Dönüp Dönüp Okumaktan Keyif Aldığımız 12 Klasik Kitap

Gelin tekrar okumak isteyeceğiniz klasiklere beraber göz atalım. Vakit kaybetmeden klasiklerle yeniden buluşun.

Kitap dünyası oldukça hızlı ilerliyor. Her ay yüzlerce yeni kitap okurla buluşuyor. Bu kitapların çok azı akılda kalıyor ya da dönüp tekrar okuma isteği uyandırıyor.

TİMAŞ
TİMAŞ

Tüm dünyanın okuduğu klasikler ise kendisini defalarca okura ispatlamış kitaplardır. Sizinle paylaşacağımız klasikler yıllar geçse de yeniden geri dönüp okumayı düşüneceğiniz eserlerden. Bu kitaplardan bazılarıyla çocukluğumuzda tanıştık ve bu tanışıklık yıllar geçse de devam etti.

O zaman gelin tekrar okumak isteyeceğiniz klasiklere beraber göz atalım. Vakit kaybetmeden klasiklerle yeniden buluşun.

1. Miguel De Cervantes – Don Quijote

“Don Kişot”, kişilerin gelişimini, birbirlerini etkileyişini ve karakter özelliklerinin yer değişitirişini hikaye sürerken diyalektik bir biçimde sergilemesi açısından da ilgiye değer. Başlangıçta Sancho, aç gözlü, maddi değerlere düşkün ve cahildir. Don Kişot ise düşler ülkesinde dolaşan bir bunak. Şövalye ve uşağı yaşadıkları maceralar sonunda giderek birbirlerine yaklaşır, her biri diğerinin özelliklerini de taşımaya başlar. Don Kişot, Sancho gibi halk ağzı ile konuşmaya başlar, Sancho saraylı diline özenir. Sancho, parayı pulu şan için tepip, düşler ülkesinde yaşamayı özler, Don Kişot ise gerçekleri farketmiştir artık. Bütün bu simgesel motifler arasında, fantazyalarından uyanan Don Kişot’un ölümü de bir simge, gerçek dünyanın tahammül edilecek bir yer olmadığının işaretidir.

“Don Kişot” için söylenmiş güzel bir sözle bitireyim; “İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta”. Cervantes ve “Don Kişot” üzerine söylenecek çok şey var, belki de hiç bir şey yok. Çünkü, o, okunduğunda kendisini gizlemeyen, herkese hitap edecek kadar katmanlı ve zevkine doyulmaz bir kitap.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

2. Daniel Defoe – Robinson Crusoe

Don Kişot, Robinson’ların egemen olacağı bir dünya karşısında şaşkınlığa uğrayan, toplumsal idealleri, ahlaki değerleri savunan olumlu kahraman tipiydi ve trajikti öyküsü. Yaklaşık yüz yıl sonra gelen Robinson’un ise toplumsal bir kaygı taşımaz. Değerler manzumesi kısa ve özdür; çalışmak ve kazanmak..! Doğa ve kendisinin ait olduğu toplumun dışındaki insanlar, tahakküm edilmek için vardır bu yeni insan tipi için. Don Kişot ve Sancho arasındaki ilişki, zaman içerisinde birbirini etkileyen ve eşitlenen bir nitelik kazanırken, Robinson ve Cuma arasındaki ilişki, hiç değişmeyen bir efendi-köle ilişkisidir. Batı oryantalizminin bütün öğelerini barındırır “Robinson Crusoe” romanı.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

3. Jonathan Swift – Gulliver’in Gezileri

Romanın bugünki kavramlara tercümesi halinde, Swift’in, insanların birbirlerini “ötekileştirmesi”ne vurgu yaptığı anlaşılmaktadır. “Robenson Crueso”da, çağdaşı Defoe, beyaz ırkın siyah adam üzerindeki üstünlüğünü doğallaştırırken, Swift, bu fantastik romanında, aslında birbirinden farksız olduklarını gösterdiği canlı türlerinin birbirlerini nasıl ötelediğini, ötekileştirdiğini araştırır. Bazen fiziksel ölçüler, bazen düşünce yapıları, bazen de türsel ayrılıklar nedeniyle oluşur farklar ve düşmanlıklar. Gulliver’in kendisine en yakın canlı türü olarak atları görmesi de bu vurgunun derinleştirilme isteğindendir.

Jonathan Swift’in diğer yapıtlarına da sinmiştir parlak bir zeka ürünü olan ince alayları ve keskin yergileri. Onun için yergi, içinde yaşadığı toplumsal ve siyasi ilişkilerin akıl dışılığına karşı çıkmanın ve aklı savunmanın biricik yolu olmuştur. “Gulliver’in Gezileri” de dahil olmak üzere pek çok yapıtı sansüre uğramışsa da, Swift, İngiltere’deki bütün kurumsal ilişkileri, hatta derin bir bağlılığı olmasına rağmen kiliseyi bile sert bir uslupla eleştirmiştir.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

4. Henry Fielding – Tom Jones

“Tom Jones”un dikkat çekecek yanlarından birisi, kurgusundaki kusursuzluk, daha doğrusu katılıktır. Her şey, yazarın kafasındaki plana göre ilerler. Hikaye birbirine eşit üç parçadan oluşur; Tom’un çocukluğunun geçtiği kırsal hayatı, hanların çevresinde geçen maceralar ve Londra… Böylelikle dönemin İngiltere’sindeki toplumsal yaşantı tamamen resmedilir. Ancak bu kuralcı tarz, doğal insan Tom Jones’un doğallığını zaman zaman saçmalaştırıverir. Romanda bir başka sorunlu nokta ise Fielding’in yarattığı karakterlerle arasına bir mesafe koyamamasında görülür. Roman yazarları sıklıkla yarattıkları kahramanları ile duygusal bağlar kurarlar. Bu bağlar roman kahramanlarının birbirleri ile olan ilişkilerine de yansır. Henry Fielding gibi gerçekçi bir yazar da kurtulamamıştır sözkonusu duygu yoğunluğundan. Tom’a, Sarah’a, Tom’u büyüten Allworthy’e ve Lady Bellastone’a bol miktarda iyilik şırınga eder.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

5. Goethe – Genç Werther’in Acıları

Bu romanı yazdığında 25 yaşındaydı Goethe. Hani, “bir kitap okudum, hayatım değişti” lafı gibi, “bir kitap yazmış ve hayatı değişmiştir”; üstelik okuyucularının hayatlarını da değiştirerek. Gerçekten de, romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, hem de Almanya sokakları bir “Werther salgınına” uğrayarak, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

6. Stendhal – Kırmızı ve Siyah

Romana uzun bir köy tasviri ve buna eşlik eden endüstrileşmenin getirdiği değişimlerle başlamış Stendhal. Ancak bu tarz tasvirlerde Balzac ya da Hugo kadar titiz bir üslubu yok. Çünkü romantiklerin yazma üslubunu benimsemiyor Stendhal, hatta Chateaubriand’dan yirmi sayfa olsun okuyamadığını itiraf ediyor. Çünkü ona göre romantik üslup; “söylenmesi tamamen gereksiz pek çok ufak şey, işitilmesi kulağa hoş gelen pek çok küçük yalan”dan başka bir şey değil! Balzac, Stendhal’in bu bilinçli tercihini eleştirse de, onun yeteneğini şu sözlerle teslim edecektir; “Az sözcük yetiyor M. Beyle’ye; kahramanlarını eylem ve diyalogla karakterize ediyor; okuyucuyu tasvirlerle yormuyor da dramatik zirveye doğru koşturuyor; ve bunu bir tek sözcükle, bir tek işaretle başarıyor.”

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

7. Victor Hugo – Sefiller

“Sefiller” romanında anlatılan gerçekler yalnızca toplumsal yaşantı ve onunla ilişkili mekanlarla sınırlı değildir. Roman kahramanlarının önemli bir kısmı, Hugo’nun yaşam öyküsünde ya da Fransa tarihinde yaşamış kişilerden oluşur. Hatta, gururlu, isyankar ve devrimci Marius tipi, yazarın kendi gençliğinin idealize edilmiş biçimidir. Jan Valjean’ı merkezine alan hikayesi de –özellikle 1832 ayaklanmasıyla- Fransız tarihinin romana yansımasıdır. Üstelik o dönemin haksız adalet sistemini ve politik hayatını teşhir etmesiyle de önemli bir belgeye dönüşür “Sefiller”. Üstelik hiç bir belgenin sahip olmayacağı zengin tasvirlerle ve şiirsel bir dille…

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

8. Gustave Flaubert – Madam Bovary

19. Yüzyıl romanının en başarılı örneklerinden birisidir “Madam Bovary”. Metni önemli kılan hem ele aldığı konu, hem de Flaubert’in üslubudur . Anlatılan, Emma Bovary’nin trajik hayat hikayesi ve karşılıksız aşkları gibi görünmekle birlikte, Flaubert Emma’nın şahsında, 19. Yüzyıl Fransız kadınının kıstırılmış hayatını, evlilik müessesesinin insan doğasına aykırılığını ve toplumsal değer yargıları ve ahlak ölçülerinin iki yüzlülüğünü ele alır.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

9. Tolstoy – Savaş ve Barış

Kim yaparsa yapsın, en iyi romanlar listesinde “Savaş ve Barış”ın üst sıralardaki yeri değişmez. Romandan ziyade büyük bir destan; ama kahramanların değil tarihin kendisine dair bir destan. Tolstoy’un 1869 yılında yayımlanan -gerek hacim, gerek içerik ve gerekse de edebiyat açısından- bu dev romanının arka planında 1805-1813 yılları arasında süren Napoleon savaşları yer alır. Bu nedenle “Savaş ve Barış”ta mekan Rusya ile sınırlı kalmaz, sahne bütün Avrupa’yı kapsar.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

10. Dostoyevski – Suç ve Ceza

“Suç ve Ceza” ve “Karmazov Kardeşler” romanlarında, Dostoyevski, bir cinayet etrafında kurar metinlerini. Ne var ki, cinayet bir “oyun” ya da basit bir heyecan unsuru değildir. Daha açık bir biçimde söylersem, yazar öldürme eylemini amaca dönüştürmez. “Suç ve Ceza”nın Raskolnikov’u ya da “Karamazov Kardeşler”in Smerdyakov’u, yazarın ahlaki bir sorgulama yapmak için cinayete ittiği karakterlerdir.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

11. Robert Louis Stevenson – Dr. Jekyll ve Mr. Hyde

Romanını okumayanlar bile “Dr. Jekyll and Mr.Hyde”ın konusuna aşinadırlar beyaz perdeye defalarca yansıyan görüntülerinden. Sessiz sinema günlerinden beri yönetmenlerin ilgisini çeken bu fantastik romanın kimi zaman komedi ya da parodileri de çevrilmiştir. Ama, o sinema için her zaman bir korku klasiğidir. Böylelikle roman da edebiyatın bu türü arasında sayılmıştır. Oysa Stevenson’un iyi ve kötü adamları, bir kişilik bölünmesi metaforundan başka bir şey değildir. Korku öğesi, metnin barındırdığı hikayeden çok, insan doğasındaki bastırılmış şiddeti farketmişliğimizden kaynaklanan dışsal bir özelliktir.

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

 

12. Herman Melville – Moby Dick

Moby Dick, roman tarihinin ilk denizcilik destanı, Mark Twain’in, Jules Verne’nin, Jack London’ın, Joseph Conrad’ın, doğa tutkunu pek çok yazar ve yönetmenin ilham kaynağı olarak bugünlere kadar varlığını ve güncelliğini korudu. Belki doğa karşısında insanın mücadelesi hiç değişmediğinden, belki hırslarımızla körleşmemiz hep sürdüğünden ya da haksızlıklara isyanın evrenselliğinden de kaynaklanıyor olabilir bu güncellik. Belki de her yaşta farklı bir anlam yükleyeceğiz metnin barındırdığı simgelere; ama Moby Dick’in edebi değeri hiç değişmeyecek..!

İnceleme yazısı için TIKLAYINIZ

Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Quentin Blake bu kitapta hem yazdı hem resimledi!

Read Next

Basılı kitap tutkusundan asla vazgeçmeyecek olanlar için 11 anlamlı sebep

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *

Follow On Instagram