Deniz Poyraz; detayların içinde saklı beklenmedik sonlarıyla, mahalle kültürünün açmazları ve çocuklukta kalan anlarıyla, gizli kalmış kötülük ve daima açığa çıkacak olan bilincin direngenliğiyle sesleniyor mazimize ve âtimize.
“Beni masallarla değil, hakikatle büyüten anneme ve babama…” diye bitiriyor kitabını Deniz Poyraz. O hakikatler öyle sarmış ki hikayelerini, içinde bulunduğunuz toplumla ve onun mevcut veçheleriyle yüzleşirken buluyorsunuz kendinizi bir anda. Yani edebiyat, yaşadığımız hayatın özeti olabilmiş Poyraz’ın dilinde.
Bazen Poyraz’ın dilinden, bazen bir kadının gözünden, bazen bir adamın korkusundan okuyoruz hayatı bu on hikayede. Bu on hikaye, vurucu sona erişmek için ilmek ilmek dokuyor sözcükleri. Hikayelerden birinde korkusuyla yüzleşemeyip kendini korkusunun dehlizine bırakan Ata Kemal, şehir şehir geziyor bir tespih peşinde: Diyarbakır, Mardin, Urfa, Erzurum. İsteği, kardeşinin okumasından yana olan İsa; Ata Kemal’e bir rota çizdiriyor. Ata Kemal, İsa’yı tanımazdan evvel İsa’yı tanıyormuş gibi telaşa kapılıp hakkında hükmediyor. Sonra bir bakıyorsunuz, Ata Kemal tespih kaşifi olup çıkmış.
“Bu yıl ikiye yazdırdık abi. Sınıf birincisi hem biliyon mu… Okuyacak hayırlısıyla, büyük adam olucak. Senin gibi…”
Bu kaşif bize birçok şeyi anımsatıyor elbette: Birlikte gezdiğimiz önyargı torbamızla etrafa somurtup duruyoruz. Somurturken korkuyoruz, korkarken somurtuyoruz. Asla yeni olanla, bize göre “öteki” olanla iletişime geçmek istemiyoruz. Duvar örüyoruz fark etmeden. İşte Ata Kemal’in torbası da farklı değil bizden. Dolu sandığı torbanın boş olduğunu çok sonra şu cümleyle öğreniyor Kemal: “Bu yıl ikiye yazdırdık abi. Sınıf birincisi hem biliyon mu… Okuyacak hayırlısıyla, büyük adam olucak. Senin gibi…”
Yaşamın yongalarıdır yaralarımız. Bu yonga ne kadar büyükse ve ne kadar derindeyse o kadar zorlanırız ilerlemekte. Etkileşimli olmak, yara almaya açık olmak demektir aslında. Yaşadığımız coğrafyada “Bizim ailede olmaz!” cümlesini de çok sık duyarız. Bu cümleyi kuran aile üyelerinin birçoğu ve en gizli kalmışları, en savunmasızlarının hayatlarını çalmaya çoktan başlamışlardır oysaki. Tüm bunları adeta kusan Yara adlı hikaye, Serhat’ın kahvede çalışan ağabeyine odaklanıyor önce. Kahvede çalışan abinin dilinden dökülenler pervasız ve çarpıktır. Öyle bir çarpıklık ki nazik olmaya, dürüst olmaya, “iyi” olmaya çalıştıkça sanki tam tersini anlatıyor gibidir dili.
“Keşke tüm ‘tatsız mevzu’ları Serhat nezdinde koca bir romanda toplayabilsek de bir kitap dinginliğiyle sonsuza dek huzurlu ve güvende yaşasınlar.”
Kahveye düzenli olarak gelen bir kadını Serhat’ın ağabeyinden dinlerken zihninin çok kısa bir sürede pantolonuyla yer değiştirdiğini okuruz örneğin. Hikayenin sonuna kadar kardeşinden sıkça bahseder ağabey fakat bunlar genelde Serhat’ın muzırlıklarını içerir. Serhat’ı anlayıp onunla konuşmak beri dursun ona kızar, söver ve hatta döver kardeşini. “Bu tatsız mevzuları bir kenara bırakan” ağabey, hızla pantolonuna odaklanabilme potansiyeline sahiptir aynı zamanda. Hikayenin sonuysa “Keşke tüm ‘tatsız mevzu’ları Serhat nezdinde koca bir romanda toplayabilsek de bir kitap dinginliğiyle sonsuza dek huzurlu ve güvende yaşasınlar.” dedirtiyor okura. Düğümlenen boğazınız da memleketin utancını yükleniyor.
Bir erkek yazarın erkekliğini susturamadığı günlerini, yazarın değil de birlikte olduğu kadının zihninden okumaya başlıyoruz ilerleyen sayfalarda. Poyraz’ın toplumsal cinsiyet eşitsizliği çerçevesinde ele aldığı kadın kahramanı, yaratıcısını tanımak isterdi elbette fakat Poyraz, bu isteği reddederek eşiklerden en hassas olanını başarıyla geçmiş. Solo adlı hikayede anlatıcının bir kadın fakat bu kadını yaratanın bir erkek olduğunu unutmazsak hikayenin gücü kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Hatta şöyle açıklarsak abartılı olmayacaktır: Hikayede anlatılan, senin hikayendir. Kadın, bir yazara aşık olur.
Yazarı her şeyiyle tanımaya, anlamaya çalışır. Kendini baştan yaratır onun “gözüne girebilmek için.” Ne var ki yazarın ayrılacağını söylediği bir sevgilisi vardır ancak tabi ki ayrılmak için doğru hamleyi bir türlü yapmaz adam. Buna rağmen kadın yazarın da ona aşık olduğunu düşünür. Ta ki kadın da yazmaya başlayana kadar… Kadın, adamın dünyasını tam anlamıyla kavradığında adam bundan rahatsız olacak ve kadına hakaretler yağdıracaktır. Kadının yolculuğu aslında kendinedir. Aşık olduğu adam, yazdığını sanıp etrafa kibir bulaştırırken kadın kendi yolculuğunda ilelebet kazanacağı zafere kendini hazırlamaktadır. Peki ya Solo Test bu hikayenin neresinde? Ya da Solo Test kuşağından olanlar da bu hikayenin içinde bir yerlerde mi?
Deniz Poyraz; detayların içinde saklı beklenmedik sonlarıyla, mahalle kültürünün açmazları ve çocuklukta kalan anlarıyla, gizli kalmış kötülük ve daima açığa çıkacak olan bilincin direngenliğiyle sesleniyor mazimize ve âtimize. Yarayı unutmadan umudu örerek çoğalması dileğiyle…
|
- Rüyaların Hayallere Çıkan Yolu - 7 Haziran 2022
- Görünenin Ötesi - 20 Nisan 2022
- Uzaydan Yeryüzüne Uzanan Bir Kedi Hikayesi - 23 Mart 2022
FACEBOOK YORUMLARI