Ece Erdoğuş Levi her şeyi baştan anlatıyor

Ece Erdoğuş Levi: “Türkiye’de şiddet gören, ensest mağduru olan, tecavüze uğrayan, her gün de sayısı daha çok artan bu örnekler karşısında kendimce bir ses vermek istedim.”

Özlem 35 yaşında evli bir kadındır. Bir akşam ani bir kararla kocasını terk edip âşık olduğu adamın evine gider. Orada onu kötü bir sürpriz beklemektedir: Bir eş! Evine geri dönen Özlem’in gerçeklerle bağı kopmuştur artık. Geçirdiği sinir krizi sonrasında gözlerini bir akıl hastanesinde açar. Âşık olduğu adamın hayali sürekli yanındadır ve Özlem’le konuşmaktadır. 

Özlem’in akıl hastanesinde tanıştığı her hastanın farklı bir hikâyesi vardır. Kimi aklını rakamlarla bozmuş, kimi kavuşamadığı sevgilinin özlemiyle çıldırmış, kimi yangında kaybettiği çocuklarının acısıyla gerçeklik duygusunu yitirmiş bu insanlar Özlem’in dünyaya ve kendine bakışını değiştirebilecek midir? Özlem takıntı haline getirdiği adamdan kurtulup yepyeni bir yaşama yelken açma gücünü kendinde bulabilecek midir?

  • Kitabınızda okura adeta ters köşe yaptırıyorsunuz. Kitap, birçok travmatik olaydan bahsetmesine rağmen, gitgide eğlenceli bir hal alıyor, hatta okuru yer yer gülümsetiyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Teşekkür ederim, yapmak istediğim tam da buydu. Dediğiniz gibi çok travmatik, ağır olaylar yaşamış insanları anlatıyorum. Bunu karamsar bir dille yapsaydım ya da ağlak bir dille tam bir ajitasyon çıkardı ortaya. Benim üslubum bu. Önceki metinlerimde de pek iç açıcı hadiseler yaşanmıyor ama okurken kahkaha attım diyenleri çok duydum, duyuyorum. Bence meseleye nereden baktığınız önemli, sayısız kere sil baştan anlatılabilir her şey, herkes başka bir yerden bakar.

  • Delilik son yıllarda, özellikle edebiyat metinlerinde –belki biraz da felaket edebiyatı sayesinde- övgüyle bahsedilen bir şey haline geldi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Deli olmak övünülecek bir şey olabilir mi gerçekten de?

Olamaz tabii ki, çok saçma bir şey bu. Deliler ne kadar acı çekiyor hiç haberi yok herhalde bunu söyleyenlerin. Övülecek ya da yerilecek bir şey değil. Dışardan, tabiri caizse deli olmayanların dünyasından bakıp da bunu yapmak daha delice. Basit bir depresyon bile ne kadar çökertebiliyor insanı ki buna delilik denemez bile. Sözüm ona aklı başında olanların anlayabileceği bir durum değil, delilik anlanmaz yaşanır bence.

  • Aslında delilik söz konusu olduğunda, birçok insan onu orta sınıf konformizminin neden olduğu bir çeşit “şımarıklık” gibi görüyor. Özlem’in delirişi de biraz bu “konformizmden” ve kendisinin de vurguladığı gibi “amaçsız” kalmaktan kaynaklı. Karakter sık sık delirmeye hakkı olup olmadığını da sorguluyor. Peki, sizce delirmeye hakkı var mı Özlem’in? Ya da delilik, hak edilmesi gereken bir şey midir?

Etrafındaki hikâyeleri dinlemeye başlayınca, onların ağırlığı karşısında kendine dönüyor haliyle. Düşünün o bile soruyor kendine hakkım var mı diye, bunu başkalarından da seziyor biraz. Ama bence zaten bu bir hak meselesi değil, insanın duygu dünyasıyla, karakteriyle, hatta DNA’sıyla ilgili bir şey. Herkes bunu yaşayabilir. Orta sınıf konformizminde o bahsettiğiniz kişiler belki de biraz kendilerini “delirtmek” istiyor, gerçek manasıyla değil tabii, az önce bahsettiğimiz şekilde bunu “havalı” bir şey olarak görüyorlar belki de, çok komik, hatta kara mizah çıkar bundan çok güzel. Bir de şu var tabii, çok travmatik hadiseler yaşadığı halde bunu hayatında çok iyi taşımış, ardında bırakmış insanlar da var. Özlem’e gelince o epey zamandır deliliğin kıyısında dolaşırken aşk bu durumu katmerlemiş, Özlem’i delirten aşktan başka şey değil.

  • Kitapta karşılaştığımız ve kısa süreliğine gördüğümüz bir karakter olan Jaklin, Tuhaf Hikâyeleri Sever Misiniz? kitabınızın da başkarakteriydi. Hayat hikâyesini yazmayı çok istiyordu. Bu kitapta da onun yazdıklarının Özlem’in yaşamına bir “amaç” kazandırdığını gördük. Peki, bu kitapları bir nehir roman olarak mı kurguladınız?

Hayır, sadece gönderme yapıyorum, hatta selam ediyorum Jaklin’e ama bunu çok sevdim. Yani devam edebilirim.

  • Özlem; akıl hastanesinde bir şairin ve aslında sembolik olarak yazma ediminin peşinden gidiyor. Yani, aslında bir yolculuğa çıkıyor. Ona iyi gelen şey, sanırım biraz da bu oluyor. Bu tema bana; Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını ve Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ını çağrıştırdı. Peki, Her Şeyi Baştan Anlat’ı da bir olgunlaşma romanı olarak görebilir miyiz?

Bir süre daha “genç yazar” Ece Erdoğuş Levi olacağım, bu kesin! Teşekkür ederim yorumunuza, bu beşinci kitabım, olgunlaşmamı en iyi okur ve edebiyatçılar yorumlar. Ama şunu söyleyebilirim, bu romanla, yani bu kadar çok kahramanlı bir roman yazarak, otuz beş kadar kahraman var, şimdiye dek yapmadığım bir şeyi yaptım. Bu da iyiye işaret sanki!

  • Kitabı okurken kadın karakterlerin daha baskın olduğunu hissettim. Başkarakteri bir kadın olarak kurgulamanızın özel bir nedeni var mı?

En önemli nedeni bunun bir kadın romanı olmasını arzulamam. Nitekim başkahramanın dünyasından baktığım için kadın olmasını tercih ettim. Kahramanların çoğu da kadın. Türkiye’de şiddet gören, ensest mağduru olan, tecavüze uğrayan, her gün de sayısı daha çok artan bu örnekler karşısında kendimce bir ses vermek istedim. Bu önce bir kadın ve yazar olarak vicdani bir mesele benim için. Bu durum varken başka bir şey yazamam diye düşünüyorum uzun zamandır. Özlem görece “daha” iyi koşullara sahip gibi görünüyor ama o da otuz beş yaş bunalımının kollarında, karmaşık bir aşk hikâyesi içinde buluyor kendini. Bu yüzden de Her Şeyi Baştan Anlat bir kadın romanı.

  • Bazı kitapları okurken, otobiyografik bir metin okuyormuş gibi hissederiz. Ben sizin kitabınızı okurken tam da böyle hissettim. Bence bu his, yazarın kimliğini iyi gizleyebilmesi ya da hikâyeyi kurgularken, onu bizzat yaşamasının bir sonucu. Peki, siz yazarken ne hissettiniz?

Yazarken inanç çok önemli benim için, inanmadığım bir şeyi asla yazamam. Hikâyeme, kahramanıma, hatta her bir kelimeme inanmalıyım. Özlem’e de öyle inandım. Çok bütünleşiyorum yazdığım kahramanlarla. Her biriyle. Nitekim bu kitabı yazdığım dönemde ciddi bir kilo kaybı yaşadım. Yazım sürecinin ciddi bölümünde Yalıkavak’ta olmama rağmen, bütün gün ya masanın başında ya bilgisayar kucağımda çalıştım. Kahve sigarayla geçti günler. Bu söylediğiniz hissi diğer kitaplarımda da uyandırdığımı okuyanlardan daha pek çok kez duydum. Bu yorum çok mutlu ediyor beni. Teşekkür ederim.

  • Kitaplarınızda ölüm ve intihar temaları önemli bir yer kaplıyor. Bunun nedeni nedir?

Sıra dışı kahramanları yazmayı seviyorum, nitekim hikâyeleri de sıra dışı oluyor. Kuvvetli duygulardan ilerliyorum. Bu bazen ölüm, bazen aşk olabiliyor nitekim.

  • Peki, tiyatro bölümünden mezun olmanız, yazarlığınızı etkiliyor mu? Mesela karakterlere girmenizi kolaylaştırıyor mu?

Demin bahsettiğimiz kahramanla bütünleşme meselesi tam da burada devreye giriyor bence. Ben hiçbir zaman tekniğe çok dayanan bir oyuncu olamadım mesela, “olamadım” diyorum özellikle. Bir de tiyatro çok erken başladı benim için, on beşimde kurslara başladım, on altımda Nöbetçi Tiyatro’ya seçildim. On sekizimde Ortaoyuncular’da sahneye çıkmaya başladım. Tiyatroda büyüdüm desem yeridir… Nitekim her şey kendi doğallığı içinde gelişti, rol yapmak gibi benim için bir kahramanı anlatmak. Oyuncunun oynayacağı rol için yaptığı hazırlık gibi ben de kahramanlarımı iyice tanımak için uğraşıyorum, bir süre sonra içimde yaşamaya başlıyorlar. Oyunculukla yazarlık işin özü itibariyle çok benziyor.

  • Son olarak, okurlarımıza tavsiye etmek istediğiniz kitaplar ya da bahsetmek istediğiniz yeni bir projeniz var mı?

Yeni proje bir çocuk kitabı, sonra tamamlanmayı bekleyen bir öykü kitabı var sırada.

  • Her Şeyi Baştan Anlat
  • Yazar: Ece Erdoğuş Levi
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: 2018
  • Sayfa Sayısı: 323 Sayfa
  • Yayınevi: Hep Kitap
Çağla Üren
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Herkesi hesaplaşmaya çağıran bir kitap: Cehenneme Övgü

Read Next

Alternatif bir günlük denemesi: Dışsal Günlük

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *