Ece Erdoğuş:”Dipsiz mutsuzluk insanı öldürebilir.”

Ece Erdoğuş’un “Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?” adlı romanı geçtiğimiz aylarda İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Erdoğuş, yeni romanında gençliğin ve deliliğin tuhaf renkleriyle dolu bir hikâye anlatıyor. İlginç karakterleri ve mekânlarıyla edebiyat okurlarına yeni ve çarpıcı bir roman sunuyor… Yazarla edebiyatta mizahı, iyicil ve kötücül karakterleri ve tabii ki romanını yazma sürecini konuştuk.

Jaklin, edebi karakterler arasında yeni, farklı bir örnek. Karakteri ortaya çıkarırken ve derinleştirirkenki süreci merak ediyorum. Ne kadar gözlem yaptınız ya da hiç kendi deneyimlerinizden beslendiniz mi?

Yazarın deneyimlerinden ya da kendi hikâyesinden kaçamayacağını düşünüyorum. Bu sebeple sırf bu karakteri, hikâyeyi seçmek, yazmaya karar vermek bile onu bir kısmıyla otobiyografik yapıyor. Jaklin elbette ben değilim ama benimle, tanıdığım, tanımak istediğim insanlarla yakından ilişkili. Bir kahramanı yazmaya başladığımda sanki bir ipi ucundan yakaladığımı hissederim. Peşinden gitmeye değerse, yakaladığım ipi gitgide kendime daha çok çeker, ipin sonuna varmaya çalışırım. Temel duygum bu. Karakteri oluşturmak, hakkında çok az şey bildiğim bir kişiyi en küçük ayrıntılarına varıncaya dek tanımak ya da bir olayı aydınlatmaya çalışmak gibi. Kelimelerden insanlar, düşünceler, evler, dünyalar inşa etmek. Sanırım yazmanın en zevkli yanı da bu. Beyaz bir kağıdı bir “dünyaya” dönüştürmek, bu şekilde başka zihinlerde, evlerde, odalarda gezinmek. Gözlem yapmaksa çok eski bir alışkanlık sanki. Fark etmeden insanın içselleştirdiği bir eylem. “Yazacağım hikâye için gözlem yapıyorum” demek bana biraz tuhaf geliyor. Yaşadığımız her an o gözlemin içindeyiz, onu bizzat yaşıyoruz çünkü.

 

Karakter odaklı mı yazmayı tercih ediyorsunuz? Genelde ilk çıkış ve odak noktanız ne oluyor?

Romanda da yazarların yazma tarzlarına, süreçlerine değiniyorum. Bazı yazarlar örneğin ders çalışır gibi yazıyorlar romanlarını, buna saygı duyuyorum ama bana uzak, hem de çok. Ben sadece düzenli ve çok çalışma konusunda bir disiplin oluşturuyorum. Karakterden yola çıkmayı ve hikâyeyi onunla örmeyi tercih ediyorum. Uçlardaki kahramanlar okur olarak da beni en çok çekenler. İnsanın iç dünyası fazlasıyla karmaşık, hatta insanın iç dünyası bence hayatta olup bitenden de karmaşık, başlı başına bir hikâye, onu bir olay örgüsüne yerleştirmek sanki hakkından azaltmak gibi geliyor. Bu sebeple ne zaman yazının başına otursam kendimi ‘bir karakter’, -bir kahraman- yaratmaya çalışırken buluyorum. Olaylardan çok durumla ve duygularla ilgiliyim.

 

Bazen yazarlar hayal dünyalarını genişletmek, hikâye evrenini zenginleştirmek için filmlere ve kitaplara başvururlar… “Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?”i yazarken okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler oldu mu?

“Tuhaf Hikayeleri Sever misiniz?”de birebir böyle bir şey yaşamadım ama genel olarak düşündüğümde sinema ve yazı karşılıklı birbirini besleyen sanatlar. Örneğin izlediğim bir filmde karakterin ismini unuturum, hatta olayların çoğunu da, ama bende filme ait bir duygu kalır. İşte bazen bu duygu, bir hikâyenin, hatta romanın yola çıkış duygusu olabilir. Aynı şey okuduğum kitaplar için de geçerli. Bir başka dünyadan bizde kalandır o. Tıpkı tanık olduğumuz bir olay, dinlediğimiz bir anı, belki kendimiz bile farketmeden uzun uzun inceleyip bilinçaltımıza sakladığımız, aslında hiç tanımadığımız bir yüzün bizde bıraktığıdır. Ve gün gelir bir romanda bir öyküde birdenbire karşımızda beliriverir.

 

Hikâye ne kadar karanlık olursa olsun mizahı da elden bırakmıyorsunuz. Esprili bir diliniz var. Bu bir tercih miydi yoksa yazma sürecinde kendiliğinden mi ortaya çıktı?

Dipsiz mutsuzluk insanı öldürebilir. İnsan hayatta kalmak ve bu mutsuzluğu taşıyabilmek için bir şeyler yapmak zorunda. Bu yüzden mizağa sığınmalı, sarılmalı. Aslında Türkiye’de hemen hemen her gün yaşadığımız türlü korkular ve güvensizlik duygusu yaratan gündem içinde yine hep mizaha sarılıyoruz. Mizah acıdan doğuyor ve insana, hayata yukarıdan bakabilme imkânı ve dayanma gücü veriyor.

 

“Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?”de zorlama bir iyimserlik yok. Okuru mutlu etmek gibi bir çabanız yok. Bize iyileri anlatmıyorsunuz ya da kahramanlaştırılmış karakterler sunmuyorsunuz. Tıpkı gerçek hayattaki gibi bütün zayıflıklarıyla, başarısızlıklarıyla, hırslarıyla, kıskançlıklarıyla, sinsilikleriyle kısacası her şeyiyle insanı sunuyorsunuz. Ve sanki tıpkı gerçek hayatta da olduğu gibi kötücül karakterlere daha çok yer veriyorsunuz… Öyle mi?

Yazdığım kahramanda yol alabilmek için karanlık yönlerine dokunmam şart. Aslında pek de derine inmeye gerek yok, çünkü zaten insanın doğasında bu fazlasıyla var. Yaşamla bütünleşince zeminini buluyor. Özünde herkes iyi bir insan olduğuna inanır, inanmak ister. Ama örneğin komşusundan iyi durumda olmak ona sinsi bir mutluluk verir. Kaç kişi arkadaşının başarısına içtenlikle gönülden sevinir? Kötülük burada başlıyor işte. İnsandaki saf kötülük. Zaaflar, hırslar, kıskançlıklar onu gizli gizli besliyor. Birbirimizin hayatında olup bitenler üzerine meraklıyken, birbirimizi aslında hiç düşünmeyişimiz… Kolay affetmeyen kibrimiz, ya da suskun ve gülümseyerek sıranın bize geleceği günü bekleyişimiz. Güçlüye yakın durma çabamız. İlla birini boğazlamış olmamız gerekmiyor, işte bunlar hep kötülük… İnsan olmanın kötülüğü. “Gerçek”lerden konuşmak istiyorsak bundan kaçış yok…

 

Bir sonraki kitabınıza dair planlarınız neler? Aklınızda başka Jaklinler var mı?

Yazı yazmak kendi doğalında ilerleyen bir süreç benim için. Şöyle ki, iki buçuk yaşında bir kızım var, kitapları çok seviyor ve şu anda ona anlatmak için küçük hikâyeler yazıyorum. Bir de ilk kitabım “Kolpa”nın baskısı tükenmiş durumda, yayınevinde yok, hiç bir yerde bulunamıyor, hatta bende bile sadece iki üç tane var. Onun daha çok okura ulaşmasını istiyorum. Yeni kitaba dönersek zaman içinde başka kadın kahramanlar hayatıma girecek, biliyorum. Şimdilik bir sonraki romanımın, içinde daha da çok “oyun” olan, daha kalabalık bir roman olmasını planlıyorum.

  • Tuhaf hikâyeleri sever misiniz?
  • Yazar: Ece Erdoğuş
  • Türü: Roman
  • Baskı Yılı: Haziran 2016
  • Sayfa Sayısı: 219 Sayfa
  • Yayınevi: İletişim Yayınları
Vinkmag ad

FACEBOOK YORUMLARI

Yorum

Read Previous

Tarihi Maceraların Ustası; Alexandre Dumas

Read Next

Geçer Ama İzi Kalır

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen gördüğünüz rakamları bitişik olarak yazınız! *