
Gustave Flaubert’in Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan Doğu’ya Yolculuk kitabı 19 Yüzyıl’ın toplumsal gerçekçi halini en iyi yazan (Madame Bovary) yazarın çok farklı bir yönünü bize sunmakta.
İnsanları bir yerden bir yere götüren araçlar günümüzdeki kadar gelişmemişken ve günümüzdeki kadar hızlı değilken bir yerden bir yere gitmek; gezmek olağanüstü hatta masalsıydı. Dünya kurulduğundan beri insandaki merak duygusu; doğuya yolculuklar, batıya yolculuklar, keşfetme; aslında basitçe bir merak duygusuyla çıkılan yolculukların kendini bulma süreciyle sona ermesi şaşırtıcı olmasa gerek.
Edebiyat gezilere, keşfetme merakına, bulma arzusuna en uygun sanat dalı. Çünkü gezmek, gezerken gördüklerinden etkilenmek, haz duymak, yeni bir yerin keşfinden sonra hissedilen doyum duygusu mutlaka ve mutlaka kağıda aktarılır. Piri Reis bile gördüğü, keşfettiği yerlerin sadece haritalarını çizmez aynı zamanda yazarmış.
Gustave Flaubert’in Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan Doğu’ya Yolculuk kitabı 19 Yüzyıl’ın toplumsal gerçekçi halini en iyi yazan (Madame Bovary) yazarın çok farklı bir yönünü bize sunmakta. İyi ki de sunmakta çünkü henüz ilk satırlardan, ilk paragraftan itibaren bambaşka bir maceranın içine girmekteyiz.
“Croisset’den 22 Ekim 1849 Pazartesi günü hareket ettim. Yola çıkarken iyi yolculuklar dileyen ev halkı arasında bana yalnızca bahçıvan Bossiere heyecanlı gibi göründü. Bense iki gün önce, cumartesi günü kalemlerimi toplayıp (yazdığım bu kalem de onlar arasındaydı) dolaplarımı kapatırken heyecanlanmıştım. Hava ne iyi ne kötüydü. Ağabeyimin eşi küçük kızıyla birlikte trene beni yolcu etmeye gelmişti. Bouilhet ve yolculuğum sırasında ölen genç Louise Bellange da vardı. Bizimle aynı vagonda ve benim karşımda Aşağı Seine valisinin hizmetçisi, kıvırcık saçlı, ufak tefek zenci kadın oturuyordu.”
Bir roman başlangıcı gibi değil mi? Fakat Flaubert bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Doğuya doğru gidilecek bir yolculuğa. Gezdiği yerleri masalsı bir anlatımla yazmış olmasının güzelliğiyle mutlu olarak arka arkaya çeviriyorum sayfaları…
Henüz 28 yaşında olan böylesine önemli bir yazarın dostu Maxime Du Camp’la çıktığı ve o zamanın şartlarına göre at sırtında dört buçuk ayda Nil Nehri’ni geçebildikleri, Fransa’dan başlayıp Mısır’a, Suriye ile devam edip Anadolu’dan İzmir ve İstanbul’a; oradan da Yunanistan’a geçilip İtalya’da son bulan böyle bir yolculukta şimdiye kadar sadece edebiyatçı yönünü bildiğimiz Flaubert’in aslında son derece maceraperest bir adam olduğuna şahitlik etmekteyiz.
“bugün Nil üzerindeyim, az önce Memfis’i geçtik. Güzel bir kuzey rüzgarı eserken Eski Kahire’den hareket ettik. Alabildiğine şişmiş yelkenimizin uçları birbirine çarpıyordu. Omurgası suyu yaran filikamız yan yatmış gidiyordu. Artık daha yavaş akan nehrin sesini işitiyorum. Önde İbrahim Reis Türk usulü bağdaş kurmuş, gözlerini karşıya dikmiş başını çevirmeden ara sıra tayfalarına bağırıyordu.”
Sanki doğu masalı. Fransız bir yazarın üstelik Madame Bovary’nin yazarının yazdığını bilmesek doğulu bir gezginin yazdığını söyleyebiliriz rahatlıkla bu satırları. Şuraya gittim, burada böyle şeyler var, şunları gördümün ötesinde Flaubert, neredeyse hiçbir ayrıntıyı atlamadan almış tüm notlarını. Her gözlem, her deneyim en ufak ayrıntısına kadar yazılmış. Gittiği şehirlerde gündelik hayatlarını yaşamakta olan halkı, oraların yaşam alışkanlıklarını yeni bir şey keşfeder gibi büyük bir heyecanla kaleme almış.
“Tophane rıhtımında gemiden iniyor, dar Pera yolunu izliyoruz. Justiniano Oteli.
Galata Kulesi tahta döşemelere bakan iç merdiven. Yukarıda, gece nöbetçilerinin işlettiği kahvehane. Geceleri yangına koştukları sırada ellerinde taşıdıkları mızrakları orada görüyoruz. Korkuluğun etrafında dolaşırken kulenin tavanı kımıldıyormuş ve tepesi de, denizin hareketinin içinde hala devam etmesinden olacak üstüne oturduğum bir gemi direği gibi eğiliyormuş gibi geliyor.”
Heyecanlanmamak imkansız. 1850’li yıllar bu yıllar. Tarihe tanıklık ediyor Flaubert. Sadece böyle bir yolculuk yaptığı için değil; aynı zamanda tüm gördüklerini ayrıntılı olarak yazdığı için. Küçük bir yolculuk değil bu. Sakın öyle sanılmasın. Doğu’nun neredeyse tamamını geziyor Flaubert ve bu yolculuktan geriye o yüzyıla dair çok önemli bilgiler aktarıyor. Yani aynı zamanda kaynak niteliğinde bir kitap olma özelliği de kazanıyor.
- Doğu’ya Yolculuk
- Yazar: Gustave Flaubert
- Çeviri: Yaşar Avunç
- Türü: Gezi
- Baskı Yılı: Kasım 2016
- Sayfa Sayısı: 584 Sayfa
- Yayınevi: Sel Yayıncılık
- TOPRAKTA BÜYÜR, TOPRAKTA YAŞAR, TOPRAKTA ÖLÜR İNSAN - 9 Ağustos 2021
- NE TAM OLARAK SUYA, NE DE TAM OLARAK GÖKYÜZÜNE AİT: SAKARMEKE - 8 Temmuz 2021
- YÜRÜMEMİŞ İLİŞKİLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARININ, VAZGEÇİŞLERİN VE KABULENMELERİN ÖYKÜLERİ - 20 Haziran 2021