayan okurların bile bu tasvirlerden büyük haz alacağını düşünüyorum. Çünkü sadece bir tasvirden ibaret değiller, orada yaşıyor ve orayı hissediyorsunuz.
İlk bölümde, 14 Kasım Pazar sabahından itibaren olayın gerçekleşme anına kadar, öldürülen dört kişinin: Bay ve Bayan Clutter ve dört çocuklarından ikisi Nancy ve Kenyon’un ve onları öldüren Dick ve Perry’nin eş zamanlı olarak neler yaptıkları tek tek anlatılıyor. Bu esnada karakterlerin kişilikleri, alışkanlıkları ve ilişkileri hakkında pek çok bilgi ediniyoruz. Daha sonra o geceki feci olay anlatılmadan doğrudan ertesi sabaha geçiliyor. Kasaba sakinlerini, baş karakterlerden biri olan dedektif Dewey’i, Clutter ailesinin evlerinde ölü bulunmaları ve bu olayın kasabalılar üzerindeki etkilerini incelikli bir şekilde detaylı olarak anlatıyor yazar. Suçluların yakalanmasına kadar süren altı haftalık bir zaman diliminde Dick ve Perry’nin başından geçenleri okuyoruz diğer bölümde, bir macera kitabı okuyormuşçasına. Son bölüm yakalanmalarından idamlarına kadar olan süreci konu alıyor. Olay gecesini Dick ve Perry itiraflarında detaylı olarak anlatıyorlar.
Suç ve suçlu psikolojisi üzerine bir başyapıt olduğunu düşünüyorum eserin. Dick ve Perry’nin çocukluk anıları, aile ilişkileri ve karakterleri etraflıca anlatılıyor. Her ikisinin de hastalıklı bir ruh haline sahip oldukları hissediliyor. Yazar öyle bir hünere sahip ki sanki onların yanındaymışım, onlarla birlikte vakit geçirmişim gibi hissediyorum. Onları bu kadar yakından tanıdıkça içimizden herhangi birisi de katil olabilir diye düşünüyorum. Örneğin Perry sanata, kitaba meraklı, duyarlı, karşılaştığı insanlara genel olarak nazik davranan birisi, niye öldürdüğünü kendisi de bilmiyor fakat üzüntü ve pişmanlık duymuyor.
Sayfa 367, İtirafında Perry Smith şöyle demişti: “İncitmek istemiyordum o adamı. Çok iyi bir beyefendi olduğunu düşünüyordum. İnsanlarla çok kibar bir dille konuştuğuna emindim. Boğazını keserken bile onun ne kadar iyi bir adam olduğunu düşünüyordum.” Donald Cullivan ile konuşurken de şunları söylemişti: “Bana çok iyi davrandılar(Clutter’lar). Hayatıma giren öteki insanlar gibi kötü davranmadılar bana. O eve girip onlarla tanışana kadar tanıdığım herkes bana kötü davranmıştı. Belki de bu kötü davranışların cezasını Clutter ailesi çekti.
Okurken öyle zamanlar oldu ki suçlu karaktere bir an sempati duyduğum için pişmanlık hissedip, onun ne yaptığını kendime hatırlatmam gerekti. Hapisteyken pencereden bir sincabı besleyen Perry için, onunla sohbet eden ve yemeklerini hazırlayan Şerif’in eşi Bayan Meier, onun ne kadar nazik olduğundan bahsediyordu Bay Meier’e bir akşam. Eşi ise onu dinlemek istemedi, ona eğer olaydan sonraki sabah Clutter’ları görmüş olsaydı asla böyle söylemeyeceğini belirtti.
Perry çok kötü bir çocukluk geçirmesine rağmen Dick’in çok güzel bir ailesi var. Anne ve babası için üzülüyor insan. Dick’in annesi mahkemede ağlayıp fenalaşıyor, nerede hata yaptığını sorup duruyor kendisine. Bu esnada toplu cinayet işleyen bir çocuğun annesiyle ilgili film “Kevin Hakkında Konuşmalıyız” geldi aklıma. Son bölümde diğer idam mahkumları hakkında da biraz bilgi sahibi oluyoruz. Mahkemeler devam ederken psikiyatrların sanıklar hakkında hazırladığı açıklamalarla suçluların psikolojisine bilimsel bir bakış sunuluyor.
Bu kitabı okurken kendimi salt bir okuyucudan ibaret hissetmedim, bizzat olayların içinde, karakterlerle beraber yaşadığımı hissettim. Okuduysanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır, okumadıysanız bir kez okumadan bu duygunun anlaşılabilmesi mümkün değil.
|
- Artık Bir Kitabım Var - 5 Nisan 2018
- 1980’lerin Nijeryası’nda bir hikaye: Benimle Kal - 13 Şubat 2018
- Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - 28 Ekim 2017
FACEBOOK YORUMLARI