
1792 yılının Nisan ayında (*) Immanuel Kant, yaşadığı kalp kırıklığıyla başa çıkabilmek için tavsiye isteyen öğrencisine bir mektupla cevap verir.
Kant’ın felsefesinin izinden giden Avusturyalı öğrencisi Maria von Herbert’in kalp kırıklığı öylesine ciddidir ki; hayatına son vermeyi düşünmektedir.
- Kant’a, Maria von Herbert’ten, Ağustos 1791
Yüce Kant,
Bir inananın Tanrısına seslendiği gibi, ben de ölüme hazırlanmama yardım etmeniz için, teselli için ya da tavsiye için size sesleniyorum. Yazılarınız, ölümden sonra hayatın olduğunu kanıtlıyor. Ama ben bu hayatta hiçbir şey bulamadım, kaybettiğimin yerini alabilecek hiçbir şey bulamadım çünkü ben bütün değerli şeyleri kendisinde barındıran birisini sevdim, bundan dolayı sadece onun için yaşadım, onun dışındaki her şey saçma, ucuz süs eşyasıydı. Benim kişiliğimle ilgili olumsuz bir şey olmamasına, hayatımda saklamamı gerektiren bir kusur olmamasına rağmen, uzun zaman önce söylenmiş bir yalanı ona söyleyerek onu rencide ettim. Yalan yeterince sertti ve onun aşkı yok oldu. Saygıdeğer kişiliğinden ötürü arkadaşlığını esirgemiyor. Ama o içten duygu, bir zamanlar kendiliğinden gelen, bizi birbirimize yaklaştıran, artık orada değil –kalbim binlerce parçaya ayrılıyor! Eğer sizin yazılarınızı bu kadar okumasaydım, kesinlikle hayatıma son verirdim. Ama sizin teorinizden çıkardığım sonuç beni durduruyor –acı çektiğim için hayatımı sonlandırmam yanlış, hâlbuki kendi varlığım için yaşamam gerekiyor.
Şimdi kendinizi benim yerime koyun ve bana kızın ya da bana teselli verin. Ahlakın Metafiziğini ve Koşulsuz Buyruk’u okudum ama hiç yardımı olmadı. Aklım ona ihtiyacım olduğu anda beni terkediyor. Yalvarıyorum cevap verin –yoksa kendi buyruğunuza uygun hareket etmemiş olacaksınız.
- Maria von Herbert’e, İlkbahar 1792
Derinden hissedilen mektubun, erdem ve dürüstlük için yaratılmış olması gereken bir kalpten geliyor, çünkü o özelliklere yönelime oldukça açık. Sizin de istediğiniz gibi kendimi sizin yerinize koymalıyım ve sizin için ahlaki bir yatıştırıcı önermeliyim. İlişkiniz evlilik ilişkisi miydi yoksa arkadaşlık mı bilemiyorum ama bu bir şeyi değiştirmez. Çünkü aşk, ister eş için isterse arkadaş için olsun, karşılıklı saygıyı gerektirir ki; karşılıklı saygı yoksa bu ilişki sonlu, tensel bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Böyle bir aşk kendisini tamamıyla anlatmak ister ve karşısındakinden, şüpheli bir suskunlukla zayıflatılmamış, benzer bir kalbi paylaşımı bekler. Arkadaşlığın ülküsü bunu gerektirir. Ama bu dürüstlüğü engelleyen bir şey var bizde, bu karşılıklı kalpten taşanları engelleyen bariyerler ki bir insan ne kadar yakın olursa olsun, bu bariyerler bir kısım düşünceleri insanın kendi içinde hapsetmesine neden olur. Eski bilgeler bu gizli güvensizlikten şu şekilde şikâyet etmişlerdir –“Değerli arkadaşlarım, arkadaş diye bir şey yoktur!”
İnsanlardan dürüstlük bekleyemeyiz çünkü herkes bir insanın kendisini anlatması sonucu diğerlerinin onu küçük göreceğinden korkar. Fakat bu dürüstlük yoksunluğu, bu suskunluk yine de sahtekârlıktan çok farklıdır. Dürüst ve suskun bir adamın söylediği doğrudur fakat söylediği, gerçeğin hepsi değildir. Sahtekâr birisinin söylediği ise yanlış olduğunu bildiği şeydir. Böyle bir iddiaya, erdem teorisinde, yalan denir. Zararsız olabilir ama bu tarife göre masum değildir. İnsanın kendisine olan yükümlülüğüne karşı ciddi bir ihlaldir; yalan kendi kişiliğimizde insanlığın saygınlığını yıkar ve düşüncemizin temellerine saldırır. Gördüğünüz gibi, siz dalkavuk olmayan bir hekimden tavsiye istediniz. Ben sizin sevdiğiniz ve şu anki adam için, size karşı olan sevgisinde tereddüde düşen kişiyi haklı çıkaran argümanlarla konuşuyorum.
Kendinize, itiraf etmenin basiretsizliği yüzünden mi yoksa yalana içkin olan ahlaksızlıktan ötürü mü kızgın olduğunuzu sorun. Eğer birincisi ise o zaman üzerinize düşeni yaptığınız için pişmansınız. Ve neden? Çünkü arkadaşınızın size karşı olan güvenini kaybetmenizle sonuçlandı. Bu pişmanlık ahlaki olan hiçbir şeyle gerekçelendirilmiyor çünkü bu pişmanlık eyleminizin kendisinin farkındalığıyla değil fakat sonucun farkındalığıyla ortaya çıktı. Ama eğer kızgınlığınız eyleminizin ahlaki yargısından kaynaklanıyorsa size bunu aklınızdan çıkarmanızı tavsiye edecek olan zavallı bir ahlak doktoru olacaktır.
Tavrınızdaki değişiklik sevdiğinize kendisini gösterdiğinde sadece zaman azar azar onun haklı kızgınlığının izlerini silecektir ve onun soğukluğunu daha sağlam temelli bir aşka dönüştürecektir. Eğer bu gerçekleşmezse demek ki önceki sevgisinin sıcaklığı ahlaki olmaktan çok fizikseldi ve her halükarda yok olacaktı –hayatta sürekli karşılaştığımız bir şanssızlık ve karşılaştığımızda soğukkanlı olmalıyız. Çünkü hayat diğer insanlardan elde ettiğimiz eğlenceden oluştuğu müddetçe, değeri büyük çapta abartılmıştır.
Bundan sonra, sevgili dostum, bir vaazın geleneksel bölümlerini bulacaksın: eğitim, ceza ve huzur. Kendini ilk ikisine ada; etkilerini gösterdikleri zaman, huzur kendiliğinden gelecektir.
Bu mektuba cevaben Maria von Herbert; Ocak 1793 de Kant’a umutsuz bir mektup daha yazar.. (**)
Kant, bu mektuba hiç cevap vermez.
Maria von Herbert 1803 de intihar eder.
(*) kesin tarih belli olmadığından belgelerde “İlkbahar” denen ayın “Nisan” olduğunu kabul etmek geldi içimden..!
(**) Maria von Herbert’in ikinci mektubunu buradan okuyabilirsiniz.. http://www.acikders.org.tr/file.php/110/LectureNotes/Ders19-Kant.pdf
- Dünyanın en eski restoranında Hemingway yemek yemiş, bulaşıkları Goya yıkamış! - 31 Mart 2018
- Dünyanın İlk Kitap Kasabası - 23 Şubat 2018
- Bütün Romanlar, Hava Durumu İle Başlar..! - 28 Ocak 2018