Damızlık Kızın Öyküsü, gelecekte yaşanabilecekleri kurgulayan sosyolojik bilim kurgu türünde üretilmiş diğer eserler gibi alınacak fazlaca ders, üzerinde düşünülecek epeyce konu bırakıyor ardında.
Kanadalı şair, yazar, eleştirmen, denemeci ve çevre aktivisti Margaret Atwood tarafından yazılan Damızlık Kızın Öyküsü; dilimize ilk defa Afa Yayınları tarafından 1992’de kazandırılmıştır. Eser, günümüzde ise Doğan Kitap etiketiyle okurlarla buluşmaktadır.
Atwood kitabın ismini, ilkin ana kahramandan esinlenerek “Fredinki” koyduğunu ancak sonraları hem Chaucer’in Canterbury Hikâyeleri’ne gönderme yapmak hem de masallar ve halk hikâyelerine değinmek amacıyla “Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale)” şeklinde değiştirdiğini belirtmektedir.
Kaçışı Pek de Mümkün Kılmayacak Hızda Gerçekleşen Rejim Değişikliği
“1939’da doğmuş, İkinci Dünya Savaşı’nda bilinçlenen biri olarak kurulu düzenlerin bir gecede ortadan yok olabileceğini biliyordum.”der Atwood. Distopik bir kurguyla yazılan Damızlık Kızın Öyküsü’nde de benzer bir durum söz konusudur.
Başkarakter -kitap boyunca gerçek ismine değinilmemektedir-evli, çalışan, şanslı bir annedir; şanslıdır, çünkü kurgulanan gelecekte çok az kişi sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesiyle sonlanan bir hamilelik süreci yaşayabilmektedir. Gün gelir, kendi hesabındaki parayı kullanamadığını fark eder ve bunu, bir dizi olay izler. Hem kendisi hem de diğer kadın çalışma arkadaşları ansızın işten çıkarılırlar. Yaşananlar yalnızca başkarakteri ve onun çevresini etkilememektedir.
Karanlık bir geleceğin sinyalleri, kaçışı zorunlu hâle getirmiştir. Sınır dışına çıkmak amacıyla başlayan yolculuk yarıda kalır; başkarakter, kızından ve eşinden ayrı düşerek yakalanır. Böylece hiç kimsenin -özellikle de hiçbir kadının- tanışmak ve içine sürüklenmek istemeyeceği; sapkınlık, ataerkillik ve esaretle zehirlenmiş; anayasa ve kongreden arındırılmış bir diktatörlüğe sürüklenir.
Gilead Cumhuriyeti (!)
Başarısızlıkla sonuçlanan kaçma planının ardından başkarakter eskiden yaşadığı yerde ama kurulan yepyeni bir düzende sıkışıp kalır. Birçokları gibi önce Merkez’e alınır; burada sağlıklı bir rahme sahip olan kadınlar yeni düzen için eğitilmekte, -tabiri caizse-bir beyin yıkama sürecinden geçirilmektedirler. Söz konusu süreç; aşırı muhafazakâr, kurulan yeni düzeni benimsemiş, “Teyze” olarak anılan kadınlar tarafından yürütülmektedir. Teyzeler, Merkez’den ayrılan kadınları da denetlemekle görevlidirler. Kemerlerine asılı elektrikli değneklerle devriye gezmektedirler.
Hapsedildikleri bu dünyada kadınların her biri isimlerini yitirmişlerdir ve nasıl çağrılacakları, hangi Komutan’ın evinde yaşayacaklarına göre değişiklik gösterecektir. Merkez’den ayrıldıklarında devlet yönetiminde bulunan, çocuğu olmayan bir Komutan’ın ve eşinin evine gönderilecek; evinde kaldıkları Komutan’ın ismine getirilen iyelik ekiyle yeni bir isim kazanacaklardır. Başkarakterin adı da böylece Fredinki olarak değişmiştir.
Gilead Kadınları ve Renkler
Kurulan yeni rejimde kadınlar, giymeleri için dolaplarına konulan giysilerin renkleriyle belirli bir sınıfa ait olduklarını simgelemektedirler. Komutanların Eşleri mavi, sağlıklı bir rahme sahip oldukları için Komutanların evine yerleştirilen Damızlıklar kırmızı, ev işleriyle ilgilenen Marthalar donuk yeşil kıyafetler giymektedirler.
Toplumsal hiyerarşinin daha alt kademesinde bulunan erkeklerin eşlerine Ekonokadın denilmektedir ve giysileri çizgilidir. Bu kadınların evinde Marthalar gibi yardımcılar bulunmamaktadır. Dul kadınlar siyah giysilere bürünmektedirler. Gayri-Kadın olarak anılanlar ise kurallara aykırı hareket eden, rejimin getirdiklerine boyun eğmeyi reddeden kadınlardır ve Kolonilere gönderilmektedirler. Kolonilere gönderilen bu kadınlar; zehirli olduğu için terk edilen, insan yaşamına uygun olmayan topraklarda çalıştırılmaktadırlar. Gilead’daki bir diğer cezalandırma yöntemi ise asılmaktır.
Bu kadınlar arasından, insanlığın devamı için mevcudiyetleri kıymetli görülen Damızlıkların kıyafetlerinin rengi özellikle kırmızıdır. Dikkat çekici bu renge büründükleri için kaçmaları oldukça güçtür. Damızlıklar aynı zamanda, dışarı çıkarken yüzlerini gizleyen boneler de takmak zorundadırlar.
Bir Damızlık’ın Yaşamı
Kitap boyunca, Fred adındaki Komutan’ın evine getirilmesiyle Fredinki adını alan başkarakterin yaşamına dair birçok ayrıntı bulunuyor. Kendine ait bir odası bulunan Fredinki; eline tutuşturulan günlük alışveriş listesini temin etmek, gebelik ve doğum kutlamalarında Komutan’ın Karısı’na eşlik etmek ve doktor kontrolleri dışında dışarı pek çıkmıyor. Her ay düzenlenen bir nevi törenle Komutan’la cinsel ilişkiye giriyor, yiyip içtikleri daima gebe kalma olasılığına göre düzenleniyor. Yaşadığı ev ve işleyiş, intihar etmesine mahal vermeyecek şekilde tasarlanmış ve yıkanırken bile kendisine evdeki bir Martha eşlik ediyor.
Fredinki belirli bir süre gebe kalamadığında, Komutan’ın Karısı tarafından o hanede görevli Muhafız’la beraber olmaya zorlanıyor. Burada aslında Komutan’ın Karısı doğrudan dile getirmese de kocasının kısır olabileceğini ima ederek büyük bir risk alıyor; çünkü Gilead’da bir Damızlık hamile kalamıyorsa kadının suçu söz konusudur, Komutan’ın kısır olduğunu söylemek ya da ima etmek yıkılması imkânsız bir tabudur.
Fredinki sürüklendiği bu evde başına gelenlere tahammül edebilmek, kızına ve eşine kavuşabileceği bir gelecek hayaliyle ayakta kalabilmek için sıklıkla Gilead kurulmadan önceki bir dostunu anımsıyor. Çok güçlü bir karakter olarak karşımıza çıkan Moira adındaki bu kadınla geçmişte yaşadıkları, manevi bir destek sağlıyor Fredinki’ne. Ayrıca yeni rejim kurulduktan sonra söz konusu iki karakterin yolları da kesişiyor.
Kitapta başkarakterin anılarını okurken kurulan bu yeni düzenin perde arkasında yaşananlara da tanıklık ediyoruz. Baskılanan her toplumda baş gösteren sapkınlık, Gilead’ın karanlık sokaklarında da kaçınılmaz olarak nefes alıp veriyor.
Komutanların Karıları
Gilead’da kadınlar söz konusu olduğunda toplumsal hiyerarşinin en yukarısında bulunanlar Komutanların Karıları’dır -tabii burada Teyzeleri hiyerarşiye dâhil etmiyorum, onlar bir nevi öğretmen ve ahlak bekçiliği görevi üstlenmişler-. Kurulan yeni rejimdeki günlük yaşamı düşündüğünüzde, bu kadınlar açısından da olumlu hiçbir taraf göremiyorsunuz. Her ay eşleri, Damızlıklarla cinsel ilişkiye girerken törenin bir parçası olarak yanlarında bulunuyorlar. Damızlıklar hamile kaldıklarında, sürece uyum sağlıyor ve anneliğe hazırlanıyorlar. Doğum başladığında ise sanki kendileri doğum yapıyorlarmış gibi düzenlenen trajikomik tiyatronunbaşrolünü üstleniyorlar. Ardındansa kucaklarına yeni doğmuş bir bebek bırakılıyor ve doğum sonrasında sağlığına kavuşan Damızlık başka bir Komutan’ın evine gönderilirken kendilerini anne olarak buluveriyorlar.
***
Damızlık Kızın Öyküsü; gelecekte yaşanabilecekleri kurgulayan sosyolojik bilim kurgu türünde üretilmiş diğer eserler gibi alınacak fazlaca ders, üzerinde düşünülecek epeyce konu bırakıyor ardında.
Kitabı okuyanlar ya da kurguya ilgi duyanlar için kısaca bir bilgi de vermek istiyorum. Damızlık Kızın Öyküsü beyaz perdeye uyarlandığı gibi, 2017 yılında Hulu tarafından da diziye dönüştürüldü.
Yazacaklarımı, Atwood’un kitapta yer alan önsözünden bir alıntıyla bitiriyorum: “Doğanın sonradan aklına düşen bir fikir, insanlığın kaderinde ikincil oyuncular değil kadınlar. Her toplum da bunu her zaman bilmiştir. Doğurabilecek kadın yoksa, insan türü yok olur. Bu yüzden kadınlar, kızlar ve çocukların kitlesel tecavüzü ve öldürülmeleri, soykırım savaşlarının ve bir halkı ezmek ve sömürmek amacı taşıyan diğer seferlerin ayrılmaz bir özelliği olmuştur.”
|
FACEBOOK YORUMLARI