İstanbul’da doğup büyümese de, kimse unutamaz bu güzelim kenti. Emre Kongar ise doğup büyümenin ötesinde onun en güzel zamanlarını, en keyifli ve bilinçli olarak yaşayan biri…
Şairler şiirce, ressamlar renkçe anlatıyor İstanbul’u… Herkesin kendince anlatması doğal kuşkusuz. Emre Kongar da yaşadığı, âşık olduğu İstanbul’u anlatıyor, keyifli cümlelerle.
İstanbul’da doğup büyümese de, kimse unutamaz bu güzelim kenti. Emre Kongar ise doğup büyümenin ötesinde onun en güzel zamanlarını, en keyifli ve bilinçli olarak yaşayan biri… Unutulmuş, dahası unutturulmak istenmiş güzelliklerini görmüş olmanın mutluluğu yansıyor satırlarına.
Türkler için “barbar” denmesinin temel nedeninin yeşile, yani doğaya değer vermemeleri olduğu söylenir. Emre Kongar, buna bir de tarihi ve doğal güzelliklerin katledilmesini ekliyor. Kentin içinden geniş caddeler geçirilmesi için yıkılan tarihi yapıların acısını yaşıyorsunuz okurken. Dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur sanırım, böylesi bir katliam. Ama ne büyük bir kentmiş ve ne büyük değerliymiş ki, yakılsa da yıkılsa da katledilse de bitmemiş, bitirilememiş hâlâ.
İçim acıyor…
Emre Kongar’ın büyük bir duyarlılıkla kaleme aldığı “İstanbul”da, ailesi, yakın çevresi ama en çok da yazları gittikleri Vahdettin Köşkü (aramayın, bulamazsınız, çünkü devlet el koyup güzelliğini perdeledi) ile anılarını, izlenimlerini, bunlara bağlı olarak da kentin efsanelerini okuyacak… siz de âşık olacaksınız…
Yazar, çocukluğunun, gençliğinin İstanbul’unu anlatırken günümüzdeki yıkımı da seriyor önümüze. İşte, Taksim Meydanı. 1977’den sonra adının “1 Mayıs” olması istenen, zaman içerisinde değişen, şimdiyse artık beton bahçe olan, kentin merkezi… Gelin de “Gezi Direnişi”ne hak vermeyin.
İnsanlar daha çabuk…
…kentler de 20 yılda değişirmiş. Öyle öğretmişlerdi okulda… Avrupa’nın bilinen büyük şehirlerinde eski ile yeni fotoğraflar paylaşılıyor çoğu mecrada. Bir değişiklik göremiyorum oralarda (hatta aynı yerden yıllar sonra çekilerek kıyaslama olanağı veren Londra fotoğrafında yeşilliğin arttığını bile fark ediyorsunuz). Söz konusu İstanbul olunca bozarıp çirkinleşiyor bu güzelim kent. Boğaz öngörünüm alanları beton yığını oldu. Biz, Dolmabahçe’ye dikilen o heyula binaya kızarken Kongar, Hilton binasını bile Boğaz güzelliğini bozan bir hançer olarak niteliyor.
Emre Kongar, üzüldükleri arasında de Kültür Bakanlığı müsteşarlığı sürecinde kurtaramadıklarını sıralıyor. Bir Çelik Gülersoy, bir Emre Kongar ve (adını anmasa da Koray Gümüş, Mücella Yapıcı gibi) birkaç sahiplenen olmasa egemen erk başta, çok çabuk köküne kibrit suyu dökeriz bu medeniyetler beşiğinin.
Yekinin lütfen!
“Okumak gerek evlat, okumak” diyor şair. Emre Kongar’ın “İstanbul”unu okuduğunuzda, birçokları gibi oturup ağıt yakmak yerine yekinip ayağa kalkmak, umudu taşımak ve bin yıllardır insanlara kucak açmış kenti savunmak gerekir.
|
- Hayata bir de bu “pencere”den bak!… - 9 Nisan 2020
- BİTMEYEN AŞK: İSTANBUL - 7 Aralık 2019
- Türkiye’nin Çilingir Sofrası: Rakı Gastronomisi - 3 Aralık 2019
FACEBOOK YORUMLARI